- Kategori
- İnançlar
Allah var mıdır?

Zan ile huzura çıkılamaz; zerre kadar şüpheniz varsa Allah’a inanmayın!
Allah’ın varlığını ispat için kelle koparanlar da, inanmayıp peygamberine karikatür döşeyenler de cehennemin dibine gitsinler! Müslüman kimliğimle değil insan olarak konuşuyorum. Zaten Müslüman olarak yani bildiğimiz Müslüman hassasiyetiyle böyle bir yazı yazamayız. Ancak Kerim Korkut farklıdır; doğruluk ve hak için, halk için kellesini ortaya koymuştur. Değersiz başım ülkem, halkım ve insanlık için feda olsun. Müslümanlar, Hıristiyanlar ve tüm inanmışlar, boşuna beklemeyin, sizden değilim. Ateistler, deistler, deyyuslar, ateşe tapanlar, inek işkembesinden Tanrı yapanlar, sizden de değilim. Ve inanıp inanmadığı belli olmayanlar, sizden hiç değilim. Allah’a yakın, Allah’a uzak, evrenin dışında dünyanın içinde, katilin vicdanında sevgi, yaratılmışların göz bebeklerinde ışık, ben bir kutlu yerdeyim.
Görmek için nasıl böyle bir çift gözümün bulunduğu(duymak için kulak vs de elbet) konusunu kendime açıklayamadığım için Allah (Tanrı, God ya da başka bir isimle) var, diyorum. Eğer sizler bana bu konuda ikna edici bir açıklama getirirseniz yok diyeceğim.
Tanrı kavramı nesnel değil; Tanrı hâşâ taş değil, demir değil ki al işte bak, varmış diyelim. Yokluğunu açıklayamadığın bir şey, açıklayamadığın sürece vardır. Tüm ateistler ve benzerleri, sizler yokluğunu kanıtlayamadığınız bir şeye yok diyorsunuz. İddialarınız, açıklamalarınız ikna edici değil. Bence siz Tanrı’nın olmasını istemiyorsunuz. Biz de çok şeyin olmasını istemiyoruz ama varsa ne yapabiliriz?
Benim derdim Allah’ın varlığını ispata çalışmak değil. Bu nedenle meydana gelen ayrışmaların insanlığı nereye götürdüğü konusu daha önemli. Allah varsa zaten vardır; ispata çalışmanızla var, inkâr etmenizle de yok olmaz. Doğrusu inanmışların ya da ateistlerin kabul veya retleriyle ilgilenmiyorum. Dünyanın yarısı semavi dinlere bağlı diğer yarısı değil. Bu durumda Allah vardır ve semavi dinler doğrudur diyebilir misiniz? 3.5 milyar insanın Tanrı derken nasıl bir ilah düşündükleri belli değil ki.
Bu durumda kimden referans alacağız? Ben aklıma güveniyorum. Fıtratın ayrıntılarını çözebilirim. Öncelikle inanmak ya da inanıp düşünmeden kabul etmek dışında Tanrının var olduğunu net bir şekilde ortaya koyamazsınız. İnananlar ve kabul edenler bizi bu konuda ikna etmiyorlarsa yaratılmışlara bakarak Tanrının varlığı konusunda ikna edici bir delil bulmak lazım. Öncelikle kâinatın bir güç tarafından yaratılması, meydana getirilmesi gerekli midir? Yani her şey (ilk haliyle tabii ki) öteden beri var olmuş olabilir. Materyalistlerin peynir örneği de şaşırtıcıdır. Hani işte nemli havada peynirin içinde kurtlar oluşur ya. Yani evreni ve canlıları şartlar meydana getirdi demek istiyorlar. Bu örnekler karşısında inanmışları konuşturmak hatadır. Olabilir ama o şartları da yine Tanrı yarattı diyeceklerdir. Bu ispatı imkânsız kılan bir yaklaşımdır. Söylediği doğru olmasa bile yanlış olduğunu sen ispat edemezsin. Müslümanların “Kur’an kendinin ispatıdır” sözü de bu anlamdadır.
Tanrının varlığını biz tartışmıyoruz, yüzyıllardır zaten tartışılıyor. Kılıç zoruyla susturduklarınızı da inanmış kabul edemeyiz. Dünyanın yarısı semavi din formatında Tanrı inancına sahip değilse bu konunun konuşulması yanlış olmaz. Lakin kötü niyetle, kışkırtıcılık ve bozgunculukla Tanrı’nın yok olduğunu ispata çalışmak bizim yöntemimiz olamaz. Semavi din mensuplarının (Hıristiyan, Müslüman ve Museviler) yaklaşımlarını dogmatik bulduğumuz, ateist ve diğer inkârcıların da Tanrı’yı istemedikleri için yokluğunu ispata çalıştıklarını düşündüğümüz için kale almıyoruz. Öyle ya adam Allah var diyor, arkası yok. İnkâr eden de aynı. Evrendeki bu olağanüstü düzen kendiliğinden oluşabilir mi? Ağırlıklı olarak Allahın varlığı yönünde görüşümüz olmakla birlikte varlığa inananların ortaya koydukları deliller de yazık ki ikna edici değil.
Bağımsız düşündükçe daha çok yol aldığımızı görüyoruz. Tanrı’nın kâinat için gerekli olduğu görüşü yerine oturmadı. Yani ortada kurulmuş bir düzen var ve bunun kontrolü, yönetimi Tanrı denilen bir gücün elinde. Bizim de kabul ettiğimiz gibi Allah var kâinatı kontrol ediyor. Dünyanın yarısı ona inanıyor ve bağlı. Ve işte halimiz ortada. Tanrı inancının insanlarda kötülüğü önleyici bir etkisi olmaz mı? Ben bu kadar inançla hayatımda hiç kötülük yapmadım. Adam akşam sabah ibadet ediyor, akşam sabah kötülük yapıyor. Benim çalıştığım yerde namaz kılanlar rüşvet alırdı, ateistler almazdı. Bu nasıl iş ya! Allahın varlığının ona inananlar üzerinde kötülükleri önleyici hiç mi etkisi olmaz? Bütün bunlar hâşâ Allah olmamış olsaydı bile dünyanın düzeninde değişen bir şey olmayacaktı varsayımını güçlendiriyor.
Dünya böyle inanıyor diye benim de inanmam gerekmez. Çünkü inançların sahiplerine nasıl verildiğini biliyorum. Kişi bilinçli olarak 21 yaşına değdiği zaman hiçbir baskı olmaksızın hür iradesiyle inancını kendisi seçmeli. Yeryüzündeki semavi din mensubu 3,5 milyar insan kendi iradeleriyle dinini seçmemiş, bir inancın mensubu yapılmışlardır. Bu nedenle, bu mensubiyetin gerçek inanç aitliği olarak algılanması doğru olamaz.
Allah’ın varlığını tartışırken konu hep başka mecralara kayıyor. Allah’ın büyüklüğü, bizleri yarattığı, kutsal kitabı, peygamberler, ibadetler… İnanç sahipleri çok hassas ve sinirli oluyorlar. Kendileri düşünmeden körü körüne kabul ettikleri ya da uydukları için sizleri de konuşturmuyorlar. İnanmıyorsan defol git diyorlar. İnandığın zaman onlar için önemlisin. Cesur olmalısınız. Ne Tanrı ne de din onların tekelinde değil. Tanrının varlığı sizin kendiniz için de bir ispat durumudur. Hâşâ Tanrı olmadığı zaman sizin de mevcudiyetiniz tartışılır. Kendiniz için sorgulayıp aklınız ve yüreğiniz onaylıyorsa inanacak, değilse reddedeceksiniz.
Konu Tanrı’nın varlığından yolladığı peygamberler ve kitaplara indirgendiğinde hassasiyet daha da artıyor. “Ben Tanrının varlığına inanmıyorum” cümlesini “Ben Kur’ana inanmıyorum” cümlesinden daha kolay söylüyorsunuz. Hâlbuki hâşâ Tanrı yok ise peygamber ve kitapların ne anlamı olacak?
Tanrının var olup olmadığı konusunda, kutsal ne derse desin, herkesi ikna edecek referans alabileceğimiz, elimizde delil olarak yine Tanrının yarattığı söylenen olağanüstü fıtrat örnekleri var. Buradan yola çıkacağız. Örneğin akıllara durgunluk veren insan, kendiliğinden meydana gelmiş olabilir mi? Doğrusu doğanın ve canlıların bir tesadüf eseri olabileceği çok güçlü bir varsayım değil. Evrenin haline bakınca sanki bunun arkasında bir güç, bir düzen var gibi.
Tanrı var ama bakalım söylendiği gibi mi? Örneğin Tanrının varlığı ile ilgili ortaya koyduğumuz gerekçe onun insanlara peygamberler ve kitaplar yolladığı konusundaki gerekçelerden daha güçlü duruyor. Bizim zaten aklımız var. Her şeyi anlayıp çözüyoruz. Bize neden kitap ve peygamber yollasın ki, buna gerek var mı denilebilir. İstenen ibadetlerin anlaşılıp uygulanması için diyeceğiz ama kutsal sadece ibadetleri anlatmıyor. Dünya hayatı ile ilgili yol gösteriyor. Doğrusu kutsal kitap bu amaçla bizlere gönderilmişse aklımız gereksiz kalıyor. Nasılsa inanıyorsak kutsala göre yaşayacağız. Akıla neden ihtiyacımız olsun ki. Üstelik peygamberin ve ulemaların bir dolu hadisleri ve sözleri var. Örneğin inanmış bir Müslüman’ın aklına hiç başvurmadığını düşünüyorum. Allah varsa her şey vardır diyemeyiz. Vardır ama belki böyle bir düzeni yoktur. Belki peygamber dediğimiz kişiler bildiğimiz toplum önderi kişilerdir. Doğrusu peygamber ve kitap gerçeği Allah’ın var olduğu konusu kadar güçlü değil.
Eminim bazıları bu tür yazıların hiç yazılmamasını istiyorlardır. O bazıları bizim muhatabımız değiller. Ki zaten iyi niyetle de yazsanız bu tür yazılar tepki çeker. Çünkü dogmatik bir şekilde de olsa adam şeksiz ve şüphesiz inanmıştır. Annan baban Müslümansa, Müslüman bir aileden geliyorsan, Müslüman ülkenin vatandaşıysan hatta Müslüman bir coğrafyada bulunuyorsan Müslüman olmak zorundasın. Sana sormuyorlar kabul ediyor musun diye. Erkeksen hayır de. İşte bu nedenle bu yazıyı yazıyoruz. Benim insanlarım aklı başında, kendi özgür iradesiyle bir inancın mensubu olduğu zaman Allah var mı diye niye sorayım? Ülkemde çok büyük din sorunları var. Ben anlamam arkadaş, insanlar inancını ahit ya da sözleşme yaparak bizzat Tanrı karşısında inanıp, ağzıyla onaylayıp yüreğiyle tasdik ederek kabul edecekler. Böyle olduğu zaman imanlı kardeşlerimin secdede ayağının tozu olurum, tozu!
Camide Allah var mı diyebilir misin? Bu tartışmayı yaptığın zaman mecburen din karşıtı oluyorsun. Bir kısmı dogmatik belki körü körüne inanmış. Bir kısmı din sırf istedikleri hayatı vermediği için inkâr etmiş. Adam öyle düşündüğü için değil, daha özgür yaşamak için ateistim diyor. Bu kadar basitliğe ben yuh diyorum. Adam inkâr etmekle kalmıyor, inananlara da saldırıyor. Peki, inananlar masum mu? Ben inanıyorsam sen de inanacaksın anlayışı bal gibi faşizm. Kerim Korkut işte böylesine bir ortamda böylesine çirkin bir yazıyı büyük rahatsızlık duyarak mecburen yazıyor. Ve biz diyoruz ki tamam, Allah vardır, kitabı, peygamberi haktır. Lakin olmuyor. İnsanlar arasında din ve mezhepler yüzünden ayrılıklar, düşmanlık, kan, ölüm… Sırf bir dinin varlığını ispat için, dini yaymak, insanlara kabul ettirmek için… Ama olmuyor işte. Ve görünen o ki kıyamete kadar asla olmayacak. Kan içiciler durumdan memnun.
İşte bu nedenle inançta yeni bir yol öneriyoruz. Dışarıya ve başkalarına karşı inançta Allah’ın varlığı, yokluğu, dinin gerekleri, kitap, peygamber konuları öne sürülmeden şöyle bir yol izleniyor. “Ben bu dünyanın özgür bir insanı değil miyim? Doğru ya da yanlış ben bu inancı seçiyorum. Bu benim özgürlüğüm. Yaptıklarım beni ilgilendirir. Sana karışmıyorum.” Kabul yöntemi dini baskıları önlediği gibi dine saldırıları da önler. Şu anda semavi din uygulamaları baskıya dayanıyor. İnanmayanlara baskı yapıldığı için de onlar dine saldırıyorlar. Çağdaş ülkelerde inananlar dini bu şekilde kabul ettikleri için din kavgaları olmuyor. Kabul yöntemine kişilerin söylediğimiz gibi 21 yaşından itibaren yazılı sözleme yapıp dine kendi özgür iradesiyle girmesi eklendiğinde bütün dünyada din sorunları yarı yarıya azalacaktır.