Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ağustos '10

 
Kategori
Siyaset
 

‘Kalpazan’ başbakan, 'katliamcı' CHP!

‘Kalpazan’ başbakan, 'katliamcı' CHP!
 

Fırsat bulabildiğim kadarıyla siyasi partilerin anayasa değişikliği referandumu çalışmalarını izliyorum. Liderlerin miting konuşmalarını, siyasilerin referandumla ilgili demeçlerini takip etmeye çalışıyorum. Bu konuşma ve demeçlere dair edindiğim izlenimler hiç de hoş değil. Konuyla alakasız, içerikten yoksun, heyecansız ve düpedüz seviyesi düşük bir referandum propagandası izliyoruz. Bu dediğim hem Evet hem de Hayır cephesi için geçerli…

Herkesin malumu olduğu üzere, Evet cephesinin başını AKP, Hayır cephesinin başını da CHP çekiyor. Tabiatıyla referandum propagandası konusunda en faal olan partiler de bunlar; meydanlarda hemen hemen sadece bu iki partiyi görüyoruz. Hayır cephesi üyesi ve Meclisteki üçüncü büyük parti MHP ise arada bir ses verse de onun sesi gürültüde kaynayıp gidiyor. Bir bakıma iyi ki de öyle oluyor, çünkü Türkiye siyasetinde hiçbir zaman olumlu bir rol oynamamış bu parti bu defa da aynı işlevini sürdürüyor. Bahçeli’nin ve yardımcısı Oktay Vural’ın tuhaf demeçleri bu yaz sıcağında insanın sinirlerini iyice tahrip ediyor.

Ancak AKP ve CHP’nin MHP’den pek de aşağı kalır yanı yok. Liderler anayasa değişikliğinin içeriğiyle ilgili konuşmuyorlar. Değişikliğin vatandaşın günlük hayatına olumlu ya da olumsuz yönde nasıl yansıyacağını anlatmıyorlar. Yani neredeyse anayasa değişikliğinden başka her şey konuşuluyor ama sıra bir türlü değişikliğin içeriğine gelemiyor. Haksızlık yapmamak lazım; bu yanlıştan daha çok CHP ve Kılıçdaroğlu sorumlu… Ta en başından beri anayasa değişikliği çalışmalarına hiç destek vermeden, kendi önerilerini sunmadan sürekli engel olmaya çalıştılar. CHP en başta 367 saçmalığının mucidi Sabih Kanadoğlu’nun “AKP laikliğe karşı eylemlerin odağı olduğu tescillenmiş bir parti; bu nedenle anayasayı değiştirmeye yetkisi yoktur” savunmasına sarıldı. Sonra bu tez kamuoyunda kabul görmeyince, bundan çark edip anayasanın geniş bir uzlaşmayla, hatta seçimden sonra yapılması gerektiği tezini ortaya attılar. İlgili komisyon çalışmalarına katılmadılar. Değişiklik Meclis’te oylanırken salona girmediler. En nihayetinde de Meclis’ten geçen değişikliği iptal için Anayasa Mahkemesi’ne götürdüler. Yani CHP anayasa yapmaya yetkili tek merci olan TBMM’ni bu görevinden alıkoymak için elinden geleni yaptı.

Değişiklik metni Anayasa Mahkemesi’nden onay alınca da CHP bu defa referandumu AKP’ye evet ya da hayır’a dönüştürmeyi temel alan bir politika izlemeye başladı. Hatta iş öyle bir boyuta vardı ki, “AKP’ye hayır”dan öte “Başbakan Erdoğan”a hayır’a dönüştü. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu bu yönde komik ve kirli bir propaganda başlattı. “Anayasa kaysı üreticisinin sorununa çözüm getiriyor mu”, “havuzlu villa”, “kalpazan başbakan” gibi içeriksiz polemiklerle siyaset anlayışının düzeyini ortaya serdi. Üstelik hemen hemen her sözü bumerang gibi döndü kendisini vurdu.

Burada şu “kalpazan başbakan” ithamı için özel bir parantez açmak lazım: Kalpazanlık çok ağır bir ithamdır. “Kalpazan” sahte para basan kişi demektir. Bildiğimiz kadarıyla Erdoğan’a sahte para basma gibi bir suçlama yöneltilmedi, böyle bir suçtan hüküm giymedi. İstanbul belediye başkanlığı sırasında “Akbil davası” denen bir davayla ilgili müteselsil sorumlu olarak hakkında dava açıldı; kendisi ve iki bakan dokunulmazlıkları nedeniyle yargılanamadı ama davanın asıl sanıkları yargılanıp beraat etti. Asıl sanık beraat ettiğine göre ortada bir suç yok demektir; dolayısıyla, yargılansalar bile müteselsil sorumlu olan kişilerin ceza alması da düşünülemez. Hal böyleyken Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a “kalpazan” demesi dürüstlükle, dürüstlüğü bırakın insanlıkla ne kadar bağdaşıyor?

AKP ve Erdoğan da bu anlamda CHP’nin açtığı yoldan gidip işi boy-soy polemiğine taşıdı. Yani bir bakıma Kılıçdaroğlu’nun yakışıksız üslubunu taklit etmeye başladı. Ayrıca CHP’li Onur Öymen’in Dersim gafını Kılıçdaroğlu’na karşı siyasi malzeme olarak kullanmaya çalışıyor. Boy-soy polemiğinin düzeysizliğini tartışmaya bile değmez de burada bir özel parantez de şu Dersim olayı için açmak lazım.

Erdoğan Dersim katliamını CHP’ye ve İnönü’ye yıkıp oradan puan almaya çalışıyor ama bu kolayca ters tepecek bir hamledir. Evet, Dersim katliamı/harekatı/operasyonunda CHP’nin sorumluluğu vardır, İnönü ise dönemin Başbakanı olarak icracı pozisyonundadır. Ancak o dönemde devletin başında da tek adam olarak Atatürk vardır. Öylesine ciddi ve büyük bir operasyon devlet başkanının onayı ve inisiyatifi olmadan yapılamazdı; zaten operasyonla ilgili Atatürk’ün “sorumluluğu üzerime alıyorum, vuracağız Dersim’i” dediği birçok kaynakta geçer. Peki, AKP ve Erdoğan’ın Dersim konusunda Atatürk’le hesaplaşmaya gücü ve cesareti var mı? Hiç sanmıyorum.

İkincisi, Dersim bir devlet politikasıdır ve o politikanın sonuçlarından dolaylı olarak bugünkü hükümet de sorumludur. Eğer Erdoğan Dersim politikasını kınıyorsa, her şeyden önce üzerine düşeni yapıp hükümet olarak çıksın Dersim operasyonunun kurbanlarından bir özür dilesin. Dileyemiyorsa boşu boşuna Dersim’i referandum malzemesi yapmasın. Bu propagandayla Dersimlileri etkileyemez; Dersim’den haberi bile olmayan seçmenlerinden Dersim söylemiyle oy istemesinin de bir anlamı yok.

Kısacsı, CHP anayasa değişikliğinin içeriğine mantıklı bir itiraz geliştiremediği için sürekli oyunu minder dışına çekmeye çalışıyor. AKP de cevap verme kaygısıyla CHP’yi ve Kılıçdaroğlu’nu bu olumsuzlukta taklit ediyor. İncir çekirdeğini doldurmayan gayriciddi polemikler referandumun içeriğinin önüne geçiyor. Oysa insanların 12 Eylülde niçin sandık başına gittiklerini öğrenmeye, niçin evet ya da hayır demelerini gerektiğini anlamaya hakları var. Sanırım toplum olarak bu kadarını hak ediyoruz.

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..