Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Şubat '11

 
Kategori
Spor
 

Alex Beşiktaş'a "dörtlük" yazdı

Alex Beşiktaş'a "dörtlük" yazdı
 

Dia’nın 24. dakikada Beşiktaş kalesinin direğine takılan top gol olmuş olsa kuşkusuz bu maçın havası çok farklı olacaktı. Ne Almeida’yı ne Ferrari’yi konuşuyor olacaktı Türkiye; muhtemelen Necip’in defansif hataları ile kendi kalesine 5. dakikada attığı golün Beşiktaş adına ne büyük bir talihsizlik olduğunun detayları incelenecekti.

Beşiktaş-Fenerbahçe derbilerinin genellikle ilginç bir karakteri oluyordu; Fenerbahçe ne kadar üstün taraf olursa olsun, Beşiktaş bir şekilde oyunu dengeleyecek pozisyonları üretebiliyor, hatta karşılaşmaları kendi lehine çevirebiliyordu. Son o yılın değil, neredeyse otuz yılın tablosunda bunu bozan çok az karşılaşma hatırlıyorum. Zaten Fenerbahçe kazanırken bile 2-1 gibi skorların üzerine çıkamıyordu.

Bu maçı da aynı genellemenin içine dahil etmeliyiz. 30 dakika net ve ezici üstün olan taraf Fenerbahçeyken Necip’in kendi kalesine attığını saymazsak pozisyonlara rağmen gol bile üretemedi Fenerbahçeli oyuncular.

Beşiktaş’ın sağ kanatta oynayan defans oyuncusu sol ayağı ile sert ve düzgün bir şutla maçı dengelerken sanırım bütün Fenerbahçelilere son otuz yıllık geleneği de hatırlatıyordu. Geçen sene de sol taraftan İbrahim Üzülmez “sağ ayağı ile nefis bir orta” çıkarmış, Fink de golü atmıştı.

İkinci yarı Fenerbahçeli futbolcuların sahaya uyuşturucu almış gibi çıkmaları Beşiktaş’ın taraftarın desteğini de alarak yüklenmesine izin verdi. Beşiktaş’ın iki golünün de sol kanattan gelmiş olması ya da o bölgeyi savunan oyuncuların yerlerini kaybetmesi Fenerbahçe’nin sorunlu bölgesini kronik hastalıklı hale getirdi.

Santos olsun, Dia olsun dol tarafta defansif anlamda sahada hiç yoktular. Ekrem’in attığı golde o koridorun boşluğunun yanı sıra Toraman’ın önüne düşen topta her iki oyuncu birden golü atan futbolcunun en az üç metre gerisindeydiler.

Beşiktaş psikolojik olarak da sorunları olan bir takım olduğunu bu maçta bizlere gösterdi.

Bu karşılaşmanın ağırlığını taşıyamadılar. Teker teker çok yetenekli oyunculara sahip olsalar da bunu bir takım şemsiyesi altında toplayamıyor olmaları bir anlamda başarısızlıklarının nedeni oluyor.

Maç sonunda Beşiktaş yöneticisi Mete Düren’in geçen hafta içinde İbrahim Üzülmez’in yaptığı disiplinsizliği en ağır şekilde cezalandırmış olduklarını Ferrari’nin de yaptığı hareketin karşılığını alacağını belirten açıklamasını dinledik.

Üzülmez kendi takım arkadaşına soyunma odasında yumruk atarken Ferrari’nin rakibe saha içinde fiili eylemde bulunması, (Quaresma’nın hafta arasında oynanan Avrupa Kupası maçında rakibe tekme atmasını da bonus olarak ekleyebiliriz, kuşkusuz) bütün bunların üst üste gelmiş olmasını sadece futbolcuların disiplinsiz davranışlarıyla açıklamak ve bütün suçu da hakemlere, federasyona ve rakip takım oyuncuların tahriklerine bağlamak ne kadar doğru bir duruş şeklidir?

Bütün bu hareketler, davranış bozuklukları Beşiktaş’ın dalgalı oyununa da yansıyor. Bir bakıyorsunuz müthiş bir pres ve oyunla rakibini boğan, sahadan silen bir takım, diğer taraftan da kimin ne yapacağını kestiremediğiniz sorunlu adamlardan oluşan bir nevrotik takım.

Hangisinin gerçek Beşiktaş olduğunu kim söyleyebilir?

Burada sezon başından bu yana hiçbir sorumluluğu üzerine almayan, hakemlerle olmadık diyaloglara giren, futbolcusu ile kavga eden, federasyonun kurallarını takmayan, takım içinde gerilim yaratan Schuster’in etkisini göz ardı etmek mümkün değildir. Bal gibi gördüğü penaltı pozisyonunu maç sonrasında yorumlarken “eğer Lugano varsa orada provokasyon da vardır” şeklinde yorum yapması da bu zincirin son ancak çok önemli bir halkasıdır.

Bu durumda geçen sene oynadığı futboluyla tanıdığımız Ferrari’yi bu duruma getiren şeyin Lugano olduğunu söylemek hastalığın teşhisini yine yanlış yerde aramak olacaktır. Bu şekilde düşünmeye devam ettiğiniz sürece yapacağınız tek şey herkesle kavga etmek olur.

Beşiktaş’ı bu hale getiren yönetim anlayışı profesyonel ligin kurulduğu tarihten bu yana ilk defa Fenerbahçe’den 4 gol birden izlemeyi de başarmış olanlardır.

Fenerbahçe 22. haftayı da kayıpsız geçerek toplam 15 puanlık bir bütçe yaratmış oldu. Bu karşılaşmanın Fenerbahçe tarafından da kolay geçtiğini söylemek mümkün değildir. Çok fazla gidip gelen maç içinde zihinsel ve bedensel olarak ayakta kalmayı, tek parça halinde maça tutunabilmeyi başardıkları için kazanan taraf oldular.

Fenerbahçe’nin bu maçta yapmayı başardığı en önemli doğru da buydu zaten. Hafta içinde daha detaylı konuşuruz; ancak Fenerbahçe’nin hücum oyuncularının gol üretmede çok başarılı olduklarını söylemek çok zor.

Bu maçtan Alex’i çıkardığınızda aklınızda ne kalıyor?

Mesele biraz da burada düğümleniyor zaten. Alex’i çıkardığınızda ligimizin futbol kalitesi de eksiliyor. Kimliğini, kişiliğini yitiriyor.

Son olarak Almeida’nın kaçırdığı o gol üzerine bir şey söyleyelim. Almeida’nın şutunu Volkan çıkarınca aklıma bir anda nedense Güiza geldi. Güiza önemli golleri kaçırdığında Fenerbahçe taraftarı nasıl saçını başını yoluyordu. Almeida bu şekilde devam ederse yani ortaya yeni bir Güiza çıkarsa şimdiden Beşiktaş taraftarına sabır dilemekten başka bir şey gelmez elden.

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..