Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Nisan '10

 
Kategori
Sosyoloji
 

Ölen ölür kalan sağlar bizimdir, öyle mi?

Gün geçmiyor ki eğitim, öğretim, dersane, kurslar ve sınavlar konusunda bir ya da bir kaç olumsuzluk ortaya çıkmasın. Geçtiğimiz günlerde bu konularda ne yazık ki ölüm haberleri de almaya başladık. 24 Ocak Kararları'ndan bu yana artan bir biçimde maddi ve manevi yoksunluk ile birlikte sevgi, saygı ve dayanışma yetilerimizi de kaybettiğimiz için iş hayatında olduğu gibi eğitim alanında da pek çok olumsuzluk birbirini takip ediyor: Kaymakam ile öğrenci aşkından öğretmenlerin özel kurs baskılarına, okullardaki kantin işletmeciliği ticaretinden dersanelerdeki senetleşmelere, okullardaki kalitesiz(!) eğitimden dersanelerdeki kaliteli(!) eğitime doğru yönelişe kadar yüzlerce sorun var eğitim alanında.

Bütün bunlara bağlı olarak yeni Milli Eğitim Bakanı'na sesleniyorum: Eğitim çökmektedir, bana göre. Bu gibi gelişmeler olurken siz bugüne kadar neredesiniz? Makama geldiğinizden bu yana dersler, kurslar, gençler, aileler için neler yaptınız? Bir de açıklar mısınız: ''EĞİTİM'' adı verilen binlerce yıllık bu çalışma alanında daha önceki başarılarınız nelerdir?Özellikle: Eğitim Sosyolojisi, Eğitim Psikolojisi, Eğitim Felsefesi, Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme, Teknik Eğitim, Eğitim Sistemleri, Eğitim Ekonomisi, Okul Sanayi İşbirliği, Eğitim Hukuku, Eğitimde Müfredat Geliştirme, Eğitim Yönetimi, Karşılaştırmalı Eğitim, Çağdaş Eğitim, Orta Öğretim ile Yüksek Öğretim İlişkileri gibi konulardan hangisinde temayüz etmiş olduğunuzu çoğu anne baba gibi ben de bilmek isterim.

Eğer bu alanda bazı başarılarınız var ise onları neden hayata geçiremediniz? Sizi engelleyen mi var? Eğitim kadrosunda, öğrencilerin başarısını engelleyen (eğer var ise) bazı kemikleşmiş yapıyı ortadan kaldırmak mümkün görülmüyor mu? Gelinen bu aşamada bana göre artık ''eski tas eski hamam'' uygulaması durdurulmalıdır. Eğitimin ve eğitimcinin önündeki engeller kaldırılmalıdır. Sanırım bir de şu konu çok önemlidir: Eğitimci ''eğitim'' görevini yapmalıdır. Yöneticilik eğitimcinin işi olamaz.

Benzeri durum üniversiteler için de geçerlidir. ''İşi ehline vermek'' gerekir. Bu konularda köklü eğitim almamış olanlar, yalnızca iş başı eğitimi ve bir kaç günlük seminerler ile yönetici olamazlar. Bu alanda kesinlikle YÖNETİM BİLİMİ alanında yetişmiş uzmanlar görev yapmalıdır. Öğretmelerin yönetici olarak ne kadar yetersiz olduklarını tecrübelerim be gözlemlerim ile çok iyi bilirim. Çünkü BİLİM ayrı ÖĞRETİCİLİK ayrıdır. Ayrıca makamlar yalnızca önlerine getirilen bazı yazılara imza atılan yerler değil; fikir üreten, geleceği şekillendirmeye çalışan yerler olmalıdır. Dersanelerin nasıl örgütlendiği yeterli olup olmadıkları da ayrıca sorgulanmalıdır ki bu yazının konusu değil şimdilik.


Hepimiz biliyoruz ki 1970'lerden sonra dersanelerin yavaş yavaş çoğalması ile birlikte okullarda sınav kazandıracak bir eğitim verilememektedir. Gelişmeler önü alınamaz bir sorunlar yumağına dönüşmüştür. Bu durumda ya dersaneler ya da okular kapatılsın. Canlarımız da ceplerimiz de tehlike altındadır.TBMM Mili Eğitim Komisyonu Başkanı Prof.Dr.Mehmet SAĞLAM ile Komisyon Üyeleri çok geç de olsa eğitimdeki sorunlara el koymalıdırlar. Bu gibi olumsuz gelişmelerdeki sorumluluklardan kendilerini soyutlayabileceklerini sanmıyorum.

Bu çok acı olay bir aileyi bitirmek üzere ne yazık ki. Bunu biliyoruz da diğer olaylar neden gün yüzüne çıkmıyor? Bazı çok müreffeh ülkelerde bu kurs ve dersane saçmalığı yok. Bizde büyük bir ''aç gözlülük'' ile tapılırcasına uygulanan Vahşi Kapitalizm ne yazık ki malları da canları da belirli senetler ile diğer yazılı hükümler üzerinden yiyip bitirmek için her alana sızmış durumda. Hukuk da bile bile egemen güçlerce böyle yapılandırılınca olanlar oluyor: Aileler can çekişiyor borç batağında. Kimi hapiste çürüyor, kimi mahkemelerde. Borcundan dolayı icralarda sürünüyor bazı yurttaşlarımız da. Bu gibi sorunları yaşayanların kesin sayısını bir yetkili açıklasa da öğrensek, ne kadar anlamlı olur değil mi?

Yaşanan bu süreçte de FAİZ de yapıyor yapacağını. Oysa DİNİMİZ'de 'faiz haram kılınmıştır'. Biliyoruz ki sağlıklı ekonomilerde de ''faizler'' en düşük düzeylerde tutulduğu zaman ''istikrar'' yakalanmış olur. Körü körüne Batılılaşmayan ve teslimiyetçilikten inadına uzak duran, öz kaynaklarına dayalı olarak gelişen ve az çok da bildiğim Japonya'da faiz oranının ''binde bir %0.1'' olduğunu söylesem ''sömürüye dayalı bazı gerçeklerin'' daha kolay anlaşılmasına yardımcı olabilirim sanıyorum. Küresel Kriz karşısında, bazı yurttaşlarının geçim sıkıntısını azaltmak için Japonya yıllardan beri paralı olan lise eğitimindeki bu uygulamayı durdurmuş. Çok disiplinli bir eğitim düzeni olan Japonya'nın bu kararından sanırım ''eğitim düzeni ile aile ekonomisi arasındaki bağlar'' konusunda bilgisi olması gerekenler bazı dersler çıkaracaklardır.

Her olayı, her çıkışı ''AB kriterlerine göre'' yapmaya çalışanlar EĞİTİM konusunda hangi AB Kriterini kullanmaya gayret gösterdiler? Özellikle hangi amaç için olur ise olsun ihtiyaçtan dolayı kredi çekenleri kemiren bu hastalık için HÜKÜMET bu konuda ne yaptı? Bin liralık borç nasıl olur da 5000.TL olabilir? Bazı gazete yorumlarında ''gecikme faizi ya da zamanında bildirimde bulunmamak yüzünden'' bu gibi orantısız cezalandırmanın korkunçluklarını yazılar yurtaşlarımız. Ben de elli beş TL'nin ''gecikme faizi ile birlikte'' 2000.TL'ye kadar yükseltildiğini biliyorum: Hiç bir bildirimde bulunulmadan. Anlaşılan Devlet, tek yanlı olarak koyduğu kurallar çerçevesinde; alacakları için giderek daha bir zorlayıcı ve ezici bir hukuk yaratarak yoluna devam etmek istiyor.

Bu gibi gelişmelere bakarak Milli Eğitim Bakanı da Maliye Bakanı da 'Bana bu gibi açmazlar bildirilmemişti. Artık dayanamıyorum' diyerek, istifa etmeliler. Hiç kimse hiç kimseyi bu kadar büyük bir vebal altında tutmamalı. İlgili Kanunlar ile Yönetmelikler çağdaş bir biçime kavuşturulmalı önce. Belki bu konuda çalışabilecek bazı uzmanlar yoktur. O zaman da ''AB Uyum Yasaları'' gibi ne olur; kendi ekonomik gücümüze göre, bir kaç da ''Eğitimde AB Uyum Yönetmeliği'' çevirerek uygulamaya koyalım.

Yıldan yıla başlı başına bir sorunlar yumağına dönüşen Kurs- Dersane- Okul Üçgeni yıkılmalıdır. Bu çarpık uygulama 'alan razı veren razı' yaklaşımı ile sürüdürülemez. Başarı olsa bile İŞ var mı? KPSS de KPSS kursları da eğitimdeki yanlış gidişin bir göstergesidir. Baştan sona yanlıştır! ALES uygulamaları da amacını aşmıştır. Bu konularda hangi ülke ya da ülkeler örnek alınmaktadır, bilemiyoruz. Eğitim düzeninin üzerinde kimlerin eli ya da kimlerin gölgesi vardır? Yoksa birileri hiç bir zahmete katlanmadan, oturduğu yerden Amerika'yı yeniden mi keşfetmeye çalışıyor?

Bence çoğu alandaki sakat uygulamalar kaldırılarak KUR'A usulüne geçilmelidir. Bazı meslekler için gerekli olan yüzyüze görüşmeye(mülakata) dayalı konularda da ''şeffaf olmak'' ve gerektiğinde ''mahkemelerde delil olarak'' kullanılmak üzere sesli ve görüntülü kayıtlar yapılmalıdır, bana göre. Çünkü bir meslek okulunu ya da fakülteyi bitiren bir genç mesleği ile ilgili konuları çalışıp öğreneceğine, ilk öğretimde gördüğü sayılar, açılar, tarih, coğrafya, edebiyat gibi eski bilgilerine dönmekte; mesleğinin bazı inceliklerini öğrenebilmek yolundaki çabası durdurulmaktadır.

Umarım bu kadar acıdan ve olumsuzluklardan ders çıkaracak olan TBMM Milli Eğitim Kom.Bşk. eğitimci Prof.Dr.Mehmet SAĞLAM gereğini yapacaktır. Yoksa daha pek çok acı haberler duyacağız. İşin içinde ailelerdeki işsizlik ve geçim sorunları da var ise de var ise olayların vehameti daha da artmaktadır, diyebiliriz.

Bu gibi nice olaylar yanında eğitimdeki açmazlar gençlerimizi umutsuluğa doğru itelerken; özellikle bölücülük ve bazı propagandalar yanında sözümona ''demokrasi'' için arada bir işbaşı yapan çoğu STK da kış uykularında uyuklamaya devam etsinler bakalım. Eğitim alanında yaşanan nice olayların sümen altı edildiğini, çoğu olayların da sineye çekildiğini herkes biliyor. 1985'te Ankara'daki kuruluşunu bildiğim ÖZ-DE-BİR (Özel Dershaneler Birliği Derneği) bu konularda ''hayırlı olabilecek'' neler yapmıştır, merak ediyorum.

Son olaylar artık kişilerin tek tek patlama aşamasına geldiğinin ve dolayısıyla da eğitimin çökmekte olduğunun göstergeleri değil mi? Dün olduğu gibi bugün de aramızda : 'Ölen ölür kalan sağlar bizimdir'' diyenler vardır biliyorum. Çünkü yine geleneksel olarak : Her koyun kendi bacağından asılır. Herkesin üniversite okuması diye bir mecburiyet mi va? O da gitsin berber olsun, diyenler ne yazık ki gençlerin umutlarını da hayatlarını da karattıklarının bilincinde değillerdir. Çünkü onlar ne kendilerini o gençlerin yerine koymak ne de onların gelişmesi büyümesi için çırpınan anne babalar ile ağabeyleri kadar sevgi doludurlar. Artık bu çağda bu gibi kötü gidişler durdurulmalıdır.

Son günlerde yaşananların çok acı olduğunu söyleyen ne bir kaç eğitimci gördüm ekranlarda ne de bir kaç siyasetçi. Anlaşılan bu alandaki sorumluluk bilinci de gelişmemiş kimilerinde. Anlaşılan OSMANLI'nın bir türlü başaramadığı eğitim açmazlarımızın; hukuku da içine alan ekonomik sıkıntılar ile birlikte, bugünlerde yeniden başa dönmek ve yeni bir EĞİTİM HAMLESİ yapmak gerekiyor.

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..