Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

26 Ocak '10

 
Kategori
Mizah
 

Amerika yolcusu

Amerika yolcusu
 

http://www.bctgm406.com/images/scholarship.jpg adresinden.


Yurdumun her zaman dünyayı kurtaranların doluşturduğu kahvehanelerinden bir tanesinde yine muhabbet almış başını gitmişti. Kahvenin müdavimlerinden Bekir henüz okey atmış yan masadakilere bunun havasını atıyordu. Görende Bekir’i araba aldı sanacak, ee kolay değil bugünün ilk okeyini atmak, havasında da haklı adam. Diğer taraftan yıllardır kahvede çalışan kahveci çırağı (çırak dediğime bakmayın 50 yaşında kendisi) Yadigâr bir taraftan çayları demliyor diğer taraftan ise kime laf atsam da çaylar demlenirken bende keyfimi demlesem diye zekâ üstü beyin altı planlar yapıyordu. Kahvede horultu şeklinde masalardan yükselen sohbetin sesi birbirine karışıyor sigara içme yasağının etkisi ile çay tüketimi giderek artıyordu. Televizyonun sesi dünyayı kurtaranlar kahvelerinde ne kadar açık ise bu kahvemizde de aynı şiddette açılmıştı. Televizyondaki programda memleketin en önemli meselelerinden biri tartışılıyordu. Mesele 70’lik bir amcamız 4. nikâhını yapmaya çalışıyor ve televizyon programı sunucusu tüm memleket enerjisi ile bu amcamızı gerdeğe kadar uğurlamanın planlarını yapıyordu. Hani amcamız kaza bela gerdeğe girse sunucumuzda kameralar ile arkasından girecek şekilde iştahlı sunuyordu programı. Öyle bir durumda iş kazası bile çıkabilirdi bu amcanın elinden ama sunucu göze almışçasına 70’lik dedeyi verdi verecek şekilde gelin aramaya devam ediyordu. Bu gürültünün içerisinden televizyonu dikkatle izleyen kahvenin bir başka müdavimi Fikri, horultuyu bir memleket esprisi ile bozdu:

—Hey be dayı, yaş 70 ama hala yenge peşindesin nerden aldın bu pili zamanında söyleseydin de rahmetli peder beye de taksaydık bir tane. En azından adamı hoşnut ederken son zamanlarında, fena mı olurdu?

Fikri’nin bu çıkışına kahvedekiler kahkahalar ile güldüler ve espriler aynı alçak irtifa ile havada uçuşmaya başladı.

—Senin rahmetliye pil mi dayanırdı be. Dedi bir başka ağabeyimiz.

Çayları demlemekle meşgul Bekir hayalini kurduğu ortamı bulmuştu bırakır mıydı hiç, hemen salataya kendini doğradı ve:

—Fikri sen pederi kurtarmayı bırak da kendini düşün koçum, suyu kesilmiş kurna gibisin habire tısss, peder göçmeden sen göçmüştün seneler önce haberin yok. Bilmem anlatabildim mi? Diye seslendi.

Lafı yiyen Fikri, hemen Bekir’e dönerek günün ilk meydan küfrünü salladı.

—Hassi… Oradan, bu akşam istersen uğra bize, gelirken boş gel de şarj edeyim seni.

Bu anlam dolu muhabbette okey taşlarının, kâğıt oyunlarının ve çay bardağı seslerinin eşliğinde akıp giderken bir genç kahveye doğru yola koyulmuştu. 20 küsür yaşlarında kısa saçlı uzun boylu bir genç, kulağında küpesi ve tertemiz kıyafetleri ile kasabaya sanki başka şehirden gelmiş birine benziyordu. Allah Allah bu gencin dünyayı kurtaranlar kahvesinde ne işi vardı. Aylardan yaz olduğu için okulda yoktu, gencimiz suratında bir gülümsemeyle azıcık da kendi kendine mırıldanarak kahveye doğru yaklaşmaktaydı. Derken kasabanın eğitimli genç bayanlarından Selda, çocukluk arkadaşı olan Kadir’in önüne pat diye çıkıverdi ve:

—Merhaba Kadir, bak bak duymasam haberim olmayacak. Doğru mu? Amerika’ya gidiyor muşsun. Dün akşam babam söyledi. Burs almışsın babandan duymuş dün akşam sürekli seni anlattı. Çok mutlu oldum. İnsan önce bize söyler ya, hayırdır anlat bakalım.

Kadir Selda’yı görünce çok mutlu oldu ve keyifle kazandığı bursun haberini Selda ile paylaştı:

—Amerika’da okumak için 5 ay önce başvurmuştum. Amerikalıların açtıkları sınavlarına ve mülakatlarına girmiştim sende biliyorsun. 1 hafta önce evi aradılar ve kazandığımı söylediler. Hukuk eğitim bursunu kazandım. Harvard Üniversitesine gideceğim kısmetse. Eğitim toplam 3 sene sürecek ve masraflarımı Amerikan hükümeti karşılayacak. Duyunca bende inanamadım, kazanamayacağım diye düşünüyordum inanılmaz mutlu oldum haberi alınca.

Selda arkadaşının mutluluğunu görünce daha da mutlu oldu ve Kadir’i kucaklayarak:

—Vallahi bravo canım, dilerim istediğin gibi bir eğitim alırsın. Bu arada hayırdır şimdi nereye gidiyorsun.

Kadir aldığı bursun sevincini paylaşmak istediğini kasabadan eş dost ile buluşup tatlı bir sohbet etmek için kahveye doğru gittiğini söyledi ve Selda ile vedalaşarak kahveye doğru tekrardan yola koyuldu.

Kadir 1 ay sonra Amerika yolcusu olacağı için, eş dost kahvede kim var kim yok bir hatırlarını sorayım diye düşünmüştü. Yoğun geçen okul dönemi sonrasından memlekete gelmişken kasabada neler var neler yok bir sohbet ederim düşüncesi ile kahvenin kapısından Merhaba diyerek içeri girdi.

Kahvedeki memleketli kulağında küpeli hemşerilerini görünce hafif hafif gülmeye ve Kadir’i şöyle baştan aşağıya süzmeye başladı. Avatar filminden mavi bir uzaylı değildi gelen, niçin bu kadar baktıklarına Kadir’de anlam verememişti. İnsan var olalı milyonlarca yıl olmuştu şimdiye dek bu canlı ile karşılaşmamalarının imkânı yoktu.

Kadir’i birçoğu tanırdı, kimisinin Kadir ile sohbeti çok olmasa da birçoğu bu gencin küçüklüğünü biliyordu. Aralarından bazıları ise Kadir ile daha samimiydi. Bunlardan biriside kasabanın zenginlerinden biri olan Ramazan’dı. Ramazan, Kadir’i böyle tertemiz giyimli ve birde kulakta küpe ile görünce dayanamadı ve zengin espri dağarcığının ilk ürününü verdi.

—Vay, Kadircim ne haber? Kulaklarda küpeler falan sahneye mi çıkacaksın?

Ha ha ha, kahvede birden kahkahalar koptu, Kadir buna bozulsa da efendiliğini bozup cevap vermekten kaçındı.

—Ne alakası var be Ramazan ağabey.

Ramazan durulmamıştı. Kadir bir kere alttan aldıysa gerisi muhakkak gelmeliydi. Memleketin birinci kuralıydı. Biri alttan alıyorsa ezeceksin.

—Şimdi öyle diyorsun ama ilerde görürüz seni lay lay sahnelerde kollarda bilezik. Yakışır.

Kahvedekiler yine kahkahayı bastı. Kadir bu kez iyice bozulmuştu ama “hadi” dedi kendi kendine şuraya vedalaşmaya iki sohbet etmeye geldik bir sersem için günümüzü ziyan etmeyelim.

—Yok, ağabeycim yok. Sen rahat ol. Bugün kahveye geldim sizlerle sohbet edeyim hem de vedalaşayım diye. Burs kazandım Amerika’ya gideceğim bunu haber vermek istedim. Kim var kim yok herkes ile gitmeden evvel son bir kez görüşmek istedim. 3 sene memlekete gelemeyeceğim.

Kahvedekiler bunu duyunca hep birden vay çektiler. Kadir’i tanıyanlar hemen etrafını sardı ve kahvenin dışında bir masaya kuruluverdiler. Kadir bir köşede, kahve sakinleri bir köşede, sohbet yavaş yavaş memleketin standart zekâ seviyesinde ara ara sert düşüşlerle de olsa kesintisiz seyir etmeye başladı.

—Amerika ha, helal olsun be Kadir. Kim bilir kaç kız götüreceksin. Ulan ne şanslı adamsın.

Kadir hemen söze girerek bir taraftan lafını gediğine koyarken diğer taraftan da verdiği haberin kahvedeki beyinler tarafından algılanmasını değiştirmek istedi. Tek giriş ve tek çıkışlı bir beyinde bunu yapmak ne kadar kolaydı o da bir başka mesele. Neyse, Kadir söze devam etti:

—Ağabeycim ne kızı ya, adamlar kırk yılda bir burs veriyor onu kazandım senin ettiğin lafa bak. Burs aldım burs, çok değerli.

Kadir burs aldığını anlatmaya çalışa dursun, ya da bursun önemi ve Amerika’da eğitimden bir şeyler anlatmak için debelenirken. Kahvedekiler engin ve derin bilgileri doğrultusunda Amerika hakkındaki yorumlarına devam ediyorlardı.

—Yeme bizi Kadir, yeme Amerika’ya gideceksin ve kızlara takılmayacaksın. O bursun değeri en az 50 kız eder. Buda demektir 50 kız götüreceksin. O küpeyi neden taktığın belli oluyor. Demedi deme.

Kahve yine kahkahalara boğulmuştu. Memleketimde ne kadar da espritüel insanlarımız varmış haberimiz olmayacaktı demek Kadir kahveye gitmese.

Aralarından bir tanesi iyice abartıp sohbetin içine hem etti hem daldı.

— Yahu beni Amerika’ya yollasalar önce Obama’ya sonra da sıradakilere geçirirdim.

Kadir şoka girmiş vaziyette muhabbeti kurtarmaya çalışırken, artık kahvedekiler kontrolü almışlar ve Amerika üzerine derin bilgilerini ortaya dökmeye başlamışlardı.

—Bak koçum gidiyorsun gurbet ellere, Türk erkeğini sakın rezil etme. Her gün bir kız götür ki memleketten adam çıktı diyelim biz de gururlanalım. Bak bizden birini göderseler Fikri ağabeyin hariç Amerika’yı ters yüz ederiz.

Fikri hemen müdahale etti:

—Höst höst.

Kadir ne diyeceğini dahi unutmuştu. Dedik ya bir kere kontrolü kaybetti diye, neyse ki bir vicdanlı kahve sakini çıktı da Kadir’e soru sordu. Yoksa Amerika’da geçirilmedik insan bırakmayacaktı bizim kahve sakinleri.

—Eee, Kadircim hangi okula gidiyorsun?

Kadir bu soru ile derin bir oh çekti, kahve sakinlerinin beyinleri en azından soru sorabilecek kadar işlem yapabiliyordu diye sevindi kendi içinden ve soruyu yanıtladı:

—Harvard’da okuyacağım ağabey. Hukuk eğitimi alacağım.

Kahvedekiler Harvard kelimesini en son nerede duymuşlardı bilemem ama hemen beyinler tepki vermeye başlamıştı. Alçak uçan beyin sinyalleri bu mesajı almakta gecikmedi. Çaycımız Bekir çayları servis ederken tam yerine denk gelmişti ve memleket manzarası üzerine beyninin saçtığı atom parçacıklarının bir araya gelmesi ile günün lafını söyledi:

—Kadir sakın kızları Har vurup Harman savurma.

Kahvedekiler salya sümük yerlere yattı. Aralarından Bekir’e övgü düzenler mi istersiniz. Onu Kadir’in yerine Amerika’ya yollamayı hayal edenler mi? Zavallı Kadir ise sadece almış olduğu bursu memleketlisi ile paylaşmak istiyordu. Kahveden kaçış planlarını yapmaya başlamış olsa da, etrafını saran engin bilgili memleket üstatlarının arasından çıkış pek kolay gözükmüyordu. Kadir muhabbeti kurtarmaya çalıştı ama nafile:

—Ne kızı ne âlemi, bu çok önemli bir burs, Türkiye’den tek ben aldım. Dünyadan 10 kişi kazandı. Ben orada 3 sene okuyacağım ve daha sonra memlekete gelip güzel bir yerde işe başlayacağım. Şimdilik planım böyle.

Kahve sakinleri Kadir’e cevap vermekte gecikmedi.

—Koçum be Kadir yürü kim tutar seni, memleketin yüz akısın be. Ben biliyorum senin gideceğin yerleri, çok kitaplara dalma vallahi top olursun. Ondan sonra okumaya gitti top oldu geldi demesinler. Ağabeyin sözünü dinle sen.

Kahve sakinleri katıla katıla uçuşan esprilere gülerlerken. Kadir ise bu işkence bitsin diye çareler aramaya başlamıştı. Muhabbet artık Kadir’in elinden çıkmış kahvede köşeden köşeye dönmeye başlamıştı. Kahvedekiler yurt dışına hiç gitmemiş olsalar dahi sanki dün Amerika’yı gezmiş gibi anlatanların muhabbetleri ile doldu taştı. Yurt dışı birikiminin bu kadar yoğun olduğunu Kadir’de tahmin edememişti. Muhabbet döndükçe kimisi Al Pacino gibi seksi ve sert oldu, kimisi ise başbakan olup Amerika’ya meydan okudu. Bazı çapkın kahve sakinleri ise Amerikan yıldızlarını bir bir götürdü, bu muhabbet bazı bünyelerde de Amerika’da milyon dolarlık yatırım projelerine dönüştü. Christopher Columbus’un bile Amerika’yı bu kadar düşünmediğini göz önüne alırsak, kahvede dönen enerjinin boyutunu sanırım daha iyi anlayabiliriz. Amerika’yı bulmak keşke bizim kahvedekilerin kısmetinde olsaymış. Ee konu Amerika olurda kahveden siyaset analizleri ve derin ki ne derin ilim irfan kokan düşünceler çıkmaz mı? Elbette ki çıkar efendim elbette ki çıkar. Obama’nın köyünden Amerika’ya gidişini dahi film yapmaya kalkanlar çıktı desem inanır mısınız? Vallahi çıktı efendim. Obama’yı amca çocuğuna benzetenler dahi çıktı. Bizim siyasetçilere laf atanlarda olmadı değil, dedik ya konu Amerika olunca bizimkilerde payını aldı. Neyse biz Kadir’e dönelim bıraktık kahvenin ortasında bakalım ne yapıyor?

Kadir bu manzaranın ortasında çaresizce etrafına bakınıyordu ama olanlara bir anlam getiremiyordu. Pandora denen gezegene gitse bu kadar şaşırmayacaktı. Kadir kimselere çaktırmadan, hoş çaktırsa da çakmayacaklar, sakince mekândan ayrıldı. Kadir’in gittiğinin bile farkında olmayan kahve sakinleri Kadir’den devir aldıkları Amerikan sohbetini memleket kurtarma üzerine geliştirip çaylarını yudumlamaya devam ettiler. O sırada televizyonda 70 yaşındaki amcamızı tüm gayretle gerdeğe sokmak isteyen program biraz mola almış öğlen haberleri yayınlanmaya başlamıştı. Televizyondaki spiker haberleri okuyordu.

—Değerli izleyiciler Japonya’da insansız olarak 500 km yol uzaktan kumanda ile yol kat eden araç dünya rekoru kırdı. Almanlar suyun altında daha fazla hareket etmeyi sağlayan özel bir giysi ürettiler. Çinliler kendi cep telefonlarını ürettiler ve başta Türkiye olmak üzere dünyaya satmaya başladılar. Şimdide ülkemizden haberler:

—Bugün Türkiye IMF’den 10 Milyar dolar kredi almak için düğmeye bastı. Zart köyündeki zurt baba türbesine giden zil takıp çalan vatandaşların dilekleri gerçek olduğu söylentisi bir köyü insan seline boğdu. Zırt kasabasına giden zurt bakanı için kurban edilecek boğa kaçtı ve 5 kişiyi boynuzlayarak hastanelik etti.

Haberleri pür dikkat dinleyen kahve sakinleri hep bir ağızdan:

—Yok, arkadaş yok bu memleket vallahi adam olmaz baksanıza millet neler ile uğraşıyor memleket sakinleri neler ile. Yazık ya. Bizi bu hale düşürenler utansın.

Televizyon haberlerden sonra yayına devam ediyordu.

—Bu akşam Türk televizyonlarının en çok izlenen programı Yetenek Sizsiniz Türkiye saat 20’de sizlerle. Bu akşamki yetenekler topun üstünde duran Zikri ve tavşan taklidi yapan Kadri.

Uğur Rıfat Karlova

Taipei 2010

 
Toplam blog
: 180
: 4193
Kayıt tarihi
: 13.11.06
 
 

Kariyerini Uzakdoğu sahne ve televizyonlarında geliştiren  sunucu, şovmen, yazar, oyuncu Uğur Rıf..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara