- Kategori
- Güncel
Alışmamış kıçta don durmaz...
Hiç alışmamışız ki; kendimizi sorgulamaya…
Nefret ederiz sorgulanmaktan, çünkü biz hep haklıyız, üstelik “masumuz da”
Bizim dışımızdadır “suçlu veya suçlular”
Ayağımıza taş değse ya da parmağımıza bir diken batsa bile…
***
Bir tartışma ya da kavga mı var? İzleyin bakın; kavgayı tartışmayı başlatan “karşı taraftır”
“Ben” diyene hiç rastladınız mı?
Ve her şey için ortaya koyacağımız bir bahanemiz mutlaka var…
Sınavda başarısız mı olduk; sorular zordu…
Aklın başka yerdeyken “Gitar” çalmayı mı öğrenemedin; kabahat öğretmenindedir…
***
Akşamüzeri eve geldim, hanım bugün kek yapmaya başlamış, bir türlü tutturamıyor; hayırdır dedim, niye bu kadar sinirlisin?
“Malzeme bozuk” dedi…
Yenisini alayım geleyim istersen dedim; yüzüme baktı, bak dedi her şey üzerime üzerime geliyor bir de sen gelme…
Anladım ve sustum; “ bizim oğlan yarın yeniden üniversite sınavlarına girecek…”
***
Ülkemizde bugüne kadar “hep böyle” olmuştur.
Toz kondurmayız asla üzerimize…
Yol bozulmuş mu, ya da “çöpler” toplanmamış mı?
Suçlu kim; devlet…
Tıpkı elektrik keslince sular akmayınca dediğimiz gibi; “devlet…”
***
Acaba diyorum yaşamın içerisinde saymakla bitiremeyeceğimiz suçlamalarda “başkasını” gösteren işaret parmaklarımızı ne zaman “bizi” gösterecek?
Zor, ama neden olmasın…
***
Daha yaşamın başında başlar kısır döngülü bir yaşam; hayatımız boyunca suçlu hissetmemize korku duymamıza neden olacak…
Çocuksunuz bir şey kırarsınız; suçunuzu bilir ağlarsınız, anneniz gelir yanınıza;
“Ah bebişim ne oldu, ayıcık mı kırdı bardağı; al sana ayıcık al sana, seni yaramaz seni, der ve pata küte döver ayıcığı, anında ağlamanız şak diye kesilir rahatlarsınız…
Çelişkiye bakın; bardağı kıran “çocuk” suçlu “ayıcık…”
***
Yalana iten davranışlar zincirleri başlar daha küçücük yaşınızda, hayatın gerçekleriyle tezat ne varsa görür ve hafızanıza kazırsınız…
Oysa hepimiz biliyoruz ki “yalan söyleyenler” annelerimiz babalarımızdır ama “işimize öyle geldiği” için ses çıkarmaz hatta mutlu oluruz…
İşte bizlere yol göstermesi örnek olması gereken siyasetçilerin geldiği yer de buraları olunca “yalana dolana hırsızlığa haksızlığa hukuksuzluğa ses çıkaramıyorlar…
İşlerine böyle geliyor çünkü…
***
Özür dileyen ya da ben yanlış yaptım diye istifa etmeyi düşünen var mı, peki? Yok…
Neden?
Kendiniz hiçbir durumda “suçlu” görmüyor…
Geçmişinden gelen ve hafızalarına kazanan kurtuluşun anahtarı da elinde; yalan…
Gerekçesi de; kendisini bu hale getirenler, bunları öğretenler utansın…
***
Dedim ya hiçbir zaman kendimizi suçlamayı ve sorgulamayı kabullenemiyoruz…
Yaşamımız boyunca suçu “başkalarına yüklemekten” başarısızlıklarımıza “ haklı mazeretler” üretmekten alamıyoruz kendimizi…
Hep ve her zaman “bir suçlu” aramak,
Sen ve ben kavgası arasında “biz olmayı “unutmak…
Acaba diyorum;
Bir türlü adam gibi “vatandaş” olmayı becermiyoruz, haklarımızın kıymetini bilmiyor savunamıyoruz; sakın bunun “suçlusu” bunlar olmasın…
***
Hadi biraz “içimize” dönelim,
Acıtsa da reçetesi teşhisini koyalım, hata yapmadan “unutmadan” muhasebesini yapalım,
Kendimizi sorgulayalım!
Yoksa bu baskıların ve dayatmaların altından kalkamayız…
İyi akşamlar…
Erdoğan ÖZGENÇ
Adana 14.03.2015 22.15