- Kategori
- Siyaset
YAŞ; 28 Şubat'ın rövanşı

28 Şubat 1997 günü Türkiye tarihinin en önemli döneçlerinden bir tanesiydi. O gün hükümet bir anlamda “bürokratik kuşatma” yoluyla iktidarını sınırlandırmıştı; adına da post-modern darbe verildi.
Kuşkusuz o tarihlerde liberalizm altyapısal olarak da henüz filizlenmeye başlıyor; günümüzün sözünü esirgemeyen aydınları seslerini pek ürkek çıkarıyordu.
28 Şubat önce yapay bir hükümet yarattı; sonra sonu AKP iktidarına varacak bir ekonomik krizin tetikleyicisi oldu. Çünkü eşyanın doğası gereği iktidar-hükümet aygıtı bir ekonomik model üzerine inşa edilmeli ve bir tabanı olmalıdır. Sn. Bülent Ecevit’e yaşamının son döneminde başbakanlık yolunu açan şeyin siyaset değil ülkenin içinde bulunduğu kargaşa ortamı olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Sn. Ecevit 1971’de direndiği şeye bir anlamda teslim olmuş oldu. Zaten bir partinin oy oranı iki seçim döneminde %20’lerden %1’lere düşüyorsa orada bir düşüncenin, tutarlı siyasetin olduğu iddia edilemez.
Darbelerin, müdahalelerin toplumda ne tür etki yarattığının son ve nihai örneğidir 28 Şubat süreci (ve peşinden on yıl sonra gelen 27 Nisan 2007 tarihi.)
3 Kasım 2002 ile başlayan dönem ise Türkiye’de liberalizmin egemen ideoloji ve ekonomik model olarak yerleşmeye başlamasının miladıdır.
AKP sadece siyasi bir parti değildir. AKP, Türkiye’deki serpilip gelişmeye başlayan etkin ve hegemonal ekonomik aktörlerin ideolojik aygıtıdır. Bu aktörler çalışanı ile bir bütündür. Yani AKP ideolojik olarak bu insanları belli bir ekonomik ilişkiler çerçevesinde birbirine bağlamaktadır. Sanıldığının aksine burada bağlayıcı olan şey İslam-tarikat modeli değildir. İnsan ekonomik bir varlıktır ve Türkiye gibi ekonomisi dünyanın 17. sırasına çıkmış, on yıl sonra ilk onu zorlayacak bir ülkede “inanç” merkeze oturamaz, egemen düşünce olamaz.
Kuşkusuz dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi egemen sınıfların da belli bir inancı ve bağlı olduğu tarikatları vardır. Tarikat insanların birbirleri ile ilişki kurmasını ya da örgütlenmeyi kolaylaştırır, güçlendirir. Ancak ekonomik faydanın (paylaşımın) olmadığı bir örgütlenmenin siyaseten başarılı olması mümkün değildir.
AKP son yirmi yılda parça parça ve el yordamıyla oluşturulmaya çalışılan şeyi bir araya getirdi. Onu liberalizmle bütünleştirdi. Kuşkusuz ideoloji kendi yandaşlarını ve aydınlarını da oluşturdu.
Bu modelin içinde kitapta yazılanla çelişen bir yapı yoktur.
Türkiye’yi bugüne getiren bürokrasi ve katı devlet aygıtı da süreç içinde gerilemeye, tavsiye olmaya başladı.
27 Nisan 2007 gecesi Genelkurmay’ın internet sitesine koyulan ve mevcut iktidarı hedef alan yazı bu sürecin fay hattındaki en önemli kırılma anıydı. İktidarın önünde iki seçenek vardı; ya geleneksel aygıta teslim olacaktı ya da ona karşı direnecekti. AKP kritik süreçten 22 Temmuz 2007 günü güçlenerek (bir anlamda mutlak iktidar olarak) çıktı ve Ergenekon Davası’nı götürebilecek bir halk desteğini de arkasına almış oldu.
Son bir iki haftadır YAŞ üzerine yoğun tartışmalar dün iktidarın istediğini yaptırmasıyla son bulmuş oldu. 4 Ağustos 2010 tarihi, aynı zamanda 28 Şubat 1997’nin rövanşı olması bakımından anlamlıdır, önemlidir. Askerin her iki tarihte verdiği fotoğraflar olup biteni net olarak ortaya sermektedir.
Bunu bir iktidar sorunu olarak görmek gerekiyor.
İktidar dediğimiz şey ekonominin yarattığı zenginliği paylaşma ve ilişkileri belirleme gücüdür. Bu gücün sivilleşmesi liberal anlamda demokratik bir kazanım olabilir; ancak iktidarın kendisi her zaman demokrasi ile çelişir.
İktidara sahip olmanın, kullanmanın niteliği ile onu ele geçirmenin şekli ve yolu birbirine karıştırılmaması gereken çok önemli bir detaydır.
Sıradan insanı ilgilendiren demokrasi sorununun boyutu ise bu konuştuklarımızın çok ötesinde bir yerlerdedir.
AKP artık askerin komuta kademesinde dahi söz sahibi olmuşken Türkiye’de bundan sonra bürokrasi aygıtından söz etmenin, böylesi bir mazerete sığınmanın anlamı kalmamıştır. AKP, 27 Nisan’dan sonra iktidarını pekiştirecek bir mücadeleden de başarı ve ile çıkmıştır.
Türkiye’de siyasetin de artık bu yeni döneme göre şekillenmesi beklenmelidir. AKP dışındaki partilerin de yapılanmalarını ve politikalarını gözden geçirmeleri gerekmektedir.
Uzay Gökerman