Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Temmuz '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Anadolu Kağnısı / Kum Gibi Ezip Geçme!

Anadolu Kağnısı / Kum  Gibi Ezip Geçme!
 

***Gün gibi gün gibi çekip gitme.***


1 Temmuz'dan beri yazmaya fırsat bulamadım, hoş konu da bulamadım desem olacak, şu 349. yu bir yazsam, 350. kendiliğinden gelecek zaten, malum her 50 yazıda bir yazılan blog kategorisini işgal etme yazısı.

Başlık: "Heyyy, 350 olmuşum haberim yok!" ya da Yuppiii 350 oldum, vs. gibi, hani içeriğinde Milliyet Blog'dan  ve Milliyet Blog yazarlarından bahsettiğimiz rutin yazılar.

****

Nereden takıldı bilmem sabahtır dilimde bir Ahmet Kaya şarkısı;

"Bırak da sarılayım ayaklarına, kum gibi kum gibi ezip geçme!..."

Yemek pişirirken canım öyle bir çekti onun sesinden türkü dinlemeyi; hani aniden canınız baklava, börek ya da turşu yemek ister, işte aynen öyle!

Onun zirvede olduğu yıllarda her kasetini alırdık, yıllar olmuş dinlemeyeli...

Salonda evliliğimizin ilk yıllarında bilmem kaç taksitle aldığımız ve doğru düzgün kullanmadığınız dolaplı müzik setinin kaset dolu bölümlerini boşalttım. En arkalarda kalmış onun kasetleri, hoş diğerleri de dinlemekten eskimedi ya...yüzlerce kaset, ne paralar verilip satın alınmış. Bazıları kayıt yapılmış. Şimdi atıl durumda, bir de eski plaklar var, gerçi onlar antika sayılıyor, değeri kasetlere göre daha fazla.

Seçtim bir tane kur'a çeker gibi, koydum mutfaktaki yine eski sayılabilecek bir başka kasetçalara. Volümü de biraz yükselttim, dinledim doya doya...

Pek yaptığım bir şey değildi, duyanlar şaşırmıştır.

Neyi fark ettim, biliyor musunuz? Atilla İlhan şiirlerini ne güzel yorumlamış Rahmetli. O yıllarda günlük yaşamın koşuşturmalarının arasında şiire, sanata uzak kalmışım; o şarkıların, o şiirlerin güzelliğinin farkına varamamışım.

Siyasi görüşü, söylemleri, eylemleri ne olursa olsun, çoğunluğun ortak kanısı şudur ki;

Onun şarkıları, onun türküleri, onun yorumları, onun sesi gerçekten güzeldi.

KUM GİBİ
Martılar ağlardı çöplüklerde
Biz seninle gülüşürdük
Şehirlere bombalar yağardı her gece
Biz durmadan sevişirdik

Acımasız olma şimdi bu kadar
Dün gibi dün gibi çekip gitme
Bırakta sarılayım ayaklarına
Kum gibi kum gibi ezip geçme

Sonbahar damlardı damlalarımıza
Biz seninle sararırdık
Aydınlansın diye şu kirli yüzler
Biz durmadan savaşırdık

Acımasız olma şimdi bu kadar
Dün gibi dün gibi çekip gitme
Bırakta sarılayım ayaklarına
Kum gibi kum gibi ezip geçme



****
Nihat Genç ve Bilgin Gökberk desem aklınıza ne gelir?

Farklı alanlarda yazan iki farklı kişilik, ne ilgisi var derseniz eğer, ben buldum ortak noktalarını:

Bir kere sunucu hangi konuda sorarsa sorsun, her ikisi de kendi bildiklerini anlatır, dereden tepeden sözü dolaştırıp dururlar. O anda oluşur, doğaçlama, hele canlı yayınsa ne potlar kırarlar.

Sakın onları sevmediğimi sanmayın, her ikisini de zevkle ve ilgiyle izlerim, çünkü satıraralarında ilginç ve öğretici bilgiler verirler.

Yoksa ben Roma'yı Napoli'yi nereden bilecektim, Bilgin Gökberk spor programında anlatmasa?

Malum şu "Ergenekon" konulu söyleşide Nihat Genç anlatıyordu, ( Aslında soru başkaydı ama...) ilgimi çekti:

Karadenizliler, mısır ve türevlerini çok tükettikleri için ayakları pembe pembe olurmuş...( Duydun mu Yekruseha?) Ne alaka değil mi? Çünkü mısır içinde bol miktarda ispirto ihtiva edermiş, o da ayakların pembe olmasına neden olurmuş ve bu ispirto maddesi, Karadenizlilerin çevresinde sanki bir kalkan gibi koruyucu bölge oluştururmuş, işte bu yüzden Karadenizli beşere bir şey olmazmış ve Temeller ve Fadimeler gözünü daldan budaktan sakınmazmış.

Programı izledim ya, bilinçaltıma işledi. Ertesi gün hemen mısır unu katkılı bir hamur mayaladım, teflon tavada mısır ekmeği, tereyağlı, peynir ve reçelleri de dizdim. Çay ocakta hazırdı. Arkadaşlar geldi, ikram hazır olunca misafir varsın gelsin, hemen balkona bir yer sofrası kurduk, ohh mis gibi...

Topuklarımız hala buğday rengi... Acaba kaç çuval mısır unu yemeliyiz ?

****
Kırk yılda bir sponsor bulduk, şöyle güzel bir otelde 3 günlük tatil yapalım dedik. Yok kardeş, boş yer yok. Hani biri söylese yalan, inanmayın, derim. Oysa sayfiye yerleri mantar gibi türemiş otellerle dolu, yıldızları gökyüzündeki yıldızlarla yarışacak sayıda. Ama bize faydası yok!

Hani memlekette para yoktu, işsizlik vardı, kriz vardı...Peki nerede bu millet, herkes tatile çıkmış valla?...Nereyi arasa arkadaş, Eylül'e kadar doluyuz yanıtını alıyor. 

Girişimlerimiz devam ediyor. Bana göre hava hoş, her günüm tatil ama çocuklar deniz, kum, yüzmek istiyorlar.

Eğer uygun bir seçenek bulursak birkaç gün yokum, bir hafta yazmazsam bilin ki bana bir şey oldu...Gidip de dönmemek var, dönüp de görmemek.

Yani beni merak edersiniz diye şimdiden yazayım. Komplo teorileri filan üretmeyin, zaten rumuz kullanıyordu, yolun yarısını da geçmişti, sanal bir karakterdi demeyin!

Güzel şeyler söyleyin, duyarım ha! Hani yerin kulağı varmış derler ya!

Yazılarım sizlere emanet, yine güle güle okuyun! Yazılarımı okudunuz, yorumlar yazdınız, mesajlar yazdınız hakkınızı da helal edin! Benden yana olanlar helal olsun!

Sevgiler-saygılar...

****
Not: Bu yazımda bari futbol olmasın, dedim, lakin olmuyor hayatım futbol olmuş.

Bodrum'da geçirdiği kalp krizi sonucu aramızdan erken ayrılan TFF Başkanı Hasan Doğan'a Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı dilerim.

Ayrıca Avusturya kampında çimlere takılıp ayağını kıran ve 6 ay sahalardan uzak kalacak olan bizim yaramaz çocuk Deivid de Souza'ya da geçmiş olsun, derim...İnşallah tez zamanda sağlığına kavuşur, büyük şanssızlık olmuş...Neyse Guiza da Fener'e gelmiş zaten...

 
Toplam blog
: 480
: 2046
Kayıt tarihi
: 27.03.07
 
 

Üstkimliği ile insan, altkimliği yeterince kalabalık birisi; Eş, anne, öğretmen emeklisi. Doğa, H..