- Kategori
- Gündelik Yaşam
Altınoluk'ta bir gün batımının izlenimleri
1989 yılının kasım ayına ait günlerden biriydi. Emre o yaz fakülteyi yeni bitirmiş, ç dört aydır Altınoluk´ta babasına ait yazlık evinde öğrencilik yıllarının yorgunluğunu atmaya çalışıyordu üzerinden. Geleceğe yönelik planları için fakülteyi bitirmeden bir süre önce girişimlerde bulunmuş şimdi bir yandan tatil yapıyor diğer yandan merakla bu girişimlerinin nasıl bir sonuç vereceğini bekliyordu. Öğrencilik yıllarının alışkanlığı ile mezun olduğu daha ilk günden itibaren gündelik yaşamına bir düzen getirmişti. Buna göre sabahın ilk ışıklarıyla birlikte uyanıyor, kahvaltıdan önce sahile iniyor ve henüz gecenin serinliğine sahip denizin süt liman olmuş sularını yaklaşık bir saat boyunca kulaçlıyordu. Ardından sahil kenarındaki evlerine giderken önce markete uğruyor, buradan ihtiyaçlarının yanı sıra gündelik gazetelerini de alıyordu. Kahvaltı sırasında gazeteleri uzun, uzun inceler, özellikle iş ilanlarının bulunduğu sayfayı muhakkak gözden geçirirdi.Öğleden sonra dörde kadar kitaplığından rast gele aldığı çeşitli kitapları okur ve öğle sıcağının bunaltıcı etkisinin kaybolduğu bir vakitte kumsaldan yükselen neşe dolu haykırışların cazibesiyle sahile inerdi. Akşam saatlerinde kısa bir çarşı turu yapar ve evlerinin denize bakan balkonundaki yerini alırdı. Gündüz yarım kalan okumalarına bu saatte devam eder, bir yandan da günlüğüne kendince karalamalar yazardı. Emre´nin bir günlük tatil programı olağan dışı bir değişiklik olmadığı sürece bu şekilde geçerdi.
Mevsim artık yazdan sonbahara dönmüş farklı şehirlerden gelen tatilciler, yazlıklarından çekilmiş, cadde ve kumsallar ıssızlaşmıştı. Ama yine de rıhtımda el ele dolaşan genç sevgililer yada artık sararmaya yüz tutmuş yapraklarını döken asırlık çınarların altında sıcacık çaylarını yudumlayan orta yaşlı insanların sohbet ettikleri görülebiliyordu. Sonbahar mevsimi, Emre´nin duygularında, hüzünlü bir etki yapardı. Çoğu kez bu duygunun esiri olmak istemezdi. Ama arada bir kendini lirizmin coşkusuna bırakır, yazdığı hikaye denemelerinde karakterlerine biçtiği rolleri daha gerçekçi yazabilmek için bu duygu yoğunluğunun sınırlarını görmek isterdi. Güneş´in batmaya yüz tuttuğu şu saatte ufku gözlemek amacıyla balkona çıkarak şezlonga oturdu. Şimdi artık bütün bir ufku görebiliyordu. Dalgın bakışlarını körfezin ufukta yitip giden derinliklerine yönelttiğinde orada bir balıkçı teknesinin belli belirsiz siluetini ve küçük karaltılar halinde uçuşmakta olan martıları gördü. Güneş´in bakıra dönüştüğü bu gün bitiminde suya düşen ışınlar gittikçe daralan açılarla hemen şuracıkta sahilde tepe noktası yaparak sona eriyordu.Gizemli bir el adeta bütün maharetini göstererek yüzlerce çeşit şekil oluşturuyordu.Denizin yüzeyinde her dalganın kırılışında değişen açıların etkisiyle kah alev renginde bakır tonlar hakim oluyor yüzeye, kah küçük meltem esintileriyle gittikçe kararmakta olan deniz mavisi sonlandırıyordu bakırın bu hakimiyetini. Doğanın esrarlı güçleri sessiz bir renk serenomisi içinde kıyasıya bir mücadele veriyordu sanki. Madalyonun bir yüzünde, girdap etkisiyle insan ruhu, mutluluk ve hazzın derinliklerine çekilirken öte yandan monoton bir döngü içerisinde yaşamın o bildiğimiz yüzü.