Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ekim '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Algının kapıları

Algının kapıları
 

Kapıyı kapatıyorsun...

Loşluğa boğulmuş ve tütsülenmiş odada bir pembelik, bir tülün ardında.. Gecelik mi bu? Bir defa daha gördün bunu. Evvel zamanlarda... Şimdi anımsayamıyorsun...

-Bazen anımsamamak güzeldir.
-Nasıl?
-Her an’ı taşıyamazsın nasıl olsa. Unutacaksın hepsini. Unuttuğunda daha bir berrak, daha duru olacaksın.
-Öyle mi dersin!
-Bilmiyorum... Öyle olmasını umuyorum....
-Artık sevişebilir miyiz?
-....
.....
.....

Gözlerini açıyorsun. Başında bir uğultu, midende bir yanmayla irkiliyorsun yerinden. Yatak o kadar ıslak ki, birisi işemiş hissi uyandırıyor. Emin olmak için elinle yokluyorsun. Sadece ter. Odanın içinde çırılçıplak geziniyorsun... Sigara. Evet bir sigara içmeli, sonra da dilinde söndürmelisin. Berjer koltuğa oturup sigaranı yakıyorsun. Ay ışığı duvardaki aynaya çarpıp cılızlaşarak üzerine dökülüyor. Kara bir gölgesin... Sigaradan her bir nefes çektikçe yüzüne şeytani bir kızıllık bulaşıyor. Keyifleniyorsun...

Kadınını izliyorsun. Bu kıvrımların nasıl oluyor da seni delirttiğini bilmiyorsun. Gizlenmiş dürtüler. Ateş basıyor tekrar yüzünü... Sigaranın sonunu iyice üfleyip kızdırdıktan sonra diline bastırıyorsun. Kalbin sanki başında atıyor. Gözünden yaş iniyor aceleyle. Evet acıya hepimizin ihtiyaci var. Günde bir ölçek! Ama tam zamanında alınmalı. İşte bu iyi geldi. Biraz daha diri hissediyorsun kendini. Durağanlıkta ölü gibisin. Biliyorsun...

Aynada ki gölgeni izliyorsun. Kadının yansıyor sadece kıvrımlarının belirgin uçlarıyla. Düşünüyorsun; ’kim bu kadın’. Evet, aslında bilmiyorsun. Biliyor gibi davranıyorsun sadece. Adeta tüm gizlerini bilen ve çözebilen tek senmişsin gibi davranıyorsun. Bu da seni zeki kılıyor onun gözünde. Aslında adinin tekisin. Bunu kendine söyleyince yine keyifleniyorsun.

Ayna...
Işık ve golge...ve sen...


O da ne? Aynanın önünden kara bir gölge mi geçti? Dikkatini topluyorsun gözlerini olanca açarak.. İşte! Tekrar gecti. Usulca ve eriyerek. Söylenerek kalkıyorsun yerinden. Bir adım atıyorsun ileriye. Ayağın yumuşak bir şeye dokunuyor. Eğilip bakıyorsun. Bir insan bu. Ölmüş. Hatta birazı çürümüş. Şaşırmıyorsun, niçin şaşırmadığını bilmiyorsun. Yürüdükçe odada birden çok ölü olduğunu görüyorsun. Sinek vızıltıları geliyor kulağına. Ağırlaşıyor, artıyor. Işıkları açmak istiyorsun, fakat duvarlarda hiç bir düğme yok. Kadınına doğru koşaradım ilerliyorsun, ölülerden birine takılıp yatağın kenarına düşüyorsun. Bunların nasıl olabildiğine şaşıyorsun. Kadının kulağına eğilip fısıldadın usulca. Başını geriye çektiğinde kulağının yerinde olmadığını farkediyorsun. Başını saçlarından yakalayıp usulca ayışığına çevirdiğinde tiz bir çığlıkla zıplıyorsun yataktan. Yere düşmedin fakat. Kadının başi sırtına dönük duruyor. Vücudu bir hayli yıpranmış, üzerinde ki tül delik deşik ve başı! Yüzünün derisi parçalanmış ve deşilmiş. Nasıl olabilir! Bunları düşünürken zeminde kulak tırmalayıcı sesler duyuyorsun. Yatağın yanına eğiliyorsun. Sıçanlar odanın dört bir yanına koşturuyor. Cesetleri parçalamak için birbirleriyle yarışıyorlar.


Aynaya koşuyorsun. Her şey o ilk olduğu gibi yansıyor aynadan. Loş odada, kadının yatağın üzerinde derin soluklarla uyuyor. Dışarıdan vuran ayışığı bütün nesnelerin köşelerini okşayarak naifleştiriyor onlari. Tek bir ses bile gelmiyor kulağına. Fakat yüzünde siyah bir gölge var. Başını odaya çevirmeye korkuyorsun...
Yüreğinden tek bir şey geçiyor....

..............
..............
..............


-Gidiyor musun?
-Evet
-Gecenin bir yarısı?
-.......
-Peki....

Soluna dönüyor yatakta ve derin bir nefes alıyor kadın...
Dışarı bir adım atıyorsun...
Koridorun ışığı loş odayı bıçak gibi kesiyor...

...

Kapıyı kapatıyorsun...

 
Toplam blog
: 18
: 440
Kayıt tarihi
: 29.06.07
 
 

1974 İstanbul doğumluyum. Reprodüksiyon alanında çalışıyorum. Deneme ve kısa öyküler üretmeye çalışı..