Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Kasım '10

 
Kategori
Öykü
 

Anlatacak bir hikayem var I. Bölüm

Anlatacak bir hikayem var I. Bölüm
 

BAHAR GÜZELDİR, SONBAHAR?.(Resim internetten alınmıştır)


Sonbahar yüzünü göstermeye başlamıştı. Sevdiği yaz akşamlarını ve sahil sefalarını terk etmek zorunda kalışına sinirlenmişti. Eve erken dönmek fikri hiç cazip gelmese de üşümekten de nefret ederdi. Yürürken rüzgarın yüzüne çarpması bile yeterli oluyordu soğuk temasıyla irkilmesine. Yakasının iki ucunu çekiştirdi birbirine yaklaştırıp rüzgardan korunmak için. Olmadı. Şimdi de aldığı kilolar yüzünden kıyafetinin dar geldiği için yakasının kavuşmamasına taktı. Rüzgarla olan kavgasını unuttu. Kafası kilolarında yürüyordu. Ah, ah bu kilolar. Ne kadar olumsuzluk varsa hayatında kilolarına bağladı. Sadık, evet Sadık’ta onu kilolu olduğu için terk etmişti. Sinirlendiği için adımlarını da yere daha sert basıyor ve hırsını kaldırım taşlarından çıkartmak istercesine iskeleden otobüs durağına doğru yürüyordu. Önünden geçen diğer kadınlara bakıp kendi kendine söylenmeye başladı. “Hava çok sıcakmış gibi, üstlerinde yok başlarında, nasıl da üşümezler? Yada üşüyor ama üşümüyormuş gibi mi yapıyorlar?” Ayağının takılmasıyla irkildi. Diğerlerinden biraz yukarıya kalkmış duran kaldırım taşına takıldı ve tökezledi. Durup ayakkabısının burnuna baktı. “Kahretsin, daha yeni almıştım, şu burnunun haline bak, yolunmuş tavuk gibi oldun.” Ayakkabıyla konuştuğunu fark edince etrafına bakıp toparlanmaya çalıştı. Kendisini dinleyen yoktu şükür. Bu gün her şey ters gitmişti. Çalıştığı ofiste bir iş yüzünden birbirlerine girmişlerdi. Artık kurtulmak da istiyordu. Yeni bir iş, yeni insanlar olsun hayatında. Borçlarını düşününce kazandığına razı geliyordu. Otobüs kuyruğuna bu düşüncelerle geldi. Yüzüne bakanın ruh halini anlamaması mümkün değildi. Otobüs kuyruğuna girdi. İnsanlara bakmaya başladı. Bir taraftan da kendi kendine yorumluyordu, “Hah, tam bir öküz işte, akşam eve gidecek yayılacak kanepeye. Vardır bir kölesi böyle öküzlerin. Ayy, kıllar fışkırmış gömlek yakasından, hep böyle bir ayım olsun istedim.” Genç adamla göz göze geldiğinde, nefretle baktı adamın yüzüne. Adam ne olduğunu anlayamadan kafasını çevirdi. “Salak, bir de dikmiş gözlerini bakıyor. Ne, açıkta bir yer mi var?” Kızgınlığını yenemiyordu. Kızgındı evet de neden bu kadar kızmıştı? Kızgınlığının sebebi Sadık’tı. Sadık, onu terk etmişti. Bir de utanmadan “Arkadaş kalalım.” Diyerek. “Ulan, seninle arkadaş kalacağıma, arkadaş diye bir kertenkeleye sarılırım daha iyi, arkadaşmış.” Yüksek sesle konuştuğunu fark etti. Otobüs kuyruğunda bekleyenler de ona bakıyorlardı. Ne yapacağını bilemez haldeydi ki, az önce göz göze geldiği genç adamın da kendisine bakıp bıyık altından güldüğünü gördü. Genç adama “Ne var, kendi kendine konuşan insan hiç görmedin mi?” diyip kulaklığını taktı. Çalan şarkının sözlerini dikkat dinleyince bu günü ve kendini tam olarak anlattığına karar verdi. Bu şarkı onun şarkısıydı. “Hayatın duvarları geliyor üstüme, üstüme. Sanma bu ruh halim sen gittin diye. Yok cebimde beş kuruş param. Sitemim cepkenime. Doldurup ceplerini kaçmak var şimdi bu şehirden. Hayatın duvarları…” 

 
Toplam blog
: 247
: 709
Kayıt tarihi
: 11.03.09
 
 

Buradayım işte. Yaşamın tam içinde. Her anın benim olduğunu bilerek. Yaşamın sadece "Şimdi" olduğun..