Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Eylül '10

 
Kategori
Siyaset
 

Anayasa değişikliği: Bu referandumdan hayır çıkmayacak

Anayasa değişikliği: Bu referandumdan hayır çıkmayacak
 

12 Eylülde yapılacak anayasa değişikliği referandumuna ilişkin söylenmemiş söz kalmadı denebilir. Taraflar kendi açılarından Evet, Hayır ya da Boykot tercihlerinin gerekçelerini anlattılar. Artık herkes kararını vermiştir sanırım. Bu saatten sonra çok dramatik bir gelişme olmadıkça kimse kolay kolay kararını değiştirmeyecektir.

Referandum, Hayır cephesinin oyunu, AKP’nin de bu oyuna gelmesiyle anayasa değişikliği oylamasından çıktı AKP'ye Evet ya da Hayır referandumuna dönüştü. Böylece, normalde yüzde 60’ın altına düşmemesi gereken Evet oranı yüzde 50-51 aralığına sıkıştı. Bütün kamuoyu yoklamaları bunu gösteriyor; kendi çevre gözlemlerimden de bu sonucu çıkarabiliyorum.

Aslında referandumun bu hale geleceği ta baştan belliydi. AKP’yi her ne pahasına olursa olsun iktidardan uzaklaştırmak isteyen güçler başarısız askeri darbe girişimleri dahil her yolu denediler. Toplumsal kargaşa yaratmak istediler tam başarılı olamadılar. Bir ara küresel krizden medet umdular, beklentileri boşa çıktı. Ellerinde son kale olarak yargı kaldı. AKP anayasa değişikliğiyle yargıyı bir siyasi vesayet aracı olmaktan çıkarmaya niyetlenince de statükocular artık bütün güçlerini seferber etmek zorunda kaldılar. Bu anlamda ilk savunma hattı, Anayasa Mahkemesi’nin AKP’yi laikliğe karşı eylemlerin odağı olan bir parti ilan ettiği, bu nedenle anayasa değişikliğine yetkisi olmadığı teziydi. Bu tez kamuoyunda kabul görmeyince bu defa anayasanın uzlaşmayla yapılması gerektiğini öne sürdüler. Uzlaşma çağrısı görünürde makul ve mantıklı bir çağrı gibi görünüyordu ama statükonun CHP-MHP gibi sözcülerinin “uzlaşma”dan kastettikleri kendi dediklerinin olması, dolayısıyla aslında anayasanın değişmemesiydi.

Buna rağmen AKP uzlaşma çağrılarına kulak verip parlamentodaki muhalefet partilerinin önerilerini almak istedi ancak kimi “çayımızı içip giderler”, kimi “taslağın kapağını bile açmayız” gibi yanıtlarla kendi istekleri olan “uzlaşma”yı daha baştan sabote ettiler. Değişiklik taslağını hazırlayan komisyona üye bile vermediler. Sonuçta anayasa değişikliğini AKP tek başına hazırlamak zorunda kaldı. TBMM’de direkt kabul edilmesi için yeterli oyu bulamayınca da iş referanduma kaldı. Şimdi ise AKP'yi tek başına anayasa hazırlamakla suçluyorlar.

Anayasa değişikliği metni üzerinde tartışıldığında halktan geniş kabul görmesi kaçınılmazdı. Çünkü eksik ve yetersiz olmasına rağmen halihazırdaki anayasaya göre daha ileri, daha demokratik bir metindi. Özü de ideolojik yargı vesayetine nispeten son verecek olmasıydı. İşte tam da böyle olduğu içindir ki, Türkiye’de mevcut statükonun sürdürülmesinden çıkarı olan güçler değişikliğin içeriğinin kamuoyunun dikkatinden kaçırılması ve referandumun bir AKP oylamasına dönüştürülmesini temel alan bir strateji uyguladılar. Bu stratejinin başarı şansı vardı; çünkü AKP’nin oyu en yüksek olduğu dönemde bile yüzde 47’yi geçmiyordu.

Bunun üzerine olağan iktidar yıpranması, Hükümetin metal yorgunluğu, Türkiye’nin kronik sorunlarının insanlarda yarattığı bıkkınlık ve bu sorunların kökenlerinin, asıl nedenlerinin unutularak bütün sorumluluğun Hükümetin üzerine yıkılması eklenince, ortaya geniş bir memnuniyetsizler kitlesi çıkacağı, bu kitlenin referandumu AKP’ye karşı bir uyarı, hatta cezalandırma fırsatı olarak kullanacağı ortadaydı. AKP de bu tuzağa düşüp anayasa değişikliği metninden ziyade CHP-MHP’nin anti-propagandasına yanıt vermeye odaklanınca sonuç kaçınılmaz oldu ve referandum kritik bir aralığa sıkıştı.

Statükocu Hayır cephesinin referandum propagandasında başvurduğu ikinci bir kirli taktik ise kamuoyunu korkutma ve dezenformasyon yoluyla yönlendirme çalışmalarıydı. Öyle ki, artık işi sahte belge üretip bunları mail zincirleriyle yaymaya kadar vardırdılar. Anayasa değişirse sakallı, şeriatçı “Alpaslan” adlı bir din adamının Anayasa Mahkemesi’ne üye seçileceğini öne süren, tamamen yalan habere dayalı bir video haftalardır bu mail gruplarında dolaşıp duruyor ve ne yazık ki o videoyu birbirlerine gönderen insanlar bunu doğruluğunu sorgulamadan izliyorlar. Başbakanın devlet dairelerinde selamlaşma amacıyla “Hayırlı günler” denmesini bile bir genelgeyle yasakladığını iddia eden bir sahte belge ortalarda dolaşıyor. Aynı şekilde, yine bir sahte belgede anayasa değişirse referandumdan sonra Sosyal Güvenlik Kurumu’nun lağvedileceği, sağlık hizmetlerinin tamamen paralı hale getirileceği iddia ediliyor. Maalesef insanların çoğu bu akıl dışı saçmalıklara inanıyor.

Bu yalanların biraz daha usturuplu olanlarını ise CHP-MHP Genel başkanları miting kürsülerinden, tv ekranlarından dile getiriyor. Bu iki partinin genel başkanı adeta bir yalan ve iftira üretme makinesi gibi çalışıyor. Buna en somut örnek CHP’nin İstanbul Avcılar ilçesinde astığı, başörtülü kadınları rahibelere benzeten afişti. Kılıçdaroğlu ilk gündeme geldiği sırada, konuk olduğu bir tv programında bu afişi kendilerinin astırmadığını, sorumlusunun hükümet olduğunu iddia etti. O anda o programı izleyen milyonlarca kişi bu iddiaya inandı. CHP İstanbul il başkanı Berhan Şimşek aynı şekilde ağır ithamlarla Hükümete yüklendi. Oysa bir gün sonra o afişin İl başkanlığının bilgisi dahilinde CHP’li Avcılar Belediye Başkanı tarafından bastırılıp asıldığı ortaya çıktı. CHP’nin hem başörtülü Müslüman kadınlara hem de rahibelere hakaret ettiği afişi yaptırmakla kalmayıp bir de suçu Hükümetin üzerine atarak bu konuda yalan üzerine kurulu kara propaganda yaptığı ortaya çıktı ama bu arada ilk anda tv’de Kılıçdaroğlu’nu izleyip ona kulak veren milyonlarca insan bu yalana inandı. Olayın sonrasındaki gelişmeleri takip edemediği için de bu yalan neticede işlevini yerine getirmiş oldu.

Hayır cephesinin taktiklerinin bir ayağı da korku siyaseti… CHP-MHP ve bunların yargı, medya, akademi dünyasındaki uzantıları halkı AKP’nin sivil diktatörlük kuracağı yalanıyla korkutuyorlar. Göz göre anayasa değişikliği metnini olduğundan farklı yorumluyorlar. “Bak şöyle diyor, bu iyi gibi görünüyor ama aslında bunun altında şöyle bir kötü niyet var” gibi yönlendirmelerle niyet okumaya girişiyorlar. Devlet ideolojisinin sözcüsü olan bu çevre toplumu eskiden “komünizm gelecek, ar namus kalmayacak” yalanlarıyla korkutup yönlendirirlerdi; komünizm öcüsünün yerini bir ara şeriat öcüsü aldı, AKP 8 yılda şeriat falan getirmeyince bu defa piyasaya “sivil darbe-sivil vesayet” ve “AKP devleti ele geçirecek” öcüsü sürüldü.

Ne yazık ki bu kara propaganda birçok insan üzerinde etkili oldu, oluyor. İnsanlar öyle bir ruh haline kapıldı ki, yalanlara yalan olduğunu bile bile inanmaya başladılar. Bu akıl tutulması bir toplumun başına gelebilecek en kötü şeydir. Böyle bir ortamda sözün, aklın, mantığın hiçbir işlevi, önemi kalmaz. İnsanlar irade sahibi canlılar olmaktan çıkar, programlanmış birer robota dönüşür. Son günlerde çevremde gördüğüm, referandum konusunda tartıştığım çoğu insan bu halde; en yakın arkadaşlarımla konuşamaz oldum. CHP-MHP cephesi Türkiye toplumunun yarısını tam anlamıyla bir korku ve nefret toplumu haline getirmiş durumda; bu gidişin sonu hiç de hayra alamet değil.

Böyle bir ortamda referanduma gidiyoruz. Ve ne yazık ki referandumdan ne sonuç çıkarsa çıksın bu toplumsal depresyon tablosu fazla değişmeyecek, büyük ihtimalle daha da ağırlaşacak. CHP şimdiden referandumda hile yapılacağı yalanını yaymaya başladı. Eğer 12 Eylülde kıl payı bir Evet çıkarsa bu yalan etkisini gösterecek ve toplumsal gerginlik artarak devam edecektir. Bilmiyorum, belki böylesi daha iyi olacak. Benim bu toplumun bir arada yaşamak istediğine dair inancım günden güne azalıyor. Bu ülkenin üzerinde bir lanet var. Belki de bu toplumun dengelerinin yerine oturması için büyük bir sarsıntıya, bir kavgaya ihtiyacı var. Biz toplumsal barış, refah, huzur diyoruz ama belki de önce bir nihai hesaplaşmaya ihtiyacımız var.

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..