Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Eylül '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Anlatamıyorsun! Anlayamıyorsun!

Anlatamıyorsun! Anlayamıyorsun!
 

“Öncelikle, ben böyle birşey söylemedim, ikincisi ben öyle demek istemedim, üçüncüsü söylediklerim tamamen yanlış anlaşıldı.”

Bu cümle Almanya’nın unutulmaz şansölyesi Adenauer’a atfedilir. Kendisi bir konuşmasında, bazı şeyler söylemiş, bunun üzerine tartışmalar yapılmış ve başkaları ona çeşitli yanıtlar vermişler, yani bir polemik durumu ortaya çıkmıştır. Bütün bunlara ne diyeceği sorulduğunda, bu sözleri sarfettiği söylenir.

Siyasilerin sık sık başvurduğu bir yöntemdir, ağızlarından çıkan sözler ortalığı karıştırdığında, ya kendileri, ya da sözcüleri tarafından konuya “açıklık” getirilir. Bu sözler söylenmemiş, ya da öyle denmek istenmemiş, ya da yanlış anlaşılmıştır.

Halk dilinde buna “çevir kazı yanmasın” denir.

Bu örnekte, söyleyen de dinleyen de herşeyi anlamıştır ama ortada bir yanlış anlaşma vardır neticede.

Anlatabilmek ve anlayabilmek, yaşamımızda, hemen her adımda karşımıza dikilen bir sorun olabilir çok kere.

Evli erkekten sevgilisine: “Karım beni anlamıyor..”

İş hayatında: “Patron anlayışsız herifin biri!”

Mutsuz sanatçıdan: “ Anlamıyorlar beni.”

Cebi delikten: “Zengin, fakirin halinden anlamaz.”

Aşkta:” Beni anlamak istemiyorsun.”

Yeni yetmeden: “ Boşver abi, bizim moruk anlamaz bu işlerden.”

Karşı tarafın bizi anlamadığını farkettiğimizde, kızgın bir nezaketle söyleniriz: “Anlatamadım galiba!” Aslında şunu demek isteriz: “Sen anlamıyorsun, kaz kafalı.”

Küçükken, yeni konuşmaya başladığım zamanlarda, ağzımda gevelediğim sözcüklerden bir anlam çıkaramayan ve “Anlamadım.” diyen yakınlarıma öfkelenir, bağırırmışım: “ANLA!” Ailede bu konuşulurdu. Daha sonraları da, bir sözü tekrar etmekten hep sıkıldım, sabırsızlandım. Meramımı bir defada ifade edebildiğimden ve anlamamanın karşımdakinin suçu olduğunda inandığımdan herhalde. Ama ilerleyen seneler, kazın ayağının böyle olmadığını ve anlatmak ile anlamak arasında doğru orantılı bir ilişki yaşanmadığını anlattı bana.

Meslek hayatımda, işim gereği birbirinden çok farklı insanlarla karşılaşmak, onların durumlarını araştırıp, konuşmalar ve görüşmeler neticesinde verdiğim raporlarla, daha üst bir makamın karar vermesini sağlamak durumundaydım. Çok kere, durumu en ince noktasına kadar açıklığa kavuşturduğuma emin olur, çıkacak kararın ne yönde olduğunu aşağı yukarı tahmin ederdim. Ama tahminlerimin tam aksine kararlarla karşılaştığım da az olmamıştır. Böyle durumlarda hayret eder, herşeyi açıkça ortaya koyduğum ve ifade ettiğim halde, nasıl olup da aksi yönde bir karar çıktığını anlayamazdım. Anlatabildiğimden tamamen emin olduğum halde, bazı şeyleri anlatamamış mıydım acaba?

Başka bir anlaşma sorununu da eşimle yaşarım sık sık.

-“Evet, biz aslında yarın gidip bir bakmalıyız, karar vermeden önce.”

-(Kırışmış bir alınla: ) “Eee, şey, haklısın herhalde, bozuk çamaşır makinesinden bahsediyorsun değil mi?”

- “Ne alakası var? Sonbahar tatilinden bahsediyorum. Gidip bir bakmalıyız seyahat acentesine.”

- “Bunda da haklısın. Ama ben nereden bileyim, oraya geçtiğini, daha demin çamaşır makinesinden söz ediyorduk.”

-“Aşkolsun. Hemen anlaman lazım seyahati kastettiğimi. Hem siz Türkler hani leb demeden leblebiyi anlardınız?”

Nasıl anlatırsınız şimdi, bu anlattığından emin kişiye, aslında “leb” in “l” harfini bile telaffuz etmemiş olduğunu?

Konuya beyninde başlamış olduğunu, ama beyninin dışına çıkardığı şeyin başlangıcının beyninde kaldığını?

Beyin denen organın bildiğimiz gibi birçok kıvrıntılara, dönemeçlere sahip olduğunu ve anlatılmak istenen şeyin bazı parçalarının, mesaj ağızdan çıkacak hale gelinceye kadar, herhalde bu virajlarda takılıp kaldığını?

Anlatamazsınız, çünkü o, mesajını ustaca hazırlayıp, paketleyip, ses tellerinde tınılandırıp, dil ve dişler üzerinden titreştirerek dış dünyaya ulaştırdığından emindir.

Tartışmaya hevesiniz ve niyetiniz yoksa, anlamamış olmanın ayıbını sineye çekmekten başka çareniz de yoktur.

Ama ders mi alınır bu durumdan? Ne gezer!

Ayni şey kendi başınıza geldiğinde ise, sizi anlayamamış olanların yüzüne büyük hayretle bakar, eğer kibarlığı elden bırakmak istemiyorsanız, hafif bir kızgınlıkla “neden anlamıyorsun kaz kafalı” nın tercümesi olan “anlatamadım galiba” söylemi ile dişlerinizin arasından tıslarsınız.

Bazen ihtiyatı da elden bırakır, “Niye anlamıyorsunuz yahu?” diye, çevrenizdeki anlayışsızları ikaz edersiniz.

Hangi tarafta olduğunuza bakar o anda, anlatan mı, anlayacak olan mı.

Nasıl olsa bir sonraki dönemeçte, anlama sırası size de gelecektir.

Atalarımız boşuna dememişler, değil mi?: “ Dinleyen söyleyenden arif olmalı”.

Yani anlayacak olan, anlatandan arif olmalı.

Atalarımız çok anlayışlı insanlarmış velhasıl.

Zaten anlayana sivrisinek saz, anlamayana da, davul zurna az.

 
Toplam blog
: 165
: 1414
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Uzun yıllardır yurt dışında yaşıyor. İsviçre'de Adalet Bakanlığı'ndaki mesleği yanında tiyatro ya..