Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Nisan '09

 
Kategori
Kitap
 

Amak-ı hayal

Amak-ı hayal
 

Sizlerle okuduğum dönemde hayata bakış açımı değiştiren bir kitabı paylaşmak istiyorum. Tasavvufa giriş niteliği taşıyan Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi tarafından kaleme alınmış bir şaheser. Bir yerde şöyle yazmıştı bir okuyucu, umarım herkesin yolu Amak-ı Hayal’den geçer… Ben yolunuza Amak-ı Hayal’i çıkarıyorum şimdi. Tanışmak isteyenler, kendini arayanlar, var olduğunu sanıp hiçliği yok sayanlar için anlatıyorum kelamımı. Hayalin derinliklerine dalmak isteyenler için…

Aslında çok geç bu yazıyı yazmam için, kitabı ilk okuyuşumun üzerinden neredeyse 2 sene geçti, defalarca okumadan sonra her okuyuşumda farklı bir ben buldum, belki de anca bir ben bulduğum için şimdi düştü elime kalem. Raci yani insanoğluyla başlıyor kitap, aynalı baba yani üstatla devam ediyor yola, bir mezarlıkta başlayıp türk kahvesi ve neyle demlenen sıcak bir hikâye. Okurken kahve tiryakisi olacağınızı ve üflenen her ney makamında kendinizden geçeceğinizi söyleyebilirim. Çok fazla kişi bilmez hayalin derinliklerini, hayal kurmayı bilmeyenler için o kadar da eksiklik sayılmaz aslında değil mi? Usul usul sizi içine çeken, cenk eden nefislerin yanında size de bir saf tutturan, bazen kendinizden şüphe etmenizi bazen kendinizden başka her şeyden kuşkulanmanızı kısacası benliğinizi görmenizi, hayal kurmanızı sağlayan bir kitap Amak-ı hayal.

Kuşkuların ortasında kitabın içinde şöyle bir konuşma geçer, aynen aktarmak istiyorum:

'Tuhaf! Varla yok hiç bir olur mu? Örneğin ben şimdi varım, yarın yok olacağım. Bu ikisi arasında fark yok mu? ' dedim.
Deli, başını çevirdi. Kahkahayı bastı:
'Vay! Sen varsın ha? ! Acaba var mısın? '

Bu konuşmadan bir süre sonra şu sözleri sarf eder deli;

'Bu âlemde her ne varsa benim sıfatımdır. Ben olmasam bir şey olmazdı. Ben hepim yahut hiçim, hiçim yahut hepim. Zaten hiç ile hep, birin ta kendisi, bir şeydirler! Ama cahil kalabalıklar bir şeyi iki farklı adla anıyorlar! ...'

Raci çok geçmeden farkına varır varlığı, yokluğu. Bir mezarlıkta başlayan hikaye Raci’nin rüyalarıyla değişik dünyalara, farklı insanlara ulaşır. En nihayetinde Raci kendine de ulaştırır hikayesini, bu sürükleyici macerada insanlığın hayallerini dinlerken eksik, kırık dökük rüyalarınızı hatırlayacaksınız. Tekrar okuyacaksınız: Raci’nin rüyalarında, Raci’nin dualarında kendinizi tamamlamak için. Yarımken hiç, hiçken hep olacaksınız, biçimsiz, zamansız, kıvrımsız, kırıksız yaşayacaksınız. Bir kitap tüm bunları nasıl vaat eder diye soruyorsanız, yolunuz Amak-ı Hayal’den geçmemiş demektir.

Amak-ı hayal size sadece bir macera değil, bir yolculuk anlatıyor, siz kendinize doğru yol alıyorsunuz, Raci aynalı babaya doğru, siz sefaletin yanıtını arıyorsunuz, sefalet sizi cehaletle tanıştırıyor. ‘Vakt-i ecelde mazi bir an, bir an için mi bunca sefalet?’ diyor Amak-ı hayal, cevabıysa yine kendisi veriyor. Sahi bir an için mi bunca sefalet?

Kitaptan aldığım bu son mısrayla yolunuza çıkardığım serüvene kılavuzluğu bırakıyorum, yolunuzdan geçen hayallere dalmak, biraz duraklamak için önünüze bir atlas koydum yalnızca, derdim sadece bir dost selamı getirmekti oysa. Şimdiden yola çıkacağınızı umuyor ve temenni ediyorum; yolunuz açık olsun…

 
Toplam blog
: 44
: 740
Kayıt tarihi
: 18.07.07
 
 

Kişisel, deneme ve öykü türündeki yazılarımı bu sayfada paylaşıyorum. Yorum ve önerileriniz için şim..