Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ocak '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Anne ben eve kız getirdim ??

Anne ben eve kız getirdim ??
 

Kavalye Oğlum, yaş 20


Her yıl olduğu gibi yeni umutlarla yeni bir yıla merhaba diyerek 2008 yılı karşılanıyor. Bir yaş daha yaşlanmış olmanın, deneyimlerimin artmış olmasının dışında benim için sadece periyodik takvim değişikliğinden başka pek fazla bir şey ifade etmiyor. Yeni yılı eğlenerek değil normal bir gün gibi geçirirken daha mutluyum.

 

Saat 00:00 olduğunda dışardan havai fişeklerin sesiyle yeni yılın girdiğini fark ettim. Gökyüzüne saçtığı renk görselliğini görmek için değil, öylesine bir refleksle, pencereden dışarıya oturdugum yerden bir göz attım. Yeni yıla merhaba dendiği vakitte gidip yatagima yattım ve hemen uyumuşum.

 

Açılan kapının sesine uyandım hafiften hafiften. Uykumun kaçmasını istemediğim için düşünmemeye çalışıyorken saatin kaç olduğunu bilmek istedim. Tekrar uyumaya değermi değmezmi diye.

Göz maskemin ucunu kaldırıp göz ucuyla saate bakmak istedigimde, günün henüz yeni ağarmış olduğunu gördüm. Saat sekize geliyordu.

Hiçbir sözcüğünü dahi anlayamadığım, anlamakta istemediğim normal konuşma ses tonunda, kadın ve erkek sesiydi kulağıma gelen.

Yeni yılın erken saatinda karşılaştığım bir sürprizdi benim için. Kulağıma gelen sesi ve konuşma tarzı ile aklı başında bir kıza benziyor; öyle fingirdek değil galiba diye kendimi teselli edecek düşünceler üretiyordum.

 

Sıcak kaloriferin önünde, sepetinde uyuyan bizim kedi Cannoş’ta seslere uyanmış; bir çırpıda koridora onların yanına koşmuştu bile.

İki üç dakika sonra odama doğru ayak seslerinin yaklaştığını duydum. Yatak odamın kapısı tıklandı. Kapı aralığından başını uzattığını hissettim ve sessizce;

 

- Annee anne nasılsın iyi misin?

- İyiyim, sen nasılsın?...

- İyiyim!

- Ben eve kız getirdim ??

 

Gözlerim maskeli ironik ve uykulu bir sesle;

- Ne diyeyim oğlum - yeni yıl, yeni umutlar, yeni başlangıçları beraberinde getirmiş; hayırlı olsun!

Sessizce yatak odamın kapısını çekip geri adım attığını hissettim. Reaksiyonumu bilmek istemişti sadece...

Odasındaki kız arkadaşının yanına döndü.

.....


Rahat olmaya çalışıyorken kararsız ve şaşkındım.

Olumsuz veya olumlu bir reaksiyon veya aksiyon göstermek istemiyordum henüz.

"Aşaği tükürsem sakal yukarı tükürsem bıyık."

Iyi düşünmem gerekirdi. Ne diyebilirdim ki?

Yeni yetişmekte olan bir genç. Bekaret kemeri taktıracak ve bu yaşta kız arkadaşı edinmesine yasak getirecek bir hakkım ne de yetkim olamazdı; bir anne olarak.

Elbette kız arkadaşı olacak; olmaması normal değildi. Karşıt cinslerinin karakterlerini her yönüyle tanımalıydı.

İlerde eşini, partnerini seçerken; doğru seçim yapabilmesi için gerekliydi.

Ama böyle damdan düşer gibi haber vermeden yatılı misafir getireceğini doğrusu hiç beklememiştim. Allah uzun ömürler versin bir buçuk ay sonra 20 yaşına girecek.

,,,,,

 

Ben tesadüflere pek inanmam. Tesadüf veya şans; istek, düsünce ve inançlarımızın doğrultusunda olgunlaşır ve bir süre sonra yani zamanı gelince yaşanır.

Aylar önce bir kız arkadaşını eve getirmek istediğinde itiraz etmemiştim.

Herhalde yine itiraz etmeyeceğimi düşünerek cesaret edip getirmiştir.

Ama, yatılı misafir getirip getirmemesi konusunda bir anlaşmamız olmamıştı.

Son bir kaç aydır arada sırada hafta sonları eve gelmemeye başlamıştı. Yatmadan önce telefon ederim veya o arar: "Anne bu gece gelmeyeceğim" derdi.

Nerede olduğunu sorduğumda; kız arkadaşında kalacağını söylerdi. Sesini duymuş olmak beni rahatlatır ve rahat uyurdum.

,,,,,

Sabah olmuş gün ağarmıştı. Bu saaten sonra ne uyuyabilir ne de huzurlu olabilirdim. Her sabah olduğu gibi uyandığımı gören Cannoş’u bir telaş aldı yine.

Hiç hareket etmeden yatiyor da olsam uyandığımı fark edip mama isteme seramonisine başlar.

Yatağımın bir o yanına bir öbür yanına gidip geliyor; mirr! mirr! İki ayaklarının üzerinde durup patisini koluma vurarak "maamaaa!" derken gözlerimin içine bakar kalkıp kalkmayacağımı anlamaya çalışır.

Köpek gibi birçok sözcüğü anlar. Yerine göre itaat eder... Oysa kediler başına buyruktur diye bilinir.

Öff! Cannoş! dur ya ! ? desem içim rahat etmeyecek; biliyorum ki karnı aç. "Anlaşıldı! sen beni rahat bırakmayacaksın hadi gel! mamanı vereyim; ondan sonra beni rahat bırak da düşüneyim..."

Koşarak mutfak kapısının karşışındaki yemek köşesine benden önce gitmişti bile yataktan kalkıp ayaklarımın yere bastığını görünce.

Mamasını tabağına koyarken maamaaa! diye bacaklarıma sürtünerek teşekkür etmeyi de hiç ihmal etmez. Çok tatlı çok akıllı bir kedidir.

 

O mamasını yerken tekrar yatağıma gidip yattım. Kararsızdım. Yattım çünkü ne yapacağımı henüz bilemiyordum.

Uykumu alamamıştım ama artık bu saaten sonrada uyuyamazdım. Evde kendimi fazla gibi hissediyordum. Rahat uyusunlar diye sessiz olmaya  özen göstermem gerekecekti.

Hemde olayı enine boyuna düşünüp yorumlamasam içim huzur bulmayacaktı.

Kalkıp duş alsam daha sonra kahvaltımı hazırlasam?...

Yok olmaz, ben evde dolaşırken ses olur; hem ben hem onlar rahatsız olur...

Vaz geçtim.

Ben en iyisi dışarı çıkmalıydım.

Dinç kafayla düşünüp nasıl bir aksiyon veya reaksiyon göstereceğime karar vermeliydim.

Benim için sürpriz ve çok yeni bir olay... Kararsızlık beni çok sıkmaya başlamıştı. Ahlaki değerlere önem vermekle beraber kimselere kendi doğrularımı zorla kabul ettirmek istemem. Herkesin düsüncesine özgür yaşamına saygılıyımdır.

Ama burada evladım söz konusu. Kendisi çok genç ve tecrübesiz. Ona doğru ve yanlış olanları anlatmakla mükellefim. Babası rolüne girerek bu gibi konuları detaylı açmak istemiyorum...

.....

Duş almadan giyinip hemen dışarı attım kendimi. Saat 11:30. Ne yağmur yağıyor ne çok soğuk ne de kapalı bir hava vardı dışarıda. Artı dört derece. Şanslıydım.

Gökyüzü masvavi pırıl pırıl temiz; soludukça gevşetiyor. Yürürken nekadar yol aldığımi bile düşünmüyordum. Ama kondisyon bakımından kaç kilometre yürüdüğümü bilmek isterdim doğrusu. Adımsayar aletimi yanıma almayı akıl edemediğime pişman olmadım değil.

Tahminen +/- 10 km yürümüşümdür.

 

Çok az irili ufaklı bulutlar kümeleşmiş- pamuk yığınları gibi görünüyorlar. Içimi yumuşatıyor içine yumulmuşum gibi rahatım adeta seviyorum onları. Elimi uzatıp dokunabileceğim kadar yakın olsanlardı keşke...

Çok iri ve gümüş renginde - masmavi gökyüzünde parlayan güneşin olağanüstü görüntüsünün yanısıra; bedenimin bir yaninda sicakligini hissediyordum. Diğer yanım hafif soğuk ve serindi.

Bakmak seyretmek istiyorum ona ama mümkün değil gözlerimi kamaştırıyor. Tertemiz mis gibi havayı derin derin içime çekerek normal tempoyla yürüyorken kuşlar kadar hafif hissediyordum kendimi.


Küçük bir yerleşim bölgesinde oturuyorum. İrili ufaklı normal ve lüks vilların çoğunlukta oldugu bir birbuçuk iki katlı bahçeli evlerin önünden geçiyorum.

Pencerelerin çogu perdesiz yada dekoratif yarı perdeli. Evlerin içleri tablo görüntülerini andırıyor. Kimi evde kimsecikler görünmüyor. Kimilerinin bahçeleri hala  isikli noel süslerinin görkemli görütüleri ile göz kamaştırıyor.

Mutfakta çalışan odada dolaşan bir iki insan ilişiyor gözüme; kaçamak rahatsız etmeden göz attığımda. Evlerin arasındaki cadde ve sokaklar oldukça tenha. Saat öğlen vakti on iki oldu. Yilbasi kutlamaları nedeniyle geç yatmış ve henüz bir çoğu belki yeni uyanmıştı...

Daha çok orta yaş ve üstü çiftler elele tutuşmuş kol kola girmiş sohbet ederek yürüyenlerin yanından geçerek ilerliyorum. Karşı kaldırıma bakiyorum; köpeğini dolaştırmaya çıkarmış genç bir bayan ilişiyor gözüme.

 

Daha sonra 14:00 sularında arak sokaklar kalabalıklaşmaya başladı. Gezinti için ideal bir havaydi. Çevremi incelemeye devam ederek ilerliyorken rahatladığımı hissediyordum...

Hiç gitmediğim görmediğim semtlere orman içlerine doğru ilerliyorken adımlarımın hafifliğini hissediyor; eve erken dönmeyi istemiyordum.

Susadığımı ve  biraz yorulduğumu hissettim. Saatime baktığımda üç saat aralıklız inişli yokuşlu düz yollarda yürüdüğümü, biraz dinlenirsem bir okadar daha yürüyebileceğimi hissediyordum.

 

Merkeze doğru rotamı çevirerek bir kafe aramaya başladım. Ne gezer! Resmi yılbaşı tatili nedeniyle hepsi kapalı. Üzüldüm  biraz. Oysa bu uzun yürüyüyüşün ardından çok keyifli olacaktı oturup dinlenmek...

Saat üçe yirmi var. Günes yavas yavas kaybolmak üzere ve soğuk hafiften hafiften üşütüyordu artık.

Güzel bir pastayla  sıcacık kahvemi yudumlamaya heveslenmiştim sicacik bir ortamda. Neyse, şimdi bunun için keyfimi kaçırmayayım diyerek eve dönmeye karar verdim. Ama gitmeden önce eve bir telefon edeyim diye düşündüm.

- Anne nerdesin?

- Ben biraz yürüyüşe çıkmıştım uzakta değilim.

- Ne zaman geleceksin?

- Şimdi gelmek istiyordum.

- Anne şimdi gelmesen biraz sonra gel olurmu?...

- Arkadaşımın on gece otobüsü gelecek o gittikten sonra gelirsin...

-Tamam çocuğum,  diyerek telefonu kapattım.

....

Vakit geçirmek için çarşı içinde dolaşıyorken bir kafeden iki yaşlı şık bayanın çıktığını gördüm. Adeta gökde ararken yerde bulmuşçasına sevinerek kafeye doğru ilerlemeye başladım.

İçeriye girdim.

Genelde yaşlıların tercih ettiği nezih küçük bir kafe.

Mahogoni ağacına benziyor masa ve sandalyelerin ağaçları.

Bir kaç ağaç dışında pek çeşitleri birbirinden ayıramam. Sandalye ve koltuklar gri desenli, kadife kumaşlar raptiyelenerek kaplanmış. İçerdeki vitrinde nefis pastalar, noel hediyeleri şık dekoratif paketlerle göz kamaştırıyor adeta. Ceşit çeşit kurabiyeler, pralinler ilişti gözüme. Fiyatlarda oldukça yüksekti.

Küçük salon kalabalıktı. Bir zamanlar su jimnastiğine gittiğim kursta, tanıştığımız arkadaşlarla sezon bitiminde veda için orada toplanmıştık.

Tam ortada küçük dört sandalyeli tek bir masa boştu. Yine şansım yaver gitmişti. Oturacak boş yer buluvermiştim hemen.

Nefis bir Schwarzwälderkirchtorte-  büyük bir fincan kahve sipariş verdim gelen garson kıza. Kahve ibriği istememiştim fazla gelir diye.

Almanya’ya geldiğim ilk yıllarda tattığım hala severek yediğim bir pasta türüdür. Kakaolu pasta hamurundan hazırlanan alt tabanının üstünde, kiraz likörlü kiraz taneleri vardır. Üst katlarının arası kremşantiylidir en üstündede rendelenmiş çukulata bulunan hafif leziz bir pastadır.

 

Kahvemi içerken not defterime bugünkü gezintimle ilgili ufak notlar almış ve defterimi çantama koyarken masama yaklaşan iki yaşlı- şık kıyafetli bayandan birisi oturduğum masanın çevresindeki sandalyeleri göstererek; "afedersiniz sandalyeler boş mu?" sorusuna karsin, beklediğim kimsenin olmadığını ve şimdi kalkmak üzereyim deyince; "bizim için rahatsız olmayın lütfen!" dediler. Ben zaten kalkmak üzereydim diye tekrarladım. Gülümseyerek; yeni yıllarını kutladım ve yanlarından ayrıldım.

....

Eve eli boş gitmek istemedim. Oğluma iki pasta aldım. Birisinin üzerinde 2008 yazan bir 'Berliner' pastası.

Oğlumun yeni yılını kutlamak üzere evin yoluna koyuldum.

Sabahki karmaşık ruh halimden eser kalmamıştı eve girdiğimde.

Her şey günün normal akışına girmişti bile. Eve geldiğimde de  konuyla ilgili hiç bir söz etmedim... O da zaten konuyu açmadı. İlerde yeri ve zamanı gelince kendisiyle bu konuyu konuşmayı düşünüyorum.

 

Mine

04.01.2008

 

 
Toplam blog
: 139
: 4264
Kayıt tarihi
: 27.07.06
 
 

Yurt dışında yaşıyorum. Spor, yürüyüş vb. bedensel aktiviteleri düzenli uyguluyor - vegan tarzı besl..