- Kategori
- Güncel
Amerika'nın Tavrı Neden Değişiyor? Amerika İki Kutuplu Dünya'ya Hazırlık mı Yapıyor (2)

Bir devlet diğeri ile ancak çıkarı kadar dosttur.
Amerika’nın, Türkiye’deki beklentilerinde, 16 Temmuz darbesi de dahil hayal kırıklığına uğramasında; son olayların ve bu olaylarda Türkiye’nin dış ve iç siyasetinde başarılarının bir etkisi olmuş mudur?
Türkiye’nin ekonomik manada ayaklarının üzerinde durması, Dünya Bankası-IMF’den kredi taleplerini kesmiş, onlara borçlarını kapatmış; askeri silah-gereç üretir, bağımsız bir dış politika sürdürerek; Çin ve Rusya ile iyi ilişkiler kurması, herhalde bugüne kadar her taleplerine “Evet!” denilmiş, Amerika/AB’nin hoşuna gitmemiş, önceleri, kontrol ettikleri medya üzerinden; “Türkiye Batı’dan kopuyor!” benzeri ifadelerle abanın altında sopa gösterildiği meraklılarınca hatırlanacaktır.
…
Amerika ve Avrupa’nın güçlü ülkeleri, düne kadar ekonomik yardımları kullanarak ve önceden de kurulan “düzen” sayesinde Türkiye’yi adeta ayaklarını-ellerini bağlamış, hareketsiz hale getirmiş, (en azından yüksek faiz üzerinden) sömürmekteydi.
Ülkenin Eğitim, Finans, (Montaj) Sanayii ve Medya sektörü: krediler verilirken konulan şartlardan, adeta gözetim altındadır ve batının çıkarlarına göre yönlendirilmektedir.
Bunlarla birlikte, açtıkları (Misyoner) okullarında, bünyelerine aldıkları ülkenin zeki çocuklarını, ülkeleri için değil de orada kendi dillerini, geleneklerini öğreterek kendi şirket ve kuruluşlarına (inançlarına da inanan) memur yetiştirmektedirler.
Geldiğimiz noktada acı, ancak, gerçek durumumuz budur.
Meraklıları bu konuda (1860’dan itibaren) ABD’den özel görevle gönderilen, Robert Koleji kuran Misyoner/Rahip Cyrus Hamlin’i araştırabilir ve onun üzerinden bugüne gelerek, ABD/Türkiye için tartışma/kavga konusu olan: “İzmir-Alsancak’daki Protestan Diriliş Kilisesinin Rahibi”. Andrew Brunson’ gelebilirler.
Bu noktaya gelmişken küçük bir not:
“Erdoğan'dan (Robert Koleji kökenli) Boğaziçi Üniversitesi eleştirisi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Boğaziçi Üniversitesi Mezunları programında yaptığı konuşmada, Boğaziçi Üniversitesi'ne yönelik bir çıkışta bulunarak, "Boğaziçi Üniversitesi bu milletin değerlerine yaslanamadığı için hedeflerine tam manasıyla ulaşamamıştır" dedi.(1)
Yukarıdaki anlattığımız olay ilişkideki sorunlardan bir tanesidir. Meraklıları bunu not etmelidir.
…
Amerika Kaybetmeye başladığı (Aslında Ekonomik veriler konumunu Çin’e kaptırdığını söylemektedir) dünya liderliğini yeniden iki kutuplu dünya düzenine dönerek kazanmak mı istemektedir?
Kapitalizm sürekli artan bir kazanca koşullanmıştır. Durağan bir ekonomi ile yetinebilen feodalizmden (Derebeylik) farklı olarak kapitalizm sürekli olarak büyümek zorundadır.
-Geçen yılın karları bu yılın yatırımıdır. Ve sermaye yatırımı yapmak, ancak bundan daha fazla sermaye kazanmayı umduğunda anlamlı olur.
-Kârı arttırmanın üç yolu vardır; piyasayı büyütme, sömürü düzeyini arttırma ve üretimi daha ucuza getirmek için teknolojiyi geliştirme. Sonuç olarak kapitalizm küresel düzlemde genişlemek, teknolojik bakımdan ilerlemek ve işçileri de azami düzeyde sömürmek zorundadır. (2)
Yukarıdaki ifadeden anlaşılan kapitalist ülkeler sürekli, sürdürülebilir bir şekilde:
-Piyasayı büyütmek,
-Sömürü düzenini artırmak,
-Teknolojiyi geliştirmek, zorundadır.
Bunları yapamadıklarında, ABD ve Gelişmiş Avrupa ülkelerinin (sömürgeci devletleri) refahları düşecek ve halkları ile başları belaya girecektir.
Bunu her ne kadar bu kaçınılmaz geleceği borçlanarak ötelemekte olsalar da. (Bugün dünyanın en borçlu ülkeleri ABD ve İngiltere’dir)
…
1946-1991 arası “Soğuk Savaş” döneminde (İki kutuplu Dünya’nın) diğer tarafı Sovyetler Birliği, gerçekte bir güç olmadığı halde, II. Dünya Savaşı sonrası, İngiltere ve ABD tarafından (propaganda ile) şişirildi, silahlanma yarışına sokuldu.
Bu yarışta sadece batı tarafının ekonomisi büyüdü ve Batı Sovyetler ile işinin bittiği noktada, 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasına göz yumdu. Gerçekte Sovyet halkı açtır.
Aşağıda bu konuda bir devlet adamının anısını aktarıyor, ismini sürpriz olması için aşağıda belirtiyoruz. Belirtiyoruz ki, Küresel Medya üzerinden dünyanın nasıl aldatıldığı, taraflardan birisinin en yetkilisi ağzından öğrenilmiş olunsun.
“…Savaştan hemen sonra ülkenin üstüne çöken toz fırtınası ve kuraklık manzarası karşısında tabiata ne kadar bağımlı olduğumuzu anladım. 1946’da, birçok tahıl alanı gibi bölgemiz de büyük bir kuraklık yaşadı. O yıl hemen hemen bütün mahsul heba oldu. Aç insanlar gruplar halinde Stalingrad ve diğer şehirlere akın ettiler.
Varlarını yoklarını ekmek karşılığında takas ediyorlardı. Aynı sahneler 1947’de bizzat bizim başımıza da geldi. 1948 yılı da aynı durumla başladı. Toz fırtınası üç gün boyunca Kuzey Kafkasya’yı kasıp kavurdu. Bir kimseyi beş metre mesafeden fark edemiyordunuz.
Fırtına bittiği gün babam beni tarlaları dolaşmaya götürdü. Buğday başakları kırılmış ve toprakla örtülmüştü.
Babam çok ihtiyatlı bir insandı. Çocuklarına ve hanımına karşı sesini asla yükseltmezdi.
O durumdayken bile ağlamıyor, bağırıp çağırmıyordu. Fakat onu ümitsizliğe gark olmuş olarak görüyordum.
Birkaç gün sonra aniden yağmur başladı. Gencecik sapların dirildiğini ve yeniden bitmeye başladığını gördüm. Mükemmel bir hasat kaldırdık o yıl…” (3)
...
Zengin Batı ile silahlanma yarışına, rekabete giren Sovyetler Birliği halkı (Demir Perde!) gerçekte o dönem ve sonrasında açtır.
Sovyetler Birliği, Yıldız Savaşları'na hazırlanırken, halkı yiyecek ekmek bulamamaktadır.
Peki, Amerika bu (iki kutuplu dünya!) oyununu şimdi Çin ve dostları üzerinden mi oynamak istemektedir?
Devam edecek
Resim:Tarafımızdan hazırlanmıştır.
(2) “Kapitalizm” NTV Yayınları.
(3) Yerküre Manifestom, Mihail Gorbaçov (Dağılan Sovyetler Birliği’nin son lideri)