Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Nisan '10

 
Kategori
Sosyoloji
 

Anayasa nasıl değiştiriliyor?

Anayasa nasıl değiştiriliyor?
 

Türk Anayasa Metinleri Prof.Dr.Suna KİLİ Prof.Dr.A.Şeref GÖZÜBÜYÜK




Toplumların örgütlenmesini de kapsayan uzlaşma biçimlerinden birisi olarak anayasalar da zamanı geldiğinde değişir. Kiminin ömrü üç beş yıl kiminin ömrü de ne yazık ki 28-30 yıl kadar olabiliyor ülkemizde. 1990'lardan beri dillendirilmeye başlanıldığı ve bazı maddelerinin değiştirildiğini bildiğimiz 1982 Anayasası artık ihtiyaçlara cevap vermekten uzaktır. Geçtiğimiz yıllarda ''uzlaşılarak'' yapılan bazı değişiklikler yapılmış olması da bunun kanıtı. On altı geçici ve yüz yetmiş yedi esas maddeden oluşan toplam yüz doksan üç(193) maddelik 1982 Anayasası bugüne kadar TBMM'de onaltı (16) kez değişikliğe uğratılarak toplam seksen üç(83) maddesi değiştirilmiş bulunuyor.

Son günlerde tasarlanan anayasa değişiklikleri, şu an için başlıca sorunlarımızdan olan ''işsizlik ve güvenlik sorunlarımız'' için ne gibi çözümler getiriyor, herkes gibi ben de bilmiyorum. Bana göre anayasalar geniş toplumun hak hukuk, adalet, eşitlik, mülkiyet, sağlık, eğitim, çalışma hayatı, çevre ile güvenlik haklarının sağlanması yanında özelikle iş bulabilmek, konut sahibi olabilmek ve daha müreffeh yaşayabilmek gibi açmazlarına da çare bulmaya yönelik olmalıdır. Çünkü zorunlu olarak doğduğunu bildiğimiz Devlet toplum için vardır.

Yeni bir anayasanın yapılması ya da bir anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesi, yaşanılan olaylardan ayrı düşünülemez. Bilindiği gibi ilk anayasamız olan Kanunu Esasi (1876) ''iktidarın paylaşılması'' sorunları yanında Rusya ile savaş dahil, bir kaç bahane ile uygulanmak istenmemiş; II.Meşrutiyet'in ilanından ve 31 Mart kargaşasından sonra artık işe yaramadığı düşünülen yirmi bir maddesi değiştirilerek uygulamaya konulmuştur (8 Ağustos 1909. Prof. Dr. Bülent TANÖR Omanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri 1789-1980. s.192-196. Yapı Kredi Yay. İstanbul 1998).

Son bir ay içerisinde yaşanan anayasa değişikliği çabaları ''çok dinamik bir toplumsal ve siyasal bir özellik taşıdığımızın'' mı yoksa ''boş duracağımıza biraz da şu işlere kafa yoralım yaklaşımının'' mı eseridir, bunu geleceğin Anayasa Hukuku bilginlerine bırakalım. Bu yüzden de yazımın başlığını ''ANAYASA niçin değiştiriliyor?'' ya da bazı maddeleri içeren değişiklikler bakımından ''ANAYASA yine yamanıyor!'' değil de ANAYASA nasıl değiştiriliyor, olarak seçtim. Umarım yakın bir zamanda ANAYASA niçin değiştiriliyor, sorusunun cevabını anlamak da mükün olabilecektir.

Eğer yeni anayasa değişiliğinin nedenleri ile niçinleri konusuna girecek olur isek III. Sultan SELİM'in ne yazık ki acımasızca öldürülmesine de yol açan yenilikçi yaklaşımları ile Alemdar Mustafa Paşa'nın (bence İlk Anayasa Şehidimiz sayılır.) genç padişah Sultan II. MAHMUT'un da onayını alarak İstanbul'a gelebilen ayanların(valiler) bir bölümüne imzalatabildiği bir buçuk aylık ömrü olan yedi maddelik Sened-i İttifak'a kadar gitmemiz gerekir.

Dünden bugüne bu konuların birbirleri ile bağlantısı olduğu gibi ''toplumsal ve hukuki değişim'' için bazı dinamiklerin yeri geldiğinde ilgili bilim uzmanlarınca, daha ayrıntılı olarak, açıklanabileceğini sanıyorum. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki Batı karşısındaki gerileyişimizin önünü de kesebilmek amacı ile yaklaşık iki yüz yıldan bu yana yaşanan kanunlaştırma sürecimiz Batı'da da olduğu gibi, millet egemenliğinin Meclis (TBMM) eli ile kurulmak istendiği ve sultacı tavırları ayıklayıcı bir gelişme göstermiştir.

Günümüzde çoğu zaman dile getirilen ''yetimin hakkı'', ''alın teri göz nuru'', ''emeğin hakkı'', ''kimsenin hakkını yememek'', ''dürüst olmak'', ''kılıfına uydurmamak'', ''yalana dolana sapmamak'', ''helalinden kazanmak'', ''senetleşmek'', ''sözleşme yapmak'', ''haram lokma yememek'', ''işsizlikten iflas etmek'', ''esnaf gizli iflasta'', ''vergiler nereye harcanıyor'', ''vergi cezaları neden yükseltildi'', ''faizin de faizi alınıyor'', ''%18'lik KDV çok yüksek'', ''haciz kararlarındaki avukatlık ücreleri çok yüksek'', ''vergiler kazançlara göre olsun'', ''mahkeme mahkeme dolaşmamak'' gibi onlarca değer yargısı ve birikmiş bazı hükümleri içeren sözlerin yerine getirilmesi ise ancak yeni kanunların çıkartılması ile mümkün olabilir.

Yoksa ne yazık ki günden güne istismara açık olan pörsümüş cüce kişilikler ile birlikte ''işi kılıfına uydurmak'', ''köşeyi dönmek'', ''hak hukuk tanımamak'', ''görevi kötüye kullanmak'', ''ihaleye fesat karıştırmak'', ''yapanın yanına kalması'', ''alan razı veren razı'', ''kandırılmasaydın arkadaş'', ''bal tutan parmağın yalar'', ''git hakkını mahkemede ara'' gibi safsatalar ile körüklenen bencil ahlâk anlayışı yaygınlaşacak ve günden güne çökmekte olan ahlak ise daha bir alçalacaktır. Bu yüzden maddi ve manevi safralarından arındırılmış temiz ve uygar bir toplum kurabilmek için başta anayasa olmak üzere diğer kanunların ilgili maddelerinin tez elden değiştirilmesi, düşünülmelidir.

Tokyo'da yaşayan bir Japon arkadaşımdan öğrendiğime göre benzeri çöküntülerin yaşanmakta olduğu Japonya'da eski liberal hükümetin bu gibi alanlardaki olumsuzlukları gidermek, yolsuzlukları önlemek ve devleti sömürtmemek için, çok geç de olsa, gerekli çalışmalara başlanılmış. Oysa üzülerek görüyorum ki bizde her iş yine ''eski köye yeni adetler'' getirtmemek için ''eski tas eski hamam'' anlayışı ile yürütülmek(!) istenmektedir. Çünkü ''alan razı, veren razı!''

Ülkemiz eknomisinde ağırlığı olan ''tarım ve hayvancılık'' alanlarının içine düştüğü açmazları da çözmek bakımından, değişikliler sırasında verilecek olan önergeler ile öncelikle 'toprak müliyeti ile toprakların işlenmesi'' konularını da kapsayan miras paylaşımını kolaylaştırıcı yeni hükümler getirilmesine ihtiyaç var. Böylece paylaşılamayan bazı taşınmazlar yanında ''toprak ağalığı'' gibi kökü eskilere dayalı ya da yeni kurulan, kendinden menkul bazı sözde kurumların da kaldırılması sağlanmalıdır.

Ayrıca toplumumuzu kemiren ''ihaleye fesat karıştırılması'' gibi ''çalma çırpma ve komisyon almak'' gibi çirkinlikleri de önleyici, iş ilişkilerine getirilen göstermelik şeffalık yaklaşımının genişletilmesi yanında belgesiz hiç bir harcamanın ve ödemenin yapılmamasını sağlayıcı hükümlerin getirilmesine de gerek vardır. Yalnızca KDV'si ödenerek alınan bir faturanın ekinde ilgili işi de anlatan sağlam belgeler aranmalıdır.

Bu bakımdan ister günlük işlerde ister telif hakları konularını da içerek bazı işlerde, günübirlik de olsa İş Sözleşmesi'nin öngörüldüğü kayıtlı ekonomiyi güçlendirici yeni yeni tedbirlerin alınmasında büyük yararlar vardır. Devlet ihalelerinin derlenip toparlanarak kamuoyuna sunulduğu ve şikayetlerin değerlendirildiği bir merkez olması bakımından; bir ihaleden üç beş gün sonra ilgili kurum yanında Kamu İhale Kurumu da türü ne olur ise olsun, söz konusu ''iş ya da hizmet ihalesi için'' gerekli her türlü şeffaflığı sağlamak zorundadır. Benim anlayabildiğim kadarı ile işler hiç de öyle sanıldığı gibi ''süt liman'' değil.

İş sözleşmeleri ile karşılıklı anlaşmaları gösteren bir noter belgesinin bulunmadığı ve banka ödemelerinin en aza indirilmiş olduğu iş ve ticaret piyasasında çok yüksek kârlar elde edebilmek için ''her şeyin mübah görüldüğü'' kıran kırana bir mücadele yaşanmaktadır. Bence bir zamanlar Temiz Eller adı ile başlatılan anlamlı açılımı yeniden yürürlüğe koyarak: Nerden Buldun, sorusunun kapsamını; nasıl ve kimler ile anlaşarak, hangi kanun maddesinin açığından yola çıkarak bu gibi zenginlikler elde edebildin, İsviçre Bankaları'ndaki hesap dökümlerini de ver bakalım arkadaş, biçimine genişletmekte yarar vardır. Açıkça söylemek gerekir ki ülkemizde köklü hiçbir üretim ile markalaşmanın olmadığı ve toplumun çok aç gözlü olduğu bir aşamada, özellikle ticarette liberalleşmenin önünü açan 24 Ocak Kararları'ndan bu yana gelişen nice ihmallerden dolayı, elmaya kurt düşmüş bulunuyor.

Bir aracı şirketin çalışanlarına elden ya da banka aracılığı ile ödediği aylık ile ihalede öngörülen ödeme dökümlerinin(bütçe), çalışanlar ile bu konularda bilgi almaya çalışan gazeteciler açısından birer muamma olduğunu herkes biliyor. Kısaca Serbest Piyasa uygulaması ''altta alanın canı çıksın'' benzetmesindeki yaklaşım doğrultusunda korkunç bir ''sömürü çarkı'' kurmuş bulunuyor ülkemizde. Bu gibi sorunların giderilmesi için Meslek Odaları ile Sivil Toplum Kuruluşları'nın ne yazık ki hiç bir denetim gücü yok. Bu süreçte yaşanan rüşvetler ile diğer haksız kazançlar yanında işlerin kalitesizliği ve kayıtdışı ekonominin günden güne serpilip güçlenmesi toplumdaki kokuşma göstergelerinin başka yönleri olsa gerek.

Ülkemizde giderek birikmekte olan sorunların çözümü için için gerekli tedbirlerin alınması, sanırım Temiz Toplum olmanın da bir gereğidir. Biliyoruz ki bu gibi hükümler anayasaların değil özel yasaların kapsamındadır. Önümüzdeki günlerde söz konusu anayasa değişiklikleri sırasında umarım bazı konuşmacılar bu gibi sorunlarımıza da dikkat çekeceklerdir. Geniş toplumun çok önem verdiği temel sorunları çözmeye dönük olmayan anayasa değişikliği görüşmeleri sırasında, sanırım çoğu yurttaşımız : İyi güzel de bunlar benim işimi yoluna koyacak, işsizime iş bulacak, yaşadığım haksızlıkları önleyecek, ev ya da toprak mı verecek bana, diye ''kendi kendine konuşacak''tır. Bu çerçevede umarım söz konusu değişiklikler sırasında, yukarıda değinmeye çalıştığım ''kimi hastalıkların önlenebilmesi için'', belki bir kaç ek madde önergesi verilir.

Biliyoruz ki yıllardan beri söylenen ''angarya yoktur'' ya da ''Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, ... sosyal bir hukuk Devletidir'' hükümleri ne kadar acıdır ki denetime açık, adil ve şeffaf bir biçimde uygulanmaktan yoksundur.

Kapısına dayanılan(!) AB ülkeleri bu tür sorunları nasıl çözebilmiş ise bizim de Mevzuat Görüşmeleri başlamadan önce gerekenleri yapmamız gerekmez mi? Unutayalım ki onların (Batı'nın) yaklaşık altı yüz yıldan yıldan bu yana verdikleri keşif, icat, ticaret, hukuk, diplomasi, teknoloji, savaş, sanayileşme, şirketleşme süreçlerini de içereren mücadeleyi biz topu topu yüz kırk yıldan beri vermeye başladık, bu da açık. Bu yüzden de bizim anayasamız onların anayasalarına öykünmeci değil, çoğu sorunlarımızı çözebilecek içerikte ve elbette insan haklarına dayalı özgün bir anayasa olmalıdır.

1982 Anayasası'nın değiştirilmesi yolunda bir Sivil Anayasa taslağı çalışması yapmış olduğunu bildiğimiz Prof. Dr. Ergun ÖZBUDUN'un geçenler bir canlı yayında söylemiş olduğu gibi Hükümet'in TBMM'ne sunmuş olduğu Anayasa Değişikliği bana göre de bazı yönleri ile ''çok su ötürür'' bir durum arzetmektedir.

''Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlariyle meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 Devrimi'ni yapan Türk Milleti'' için ''Türkiye Cumhuriyeti Kurucu Meclisi tarafından hazırlanan'' ve ''Halkoyuyla Kabul edilen TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI'' da nice değişiklikler yanında, gençlik hareketleri ile siyasi çalkantılar sonucu bir gece ortadan kaldırıldı. İşte 12 Eylül Gece Baskını'ndan sonra onu değiştirerek, yine bir halk oylaması ile yürürlüğe konulan 1982 Anayasası da geçtiğimiz yıllara olduğu gibi bugünlerde bazı maddelerinin değiştirilmesi yanında bazı ek maddelerin konulması biçiminde bazı değişikliklere uğratılacak.

Kamuoyunun bilgilendirilmesi açısından 1961 Anayasası'da olduğundan çok daha kaba ifadeler ile kimilerine meşruiyet hakları tanıyan askeri bir ''başlangıç'' bölümü ile de ünlü 1982 Anayasası'nın bazı maddelerinin değiştirilmesi konusundaki çabalardan biri olması ve uzlaşmacı tavırları sergilemesi bakımından on yıl önce TBMM'de neler yaşanmış ona bakalım:

''TBMM Genel Kurulu'na yapılan Anayasa değişikliğine ilişkin 5 Nisan 2000 tarihinde yapılan 2. tur oylamada, Cumhurbaşkanı'nın görev süresini "5+5" şeklinde düzenleyen 101. Madde'nin değiştirilmesi reddedildi.

Anayasa değişikliği teklifi TBMM Genel Kurulu'ndan geri çekildi. Böylece Cumhurbaşkanı Demirel'in 16 Mayıs 2000 tarihinde görev süresinin sona ermesi kesinleşti.

Başbakan Bülent Ecevit: "Hükümetimiz, görevini kararlılıkla ve uyum içinde sürdürecektir" dedi.

TBMM Genel Kurulu, Anayasa'nın 69, 86 ve 101. maddelerinde değişiklik öngören teklifin ikinci tur görüşmeleri için 5 Nisan Çarşamba günü saat 13.00'de TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut başkanlığında toplandı.

İkinci tur görüşmelerin yapılacağı Genel Kurul salonuna ilk gelen lider MHP Genel Başkanı, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli oldu. Bahçeli'yi DSP Genel Başkanı ve Başbakan Bülent Ecevit izledi. TBMM Başkanı Akbulut`un birleşimi başlatmasından bir süre sonra da FP Genel Başkanı Recai Kutan, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz ile DYP Genel Başkanı Tansu Çiller geldi.

FP Milletvekilleri, Anayasa`nın 69. maddesinde değişiklik öngören (4)ayrı önerge verdiler. Önergeler, DYP'nin bazılarına verdiği desteğe karşın reddedildi.

Oylamaya geçilmeden önce TBMM Başkanı Yıldırım Akbulut, Anayasa ve İçtüzüğün Anayasa değişikliği tekliflerinin oylamasının gizli yapılmasını öngördüğünü hatırlattı. Akbulut, gizlilik ilkesine uygun davranılmasını istedi, İçtüzüğün 148. maddesini okudu.

Bu arada, FP Grup Başkanvekili Bülent Arınç, Başbakan Bülent Ecevit'in bugün yaptığı basın toplantısında: "Barolar Birliği Başkanı`nın oyların gösterilmesinin iptal gerekçesi olmayacağı" yönündeki sözlerinin doğru olmadığını ifade etti. Arınç, Barolar Birliği Başkanı Eralp Özgen'in, bugün, sözlerinin çarpıtıldığını açıkladığını, bildirdi.

TBMM Başkanı Akbulut, FP'li milletvekillerinin uyarısı üzerine, Anayasa Komisyonu üyeleri ile görevli olmayan Başkanlık Divanı üyelerinin oy kabinlerinin önündeki sıralardan kalkmalarını istedi.

Daha sonra, siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştırıcı yönde değişiklik öngören 69. maddenin gizli oylamasına geçildi. DSP Milletvekillerinin oylarını açıkta kullanmaları tartışmalara yol açtı. Akbulut, yeniden Anayasa ve İçtüzüğü anımsatarak milletvekillerini gizliliğe uymaları için uyardı. Ancak, DSP ve MHP'li bazı milletvekilleri kabinlere girmeden oylarını açıkta kullanmayı sürdürdüler.

Başbakan Ecevit'in oyunu kapalı oy verme yerine girmeden kullanması DSP milletvekilleri tarafından ayakta alkışlanırken, FP'li milletvekillerince protesto ile karşılandı. Devlet Bahçeli'nin de kabinlere girmeden oy kullanması, DSP milletvekillerince alkışlandı. ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz ile
DYP Genel Başkanı Tansu Çiller oyunu kapalı oy verme yerine girmeden, FP Genel Başkanı Recai Kutan ise girerek kullandı.

Genel Kurul'da, Anayasa değişikliği teklifinin 69. maddeye ilişkin birinci maddesi, Anayasa`nın aradığı beşte üç çoğunluğu (330) geçerek, 349 oy aldı. 134 milletvekili "ret" oyu kullandı.

İlk oylamadan sonra genel başkanların yorumları...

DSP Genel Başkanı ve Başbakan Bülent Ecevit, gazetecilerin oylama sonucuna ilişkin duygularını
sorması üzerine gülümseyerek, "Yüz ifademden anlaşılmıyor mu?" karşılığını verdi. Başbakan, bir başka soru üzerine de "Şimdilik bir şey söylemem doğru olmaz" dedi.

MHP Genel Başkanı, Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli de, TBMM kulisinde gazetecilerin, "ilk maddenin oylama sonucunu nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna, "inşallah çıkacak, hayırlı olur" yanıtını verdi.

ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz da, birinci maddenin oylama sonucuna ilişkin soruya, "Daha da yükselecek" karşılığını verdi. Bir gazetecinin, "sizce değişiklik gerçekleşecek mi?" sorusunu ise Yılmaz: "I hope so" (umarım) diye İngilizce yanıtladı.

FP Genel Başkanı Recai Kutan, anayasa değişikliği teklifinin birinci maddesinin oylama sonucunu "bakalım, diğer maddelerin sonucunu bir görelim" şeklinde değerlendirdi. FP Genel Başkan adayı, Kayseri Milletvekili Abdullah Gül ise "bizden, tahminimizden daha fazla kabul oyu gelmiş. Çok baskı yapıldı" dedi.

86. maddenin oylanması...

Anayasa Değişikliği Teklifi`nin 86. maddeye ilişkin ikinci maddesi ile ilgili herhangi bir değişiklik önergesi olmaması nedeniyle doğrudan oylamaya geçildi. Madde, 140 ret oyuna karşılık 345 oyla kabul edildi. Bu madde de, Anayasa`nın aradığı beşte üç çoğunluğu (330) geçtiği için kabul edilmiş oldu.

101. madde...

Daha sonra Anayasa`nın Cumhurbaşkanı seçimini düzenleyen 101. Maddesi'ne ilişkin üçüncü maddenin görüşülmesine geçildi. Madde üzerinde FP İstanbul Milletvekili Nazlı Ilıcak'ın verdiği ve yükseköğrenim yapmayanlara da Cumhurbaşkanı seçilme olanağı sağlayan önerge reddedildi ve maddenin gizli oylamasına geçildi.

101. madde ile teklifin üçüncü maddesi 177 ret oyuna karşılık 303 kabul oyu almasına karşın, Anayasa ve İçtüzük`te öngörülen beşte üç çoğunluğu (330) sağlayamadığı için reddedildi. Oylamaya 535 milletvekili katıldı. 6 milletvekili çekinser kalırken, 26 milletvekili boş oy kullandı, 23 oy da geçersiz sayıldı.

Oy sayımı sırasında Genel Kurul'da heyecanlı bir bekleyiş yaşandı. Çok sayıda milletvekili Başkanlık Kürsüsü önünde toplanarak sayımı izledi. Oylama sonucu açıklanmadan maddenin reddedildiğini öğrenen FP Milletvekilleri birbirlerini kutlarken, DSP ve MHP milletvekilleri de gruplar halinde durum değerlendirmesi yaptılar.

TBMM Başkanı Akbulut, maddenin reddedildiğini açıkladıktan sonra oturuma saat 18.45`e kadar ara verdi.

"Hükümet görevini kararlılıkla sürdürecek"

Koalisyonu oluşturan üç partinin lideri TBMM`de yaptıkları ve yaklaşık 45 dakika süren görüşmeden sonra bir basın toplantısı düzenlediler.

Başbakan Ecevit, 406 milletvekilinin imzasıyla verilen Anayasa`nın 69, 86 ve 101. maddelerinde değişiklik yapılmasını öngören teklifin, ikinci tur oylamasından sonra geri çekilmesi için Anayasa Komisyonu tarafından alınan kararın uygun bulunduğunu bildirdi.

Ecevit, "TBMM'nin kararına saygılıyız. Sonucun ulusumuza hayırlı olmasını diliyoruz. Hükümetimiz herhangi bir olumsuzluğa neden olmaksızın görevini kararlılıkla ve uyum içinde sürdürecektir" dedi.

Böylece, Süleyman Demirel'in 16 Mayıs 2000'de görev süresinin sona ereceği kesinleşmiş oldu.''

(Alıntı yeri: http://www.belgenet.com/secim/anayasad_07.html)

Gelelim bugüne: Hükümet'in ivedilikle hazırlamış olduğu bilinen otuz maddelik Anayasa Değişiklik Paketi, TBMM'de BDP, CHP ile MHP'nin de katkıları ile beş altı gün süren görüşmeler sonunda Anayasa Komisyonu'ndan geçti. Söz konusu değişiklikler TBMM İç Tüzüğü'nün 93'üncü maddesine göre aşağıdaki kurallar ile özellikle İçtüzüğün 87, 94, 101-103, 139-141 ve 147 ile 149'uncu maddeleri kapsamında umarım Genel Kurul'da büyük bir kargaşa olmadan çıkacaktır: ''Anayasa değişiklik teklifleri, diğer kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesindeki usule tabidir. Ancak, bu teklifler Genel Kurul'da iki defa görüşülür.

İkinci görüşmeye, birinci görüşmenin bitiminden kırksekiz saat geçmeden başlanamaz.
İkinci görüşmede yalnızca maddeler üzerinde verilmiş değişiklik önergeleri görüşülür, birinci görüşmede üzerinde değişiklik teklifi bulunmayan bir madde hakkında ikinci görüşmede önerge verilemez.'' İç Tüzük'te de öngörüldüğü gibi Anayasa Komisyonu'nda pek ortaya çıkmayan; neden, niçin, nasıl içerikli bazı düşünceler önümüzdeki günlerde tartışılacak ve bazı önergeler ile Hükümet köşeye sıkıştırılmaya çalışılacaktır. Muhalefetin muhalefetliğini yapacağı gibi Hükümet de önceden hazırlamış olduğunu sandığım bazı eklemeler için değişik önergeleri gündeme getirecektir.


Geçtiğimiz yıllarda ''sivil anayasa'' için çalışan ve Avrupa Konseyi Hukuk Yolu ile Mücadele Komisyonu üyesi de olan Prof. Dr. Ergun ÖZBUDUN üç gün önce yayınlanan Bir Kaşık Suda Yargı Fırtnası başlıklı yazısında AYM ile HSYK konusundaki görüşlerini karşılaştırmalı olarak ortaya koyarken, bu konuların önde gelen bir uzmanı olarak şu tespiti yapıyordu: AYM üyelerinin seçiminde aranan nitelikli çoğunluk, Almanya’da üçte iki, İspanya’da beşte üçtür. Sivil anayasa taslağında da TBMM’nin, AYM’nin 17 üyesinden sekizini, belli nitelikleri haiz kişiler arasından, üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçmesi öngörülmüştü. Mevcut öneri, üyelerin seçiminde TBMM’ye tanınacak rol bakımından, sadece bu taslağın değil, AYM’nin birkaç yıl önce sunduğu önerinin de gerisindedir; bu öneride, 17 üyeden dördünün TBMM’ce seçilmesi öngörülmüştür. diyor.

Bu gibi pek çok nedenlerden dolayı önümüzdeki günlerde TBMM çok değişik bilgiler ve yaklaşımlar ile birlikte ilginç tartışmaların odağı olacak sanırım. Bu tür tartışmalar kökü derinlerde olan bazı toplumsal, siyasal ve ekonomik sorunlarımızın çözümü için, bir nebze de olsa, faydalı olabilecek mi? Bunu hep birlikte seyrederek öğreneceğiz.

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..