Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mayıs '08

 
Kategori
Anılar
 

Anılarda İnebolu

Anılarda  İnebolu
 

Anılarda İnebolu l. Bölüm

Bu yazımı da diğerlerinde olduğu gibi, geçmişe dönük bir projeksyon yaparak kurgulamak zorunda kaldım. Bir anı yazısı da böyle olmalıydı zaten…Ta üniversite yıllarına, arkadaşlarımızla birlikte günümüzün büyük bölümünü geçirdiğimiz, Ankara’da Uzungemiciler Sokağındaki öğrenci evimize giderek.. Oturduğumuz sokağın ve evimizin, benim olduğu kadar, birçok arkadaşımın da hayatında çok önemli bir yeri vardı. Kimler gelip, kimler geçmedi ki bu evden. Anlatacağım olay, bu gelip geçenler arasında mustesna kişilerden biriyle ilgili…Okuyunca siz de hak vereceksiniz ne kadar önemli olduğuna…. Bu sokak ve ev, ortak hatıraların oluştuğu ve paylaşıldığı bir mekan. Acı ve tatlı anılarıyla, 70’li yılların başından itibaren tam dört yıl geçirdik bu evde. Kirasını ödediğimiz için, çoğu kez henüz tatil bitmeden, erkenden geri dönüyorduk baba ocağından. Son sınıfa geçtiğimiz 1975 yılı Temmuz ayı idi. Rize’de yaşadığım bazı nahoş olayların etkisinden uzaklaşmak ve dinlenmek için erkenden Ankaraya dönmüştüm. Okulun açılmasına ve normal seyreden yaz mevsimi şartlarının bitmesine daha bir haylı zaman vardı. Bu süreyi nasıl değerlendireceğimi düşünürken, bir anda aklıma ev arkadaşım Hayri gelmişti. Evimizin diğer sakinlerinden ikisi akrabamdı. Ancak, akrabam olmayan Hayri ile yaşam çizgimizdeki olağanüstü benzerlikler o kadar çoktu ki, ayni bölüme kayıt yaptırıp ilk tanıştığım sınıf arkadaşım olmasına, ev arkadaşlığımız da eklenince, akrabalıktan da öte bir dostluk ve sevgi bağı oluşmuştu aramızda. Farklı anne ve babaları olan, sosyolojik tanımı olmayan, sanki yeni bir çekirdek aile oluşturmuştuk. Bu samimiyetten aldığım cesaretle tatilin kalan bölümünü geçirmek üzere İnebolu’da oturan Hayrilere gitmeye karar vermiştim.

Daha önce hiç gitmediğim Kastamonu’ya, oradan da İnebolu’ya gidecektim. Yeni bir yerleri keşfedecek olmanın ve nasıl karşılanacağımın telaş ve heyecanını yaşıyordum. Yöre hakkında genel bilgilerim olmasına karşın, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet yönetimini taçlandıran şapka ve kıyafet devrimini İnebolu’da açıklamış olması (1) ve Karadeniz’e sefer yapan yolcu gemilerinin orada demir atıp İnebolu gemicilerine özgü “heyamol” (2) türküsüne nazire yaparcasına mola vermesi, öteden beri bu sahil kasabasına olan ilgimin daha da artmasına neden olmuştur. Sonradan İnebolu’nun Kurtuluş Şavaşı’nda oynadığı rölü ve ilk kez bir kasabanın İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmesi gerçeğini öğrenince, Atatürk’ün İnebolu ziyaretinin nedenlerini daha sağlıklı değerlendirmeye başladım. (3) Böylesine ünlü bir kasabanın tanıtımına yazacaklarımla yapacağım katkı, devede kulak bile olamazdı. Kaldı ki, onu bir dantel gibi işleyen öylesine mahir, öylesine yetkin, öylesine donanımlı, öylesine saygın kalemler var ki, bizim yazacaklarımız onların yanında solda sıfır kalır.

Karabük – Safranbolu üzerinden Kastamonu’ya gelmiştim. Kalan yolu da bir dolmuş minibüsle tamamlamak zorundaydım. Durum hiç de zannettiğim gibi olmadı. Tam aksine, memleketine dönmekte olan eski bir İnebolulu beni yoldaş olarak özel aracına almıştı. Şu anda ismini anımsayamadığım ama, bir İnebolu sevdalısı olduğunu söyleyen eski yoldaşıma buradan selam olsun, ölmüşse ruhu şad olsun. Kastamonu’dan çıktıktan sonra Ecevit adlı yerleşim birimine yaklaşırken düz ve virajsız bir yoldan geçtiğimizi hatırlıyorum. Ondan sonraki bölümde virajları izlemekten, yoldaşımın sorularına cevap bile veremedim.Çam ağaçlarının arasından yola devam ettiğimizi hatırlıyorum. Küre’ye yaklaştığımızda ufkumun aydınlandığını, o ana kadar hep kokusunu duyduğum çam ağaçlarının arasından İnebolu’nun göründüğünü farkettim. Sağ tarafımda dağın zirvesinde çiçeklerle bezenmiş meşe ağaçlarıyla çevrili, jeomorfolojık yapısı farklı bir kaya kitlesi dikkatımı çekmişti.(4) Küre’den çikan pirit madenini İnebolu limanına ileten teleferik hattı da, diğer bir dikkat çekici yapay özellikti. Bu hat, cevher taşıyan potaların üzerinde ard arda dizili şekilde hareket ettiği, çelik tellerden oluşan oldukça uzun bir yol olup, nakledilen cevherin limanda bekleyen gemilere yüklendiği, Küre’yi ve İnebolu’yu ulusal ve uluslar arası uzak diyarlara bağlayan bir köprü işlevi görmekteydi sanki. Belki de İnebolu insanının gönlündeki denize açılma tutkusunu engellercesine karaya bağlıyordu İnebolu’yu. Küre’den geçerken, inşaat mühendisliği öğrenimi görmekte olan Ankara’dan arkadaşlarımız Küreli Emin ve Hasan’ı da anmadan geçmek olmazdı. Hava da yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Kenarları çam ağaçlarıyla çevrili virajlı yollardan aşağıya doğru ilerlerken, İnebolu’nun gece işiklarla aydınlanmış muhteşem halini yüksek yamaçlardan seyrederek sahile inmek, bir başka haz veriyordu insana. Bu zevki doya doya yaşayarak girdik İnebolu’ya. Yalnız güneşin seyretmeye değer denizden batışını tepelerden seyredememiştik. Geldiğimi bildirmek için Hayri’ye haber salındı. İnebolulu sadık yol arkadaşım, Hayri gelinceye değin beni yalnız bırakmamıştı. Sonunda biz Hayrilere gitmek üzere vedalaşalaşarak ayrıldık yol arkadaşımdan. Birkaç günlüğüne kalmayı tasarlayarak geldiğim İnebolu’da, ev sahibim sevgili Hayri ve kendilerini rahmetle andığım anne ve babasının eşsiz konukseverliği ve İnebolu’nun olağanüstü doğal güzellikleri sayesinde, unutamadığım tam iki hafta kaldım bu şirin beldede..






1.) Cemal Kutay , Atatürk Olmasaydı?, ISBN - 975-376-075-2

Kazancı Kitap Ticaret A.Ş. , İstiklal Mah. Çayıroğlu Sok.No:14 34400 Sultanahmet -İstanbul , Basıldığı yer, Kazancı Matbaacılık A.Ş.

34900- Büyükçekmece- İstanbul, 1994 s.50

2.) http://www.turkudostlari.net/hikaye.asp?turku=17316

3.) http://www.inebolutarih.com/madalya.htm

4.) http://www.e-cografya.com/fiziki/jeomorfoloji/index.html








Devam edecek………

 
Toplam blog
: 72
: 1140
Kayıt tarihi
: 09.12.07
 
 

Rize merkez ilçeye bağlı Yiğitler Köyünde doğdum. Lise bitinceye kadar ilk gençlik yıllarımı geçird..