Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ekim '18

 
Kategori
Tarih
 

Amerikalı Misyonerler Osmanlıdan Günümüze Türkiye'de Ne Yaptı?

Amerikalı Misyonerler Osmanlıdan Günümüze  Türkiye'de Ne Yaptı?
 

Rahip Brunson ABD başkanı Tramp'ı kutsarken


Rahip Brunson krizi gözümüzü Amerikalı misyonerlerin Osmanlıdan günümüze Türkiye’de yaptıklarına çevirdi. Bilindiği üzere;  emperyalist güçlerin arasına geç katılan Amerika, 19. Yüzyılın başından itibaren Türkiye de nüfuz kazanmak istiyordu. Misyonerler Amerika’nın emperyalist yayılmacılığında en büyük rolü oynadı.

Misyonerler, farklı inanışları kendi inançları lehine çalmak üzere hırsız gibi hudutlar geçip, insanları taciz ettiler. Osmanlı ülkesinde İslamiyetin temel kaidelerinden olan :” Senin dinin sana, benimki bana”( Kur’an, Kâfirun Sûresi,109 S. 6.Âyet)  diyen Kur’an buyruğunca herkesi kendi imanında hür bırakan Müslüman anlayışını sûistimal ettiler. Misyon peçesi altında mensup oldukları devletin emperyalist emellerine yardımcı oldular.  Gayri resmi de olsa da vatandaşı oldukları devlet tarafından bugün olduğu gibi himaye ve yardım gördüler.  

Aslında Osmanlı Devleti mülkü misyonerlere gösterilmiş bir hedefti. Çünkü kendilerine: “Bu mukaddes ve vadedilmiş topraklar silahsız ve bir Haçlı seferiyle geri alınacaktır.”(1) talimatı verilmişti. İlk Amerikalı misyonerler 1820 yılından başlayarak Osmanlı ülkesine girdi.  Amaçları; “Hristiyanlığın beşiği bu toprakları, yeniden ve kalıcı olarak Haç’ın gölgesine girinceye kadar manen fethetmektir.”(2)

Ancak misyonerler kimi Protestan yapacaktı?  Geldikleri Türk topraklarında yaşayan herkesin bir dini vardı.  Müslüman Türklerden bir çivi bile sökemeyeceklerini kısa zamanda anladılar. Ortodoks Rumlar da kendi mezheplerine çok bağlıydılar. Geride en uygun olarak Ermenilerin olduğunu gördüler. Onlar da Ermenilere yöneldiler. Amerikalı misyonerlerin faaliyeti, az veya çok bazı insanların mezheplerini değiştirip onları ayrı bir cemaat halinde örgütlemek değil, Türkiye’yi içten ele geçirme hamlesiydi.   

Nitekim Eli Smith isimli misyoner daha 1830 yılında Anadolu’da yaptığı araştırma gezisinden sonra kaleme aldığı iki ciltlik kitabında: “ …ancak Hristiyanlar arasında çalışmak suretiyle düşman topraklarının ta kalbine kolayca girme olanağına kavuşmuş oluyoruz.”(3) diye yazıyordu. Burada bahsedilen düşman ülke, ele geçirilmesi hedeflenen Türk toprağı Anadolu’dur.

Türk ülkesinde yöneticilerin uyumasından da istifade ederek, ruhsat bile almadan okullar, matbaalar, hastaneler, kitaplıklar, kiliseler açtılar; basım yayım faaliyeti olarak 600 milyon sayfa bastılar. Yıllar içinde Osmanlı toplumunda bir Protestan Ermeni azınlığını ortaya çıkarmayı başardılar. 1850’de İngiliz elçisinin gayretleri neticesinde Sultan Abdülmecit tarafından bir ferman çıkarılmış, kanun önünde Müslüman ve Hristiyanlar eşit statüye getirilmiş, Protestanlar ayrı bir millet olarak tanınmıştı.  Misyonerlerin yönettiği okullar ve devam eden öğrenci sayıları yıldan yıla arttı. Amerikalı araştırmacı F. Andrews Stone, kitabında 1908 yılında Osmanlı ülkesinde Amerikalı Protestan misyonerlerce işletilen okul sayısını 527, kolej sayısını da 45 olarak vermektedir.(4) Diğer araştırmacılar da söz konusu yıllarda 400’ün üzerindeki okula 20 bin civarında öğrencinin devam ettiğini yazmaktadır. Bu okul ve öğrenci sayıları o yıllarda Osmanlı ülkesindeki tüm öğrenci sayısına göre azımsanacak bir rakam değildir. Düşündürücü olan, Osmanlı topraklarına yayılmış bu misyoner okullarını Osmanlı padişahları ve yönetiminin şüpheyle karşılayıp engellememesidir.  

  Amerikalı misyonerler okullarında dini, mezhepsel kılıflarına rağmen, pozitivist, liberal eğitim verdiler.  Ermeniceyi işlediler,  eğitim dili haline getirdiler. Dick Bolt “Amerikan etkisiyle Ermeni milliyetçiliğinin böyle başladığını” belirtmektedir.(5)    Bunun yanında öğrencilere Osmanlı Devleti’ne karşı bölücü, ihtilalci fikirleri şırınga etmeyi ihmal etmediler;  bazı bölgelerdeki okullar silah, cephane deposu ve ihtilal üssü oldu. Robert Kolej Osmanlıya karşı Bulgar ihtilalini yapan kadroyu yetiştirdi. Antep Koleji ihtilalci kimi öğretmen ve öğrencileri Ermeni örgütleriyle ilişkili bir nifak yuvası idi. Harput Koleji’nin orijinal adı Ermenistan Koleji ve öğretim dili Ermenice ve bütün öğretmenleri Ermeni idi. Merzifon Anadolu Kolejinde, daha 1893 yılında bir ihtilalci Ermeni örgütünün manifestosu okulun duvarına asıldı. Milli Mücadele sırasında okulun hepsi yabancı olan öğretmen kadrosuna katılan bir Türk öğretmen öldürüldü.  Okulda yapılan aramalarda Pontus Örgütüne ait pek çok delil belge ele geçirildi.

Ermeni olaylarından sonra Doğu Anadolu’daki bazı Amerikan okulları kapatıldı; Osmanlı Devleti geç de olsa azınlık ve özel okulları denetim altına almak için 1915 yılında “ Mekatib-i Hususiye Talimatnamesi’ni yayınladı.

Osmanlı İmparatorluğu çöktükten sonra Kuvayı Milliye Hükümeti 30 Temmuz 1922’de yukardaki talimatnameyi yeniden yayınladı ve Amerikan misyonerlerinin okul açma taleplerini reddetti.

Lozan’da Türkiye’nin karşısında olan devletler Osmanlı Devletinde sahip oldukları bütün kurumların eski imtiyaz ve muafiyetlerle tanınmasını istiyordu. Türkiye bunu kabul etmiyordu. Uzun müzakerelerden sonra Türkiye yabancılara ait bulunan okul, hastane gibi kurumları dini telkinde bulunmamaları, devletin genel yasalarına uymaları şartıyla tanıdı. Ancak Mart 1924’de yürürlüğe giren Tevhidi Tedrisat Kanunu ile bu okulların dini kurumlarla ilişkileri kesildi. Bu okullar Milli Eğitim Bakanlığı’nın teftişine açık olacak, ilgili kanun ve yönetmeliklere uyacak, Türkçe, tarih, coğrafya, edebiyat gibi dersler Türk öğretmenler tarafından verilecekti.

Lozan antlaşması Türkiye’nin karşısındaki devletlerin parlamentolarında kabul edilmesine rağmen, Amerikan Senatosu tarafından onaylanmadı. Sebep olarak Ermeni sorununu dikkate almadığı ve kapitülasyonların kaldırılması gösterildi. Amerikan Senatosunda ikinci oylamanın az bir farkla reddedilmesi Amerikan Hükümetinin Türkiye ile diplomatik ilişkilerini başlatmasına engel olmadı. Eylül 1927’de Türkiye Cumhuriyeti nezdinde ilk ABD elçisi Ankara’da Atatürk’e güven mektubunu sundu.

1927 yılında Türkiye’de İzmir’de bir yükseköğrenim kurumu kolejden başka, Adana, Merzifon, İzmir, Tarsus, Bursa ile İstanbul’da 3 adet ilk ve orta dereceli Amerikan okulu vardı.  Bu okullar Amerikan hükümetine bağlı olmayıp, “ Amerikan Board” denilen Protestan kilisesine bağlı idi.

Amerikan elçisi Amerikan okullarının açılması için Türk hükümetine başvurmuşsa da, Türkiye bu okulların Amerikan devletinin değil, kilisenin olduğunu bu okulların bu şekilde açılmasının Tevhidi Tedrisat Kanununa aykırı sayılacağını ileri sürdü. Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey eğilip bükülmeden Amerikan elçisinin isteklerini reddetti.

Bu sırada Bursa’da Amerikan Kız Koleji’ndeki olay patlak verdi.144 öğrencinin okuduğu Bursa Amerikan Kız Koleji’nin 3 Türk kız öğrencisi Miss Edith Sanderson adlı Amerikalı misyoner öğretmenin etkisi ile Hristiyan olmuştu. Bu öğrenciler olayı yataklarının altına sakladıkları anı defterlerine ayrıntılı şekilde yazmışlardı.  Arkadaşlarının eline geçen bu defterlerden olay Milli Eğitim Bakanlığına bildirildi.

31 Ocak 1928’de Bursa Amerikan Kız Koleji kapatıldı;  sorumlular hakkında adli kovuşturma açıldı. Amerikan elçisi Grew Türk Dış İşleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’tan okulun açılması, öğretmenler hakkında adli kavuşturma yapılmaması gibi ültimatom niteliğinde isteklerde bulundu.

Bu istekler Türk hükümeti tarafından dikkate alınmadı. Üç kadın öğretmenin duruşmaları 13 Şubat 1928’de Bursa Sulh Ceza Mahkemesi’nde görüldü, her öğretmen 3 er gün ve 3er lira para cezasına çarptırtıldı. Öğretmenler ilk cezaları olması nedeniyle cezalarını kendi ikametgâhlarında çekti. Olayın asıl suçlusu Miss E. Sanderson Türkiye’den ayrıldı; Bursa Amerikan Kız Koleji kapatıldı.

 Amerikan misyonerlerinin Türkiye’de yaptıkları Atatürk dönemi ile bitiyor görünse de,   İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, ellili yıllardan itibaren Batı ittifakı içerisinde yer alan Türkiye’de Batı ülkelerine ve Amerika’ya karşı milli hassasiyet azaldı. Amerika ile 27 Ağustos 1962’de yapılan ikili anlaşma ile Barış Gönüllüsü adı altında Türkiye’ye “yeni model 1201 misyoner” sokuldu. Barış Gönüllüsü programı anayasaya aykırılık ve Güney doğuda etnik Kürtçülük propagandası yapıldığı iddiaları üzerine 1969 yılında sonlandırıldı.     Günümüzde ise çok partili Türkiye’de özgürlüklerden yararlanan misyonerler Brunson örneğinde olduğu gibi,  Amerika himayesinde rahat bir şekilde çalışmalarına devam ediyor.

Yukardan beri kısaca anlattığımız tarihi olaylardan misyonerlerin ne yaptığını milletimize nasıl zararlar verdiklerini biliyoruz. Bu nedenle din maskesi altında emperyalist emellere hizmet eden bu inanç hırsızlarının tacizi durdurulmalıdır!  

 

Kaynakça:

  • 1.Amerikan Board tarafından 1 Aralık 1833 tarihli talimatla Pinkwy Johnston ve Benjamin Schneider isimli misyonerlere verilen talimat. Nakleden Uygur Kocabaşoğlu, Anadolu’daki Amerika, İmge Yay.2000, 3.baskı, Ankara
  • 2.Julius Richter, A. History of Protestant in the Near East, Oliphant, Anderson & Ferier, Edinburgh, ve Londra, 1910,s.73.Nakleden: Mehmet Şahin, Kapadokya’daki Misyonerlerin bilinmeyen tarihi (1853-1903)YKY, s.15, 2018, İstanbul
  • 3. Nakleden, Uygur Kocabaşoğlu, a.g.e, s.31
  • 4.Stone, F. Andrews,  Academies For Anatolia, The University of Connectitcut,1984,s.72, nakleden Necmettin Tozlu, Kültür ve Eğitim Tarihimizde yabancı okullar, 1991, Ankara
  • 5.Mehmet Şahin.a.g.e. s,23
 
Toplam blog
: 100
: 2186
Kayıt tarihi
: 28.01.12
 
 

1945 Bayburt'ta doğdu. Yüksek öğreniminden sonra çeşitli liselerde öğretmen ve yönetici olarak ça..