- Kategori
- Siyaset
YAŞ kararları: normalleşme yolunda küçük bir adım daha

Hep tekrarlarım; Türkiye’de kamuoyuna anormal olan normal olarak benimsetildiği için normal şeyler anormal gelir. Mesela, dokunulmazlar sınıfından birilerinin, mesela bir generalin yargı önüne çıkarılması bize çok sıra dışı, anormal bir şey olarak görünür. Devletin içine yuvalanıp cinayet dahil yıllarca her türlü suçu işlemiş kişilerden hesap sorulmaya kalkılması zaten olması gereken normal bir hukuk işlemi olarak görülmez de “hükümetin muhalefeti ezmesi” olarak kabul edilir. Anayasaya göre ülkeyi yönetmekle görevli Hükümetin anayasadan kaynaklanan yetkilerini kullanmaya çalışması “falanca partinin devleti ele geçirme planı” olarak yansıtılır. Şu son Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantısında yaşanan da aynen budur.
Anayasaya göre, Türkiye Cumhuriyeti parlamenter rejimle yönetilir. Yani yasama görevini serbest seçimlerde halkın seçtiği TBMM, yürütme görevini ise Cumhurbaşkanı ve Meclis’te çoğunluğu elinde bulunduran partinin belirlediği hükümet yerine getirir. Yargı yetkisi bağımsız mahkemelerdedir. Ülkeyi dış tehditlere karşı savunmakla görevli ordu ise kendi başına bağımsız bir erk değil, hükümete bağlı bir organdır. Dolayısıyla, hükümet örneğin Hazine Müsteşarlığı’ndaki memurların atamasına nasıl müdahil olabiliyorsa asker atamalarına da aynı şekilde müdahale edebilir. Sakıncalı gördüğü ya da işini iyi yapamadığını düşündüğü subayları görevden alabilir, terfi ettirmeyebilir. Subay denen kişi neticede bağımsız, sorumsuz, kanunlardan azade bir kral değil, bir devlet memurudur. Özlük işleri ve görevleri de ona göre düzenlenmiştir.
Ancak Türkiye Cumhuriyeti görünüşte 60 yıldır demokratik parlamenter rejimle yönetiliyor olmasına rağmen aslında bir askeri cumhuriyettir. Devletin demokratik niteliği şekilden ibarettir; bu anlamıyla esasında ikiyüzlü bir devlettir. Zaten askerler tarafından kurulan devletin, 1960, 1971, 1980 ve son olarak 28 Şubat 1997 darbeleriyle askeri cumhuriyet olma özelliği iyice pekiştirilmiştir. Türkiye’de yaşayan herkes bilir ki, sivil hükümetler temel meselelerde ordunun görüşünün aksine bir şey yapamaz. Bir hükümet yetkilerini kullanmaya kalkarsa mutlaka engellenir, o da yetmezse eninde sonunda askeriye tarafından bir şekilde devrilir. Bu da darbe yoluyla olur; eğer darbe ortamı yoksa o ortam bir şekilde hazırlanıp kamuoyunun “ordu gelsin de şu işleri düzeltsin” demesi sağlanır. Ordu mensuplarının çoğu bu durumu böyle benimsemiştir, ya da onlara öyle benimsetilmiştir ki, darbe yapmanın kendilerine tanınmış doğal bir hak olduğuna inanırlar. Buna en iyi örnek, daha 1960 darbesinin dumanı tüterken iki defa darbe teşebbüsünde bulunan, ilkinde affedilip ikincisinde asılan Talat Aydemir’dir.
Türkiye devletinin özünde bir askeri cumhuriyet olduğunun en iyi kanıtı her yıl bugünlerde yapılan YAŞ toplantılarının ve komutan atamalarının ülke gündeminin birinci sırasını işgal etmesidir. Dünyada hangi demokratik ülkede askeri atamalar bu kadar önem taşır? Hangi demokratik ülkede bütün toplum kimin tuğgeneral olacağına, kimin hangi birliğin komutanlığına atanacağına kilitlenir? Normal bir ülkede böyle bir şey savaş zamanlarında bile olmaz. İnsanlar ordunun görevini iyi yapıp yapmadığıyla ilgilenir, hangi komutanın ne rütbe alacağı sadece kendisini ilgilendirir. Klişe olacak ama normal bir ülkede, sıradan insanlar değil tuğgenerallerin adını, genelkurmay başkanının adını bile bilmez. Zaten bilmesine de gerek yok. Türkiye’de ise maşallah militarist medyamız neredeyse harp okulundan yeni mezun olan teğmenin ne zaman ne rütbe alacağını bile adım adım takip ettiriyor bize…
Bakın yıl 2010 olmuş, memleketin onca sorunu dağ gibi üst üste yığılmış çözüm beklerken biz dört gündür YAŞ toplantısıyla yatıp kalkıyoruz. Sanki bu ülkede bir değil iki Hükümet var da karşı karşıya gelmişler hangi generalin nereye atanacağını, hangi rütbeye yükseltileceğini müzakere ediyor! Oysa anayasa ortada, kanunlar ortada; bu kanunlara göre de ülkeyi genelkurmay değil, hükümetler yönetir. Şimdi hükümet o yasal yetkilerini kullanmaya kalkışınca kıyamet koparılıyor. Niçin? Çünkü yol olmuş; asker yetkisi olmadığı halde herkesin işine karışabilir ama yetkisi olanlar bile askerin işine karışamaz. Çakma Gandi Kılıçdaroğlu’nun “teamül” dediği de işte bu anormal durum.
Türkiye adım adım normalleşiyor ve seçilmiş hükümet YAŞ kararlarında yetkilerini kullanmaya başlıyor. Kendi göreviyle uğraşmayıp psikolojik savaş için internet sitesi kuran, o sitede ülkenin başbakanına hakaret eden, savaş kışkırtıcılığı yapan, hükümeti devirmek için darbe planları yapan kişilerle çalışmak istemiyor, bunların terfi etmesini önlemek istiyor. Bu da hükümetin yasal olarak hem hakkı hem de görevi… Zamanında Necmettin Erbakan kendisine “pezevenk” diye söven subaya ilişememiş, bu da ülke tarihine kara bir leke olarak geçmişti. Şimdiki başbakan gayet haklı olarak benzer bir utanca ortak olmak istemiyor ve böylesi kişilere gereken yaptırımı uygulamaya çalışıyor. Olması gereken de bu. Aslında Erdoğan yapması gerekenleri tam olarak yapamıyor bile. Normal bir ülkede o subaylar bırak terfi almayı çoktan görevinden uzaklaştırılmıştı.
Ancak dimağı eğitim sistemi, militarist medya ve bunların siyaset alanındaki temsilcisi CHP tarafından iğdiş edilen toplum, bu normalleşmeyi bir yönetim krizi gibi algılıyor. Daha doğrusu militarizmin sözcüleri topluma böyle yansıtmaya çalışıyor. Ama statükonun gönüllü bekçileri artık öylesine teşhir oldular ki, millet onların bu bayat numaralarını yemiyor. Bir gün bu ülke de YAŞ toplantılarının sadece askeri bürokrasi ile onun üstündeki sivil hükümetin sıradan bir etkinliği olarak geçtiği günleri görecek. İşte ancak o zaman gerçek bir demokrasi olabileceğiz.