Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ocak '08

 
Kategori
Söyleşi
 

Milliyet Blog Yazarı, MuDo [7]

Milliyet Blog Yazarı, MuDo  [7]
 

Milliyet Blog Yazarı, MuDo


Ağustos 2007 tarihinde > ana kategorisi altında yazmaya başladığı; bugün itibariyle 33 adet blog yazısı bulunan Sayın MuDo yine bir başka renk; bir başka beceriye, bir başka kişilik unsurlarına sahip bir başka Blog Yazar Dostumuz.

Kendi blog sayfası: http://blog.milliyet.com.tr/Blogger.aspx?UyeNo=965998

Şimdiye kadar bu sütunlarda kendilerini tanımak ve tanıtmaktan mutluluk duyduğum blog dostlarımdan, bir yeni konuğum kendisi. Güzel türkçesiyle, açık sözlü, doyurucu rahat anlatımı, attığı adımların farkındalığını yaşarken daha doğruyu, daha güzeli kesfetmeyi hedeflediği, kendine ve insanlara önem ve değer verdiği anlaşılıyor. Ülkesini cok sevdiğini bir çok ifadesinden anlamak mümkün. Beni en çok etkileyenler arasında, okurken gözlerimin dolmasına neden olan; “Türkiyem’den başka hiç bir yerde olmak istemiyorum” diye vurguladığı sözüdür. Detaylı, sıcak samimi ifade tarzıyla anlattıklarını keyifle okuyacağınızı umuyorum. Her zaman olduğu gibi klasikleşen sözümle: Sözü daha fazla uzatmadan Sizleri sorularım ve değerli konuğumun cevaplarıyla baş başa bırakıyorum. Birlikte yaptığımız bu çalısmaya gösterdiği özen ve ilgisinden dolayı kendisine buradan bir kez daha çok teşekkür ediyor, saygı ve sevgilerimi sunuyorum.





1. MuDo Bey, kendinizi eksi ve artılarınızla sever misiniz?

- Kişi kendini beğenmezse, çatlarmış derler. Ben de severim kendimi. Kendisini sevmeyenin, başkasını da sev(e)meyeceğini düşünürüm. Doğaldır ki; herkes gibi, artılarımı daha çok severim. Önemli olan neyin eksi neyin artı olduğunun farkına, zamanında varabilmektir. Böyle bir farkındalık, eksilerimizi artıya döndürmeye ve kendimizi daha iyi bir birey haline getirmeye de ortam yaratacaktır. Bu nedenle eksilerimi de seven biriyim.


2. Politikayla ilgili, hangi projenin daha çabuk gerçekleşmesini istersiniz?

- Politika her şeyden önce bir yönetme sanatı, siyaset bilimidir. Ülkemizdeki politikaların, çoğu zaman ahlaki ve dürüst olmayan uygulamalarla kendini göstermiş olması; beni politakadan uzaklaştırmıştır. Ülkemizde, sanata ve bilime verilen değer apaçık ortadayken; bir bilim dalı, sanat kolu olan politikanın da, asıl amacına uygun olarak değerlendirildiğini ve uygulandığını düşünmüyorum.

Hiç bir ayrım gözetilmeden, yeryüzünde yaşama savaşı veren tüm canlıların mutluluğudur esas olan isteğim. İnsanlar başta olmak üzere; sırasıyla, hayvanlar ve bitkiler; yaşam ve yaşam çevresinin ayrıl(a)maz bir bütünüdürler. İnsanoğlunun içinde; genlerinden gelen sahip olma güdüsü yok edilemedikçe ya da kontrol edilemedikçe, bunun sonucu olarak ortaya çıkan sorunların yok olmasını bekleyemeyiz. Kaldı ki; bu güdü olmasa, dünya şimdiki teknolojik ve sosyal konumuna da ulaşamazdı. Demek istediğim şu ki: dünyada barış ve mutluluk hiç bir zaman, her yerde ve aynı zamanda yaşanılabilecek bir durum değildir. Bunu, olanaksız bir durum olarak görüyorum. Polikaların ortaya çıkardığı projeler, belli bir süre için geçerli olabiliyor. Sonra, bir şekilde bozuluyor bu ortam. Yeni sorunlar, yeni projeler alıyor eskilerinin yerini. Belki de bu nedenle, sürekli mücadele ve iyi şeylere olan özlem yüzünden ayakta kalabiliyoruz. Kişilerler ve gruplar arasında güç ve liderlikle ilgili olan bu rekabetin, üretilecek bir proje ile, insanların mutluluk ve refahlarını sağlamaya yönelik ele alınmasının gerçekleşmesini isterim. Her şeyin olduğu gibi, aşırı mutluluk ve rafahın da insanları tembelleştireceği inancına sahibim.



3. Sizi çok sinirlendiren, raydan çıkaran şey nedir?

- Doğduğum, büyüdüğüm coğrafyadan olsa gerek; kolay sinirlenmem ben. Tanıdığım, bildiğim kişilerin beni sinirlendirmesi ise hemen hemen olanaksızdır. Beğenmediğim, beni üzecek bir davranış sergilemeleri ya da söz söylemeleri durumunda; öncelikle ruh hallerinin benim bildiğim durumdan farklı bir şekilde olduğunu düşündüğümden, hemen tepki göstermem. “Sen şimdi bildiğim sen değilsin. Rahatla ya da her ne ise seni bu duruma sokan şey, ondan kurtul. Bunu konuyu ya da sergilediğin bu davranışı daha sonra konuşuruz.” derim. Beni asıl sinirlendirenler, tanımadıklarımdır. Üzüldüğüm çok şey olmuştur ama beni raydan çıkaracak bir durumla karşılaşmadım şimdiye kadar. Umarım bundan sonra da gerçekleşmez bu durum.



4. Hangi nedenden ötürü, kimi ödüllendirmek isterdiniz?

- Ali Sina NAVID. Ülkesinin bütün olumsuz koşullarına rağmen, aç ve açıkta kalabileceği olasılığını bile bile, çok sevdiği ailesini bir daha göremeyecek olması an meselesi iken, dilini bilmediği, hiç kimseyi tanımadığı bir yere, Türkiye’ye gelerek; binlerce kıymet bilmez yaşıtlarının örnekleriyle dolu olduğu bir ülkede, onlardan farklı olarak İnşaat Mühendisi olmayı başarmış, bulunduğu ortamın rahatlığını düşünmeden, dünyada yaşanması belki de en zor olan yerlerden biri olan ülkesine, Afganistan’a dönmeyi, aldığı eğitim, öğrendiği bilimi kendi insanı için kullanmayı kendine en kutsal görev edinmiş, bunu yapmış, kendisini tanımakla en büyük mutluluk duyduğum insanlardan biridir o. Bana ne zaman bir şey sorsa, gerektiğinden fazla ilgilenmekle, onu ödüllendirdiğimi de düşünüyorum. Bu onun da düşüncesi olmasaydı, paylaşmazdım sizinle.



5. Hangi başarınız veya yeteneğiniz size gurur veriyor?

- Bu güne kadar hayatta kalabilmeyi, en büyük başarım sayıyorum. Hayatta hiç bir şey için hırs yapmadım. Adım hıdır, elimden gelen budur yani. Mükemmel olmasa da, iyi sayılabilecek bir düzeyde tasarı-geometri yeteneğim var. Bu; benim işimde olduğum gibi, yaşamımdaki sosyal olaylara bakışımı da olumlu yönde etkiliyor. Bunca yıllık iş yaşamımda, dikkate değer hiç bir teknik hata yapmadım. Bu yaşıma kadar, önemli bir konuda hiç kimsenin ardımdan kötü konuştuğuna da tanık olmadım. Bunu da başarı sayıyorum. Milliyet Blog sayesinde kendisi ile 26 yıl sonra karşılaştığım Türkçe öğretmenim Mehmet Ali BAŞKURT’un; dilimizi kullanmam, duygularımı tanımlamam ve şiirsel anlatımım ile şiirlerime yaptığı olumlu eleştirileri, beni gururlandıran en yeni kazanımımdır.



6. Çocukken, büyüdüğünüzde ne olmayı düşünürdünüz?

- Anımsayabildiğim ilk şey, “bisiklet tamircisi” olmaktı. Bisikletimin hemen her gün patlayan lastiği, atan zinciri ve çarpmalardan kaynaklanan tekerlek tellerinin ayarı, beni bunaltıyordu. Sonraları, “tütün eksperi” olmayı kafama takmıştım. 1974 Barış Harekatı sırasında, Foça Komando Okulundan çıkarmaya katılan askerleri tam teçhizat gördüğüm zaman da “asker” olmaya karar vermiştim. Kazandığım Deniz Lisesi’ne; babam hasretime dayanamayacağı gerekçesiyle yollamayınca beni, bu hayalimi de erteledim. Rahmetli dedemin; “Ne olursan ol, ama önce adam ol.” sözünü bir süre sorguladım. Ne demek istediğini anlamam çok zaman almadı. Ancak; “ne olursan ol” demekle de bir şeyler söylemeye çalıştığı vardı. Ben bunu, “İyi bir insan, becerikli meslek erbabı, iyi bir eş, iyi bir baba, başkaları için, kendimi de unutmayan biri olmalıyım.” diye yorumladım. O yolda devam ediyorum halen.


7. Dinlenmek için tercih ettiğiniz bir yöntem var mıdır?

- Bu bir döngüdür. Dinlenmek için yorulmak, yorulmak için de çalışmak gereklidir. Sevdiğim bir işi yapıyor olsam da; “Sevdiği işi yapanlar, yaşamları boyunca hiç çalışmamış-yorulmamış olanlardır.” dense de, ben çok yoruluyorum. Dinlenmek için özel bir yöntem uygulamıyorum. Sevdiğim alışkanlıklarım var. Bir şeyler yazmak, resim çizmek gibi. Müzik dinlemek de dinlendiriyor beni. Kitap okumak da. Gecenin bir yarısı, yüzümü kesen bir kitapla uyanmak gibisi yok. On, onbeş yılı aşkın süredir bilgisayar kullanırım. Dinlendirdiğini düşünüyordum ama sanırım yanılıyorum muyum neyim?

8. Öncelikle, hangi ülkeye seyahat etmek isterdiniz?

- Aklınıza estiği an döner, iskender ya da su böreği yemenin... Tazecik kavrulmuş, yada buzlu badem alabilmenin, Osmaniye fıstığı, hele “çiğdem” çitlemenin... Bir duble rakının yanında, denizden yeni çıkmış balık, yemyeşil bir roka ve maydonoz çiğnemenin... ve bütün bunları vatanımda yapmanın ne demek olduğunu çok iyi bildiğimden, Türkiye’mden başka hiç bir yerde olmak istemiyorum. Söz konusu şey seyahat olunca; geri dönmek varsa sonunda yani, ki sorduğunuz bu: Güney Amerika ülkeleri diyorum.


9. Sizi çok sevindiren, keyifle satın aldığınız şey nedir?

- En keyifli, en çok sevinirek satın aldığım şey, ilk evimizdir. Küçücük evimiz. Yoksa; beni çok sevindiren, çok keyif aldığım o kadar çok şey var ki. Eşim, oğlum ve dostlarıma aldığım küçücük hediyeler başı çeker ama.



10. Hangi şarkıyı severek söylersiniz?

- Bu sorunuza, sadece severek söylediğim şarkıyı yazarak geçersem, haksızlık olacak. Çünkü; o kadar çok şarkı-türkü var ki severek dinlediğim ve eşlik ettiğim. Cem KARACA ve Funda ARAR hastasıyım başta. Her türünü severim ben müziğin. Yüreğimi okşasın yeter. Ancak; “Sevda kuşun kanadında / Ürkütürsem, tutamazsın./ Ökse ile sapanla / Vurursun da saramazsın. / Hayat sırrın suyunu / Çeşmelerden bulamazsın. / Ansızın bir deli çaydan / İçersin de kanamazsın. ” dinlemekten hiç bir zaman bıkmayacağım şarkıdır. İlle de Cem KARACA söyleyecek ama, başkasından dinlemek istemediğim tek şarkıdır bu. Funda’dan bile.


11. Bize bir bilgelik sözü söyler misiniz?

- Dünya ve insanlık o kadar yaşlı ve yaşanmıştır ki; üzerine söylenecek söz kalmadığı düşüncesindeyim. İnsan beyni o denli muhteşem bir şeydir ki: duyduğunuz bir bilgelik sözü, daha önce duymadığınız bir söz ve daha önce düşünmediğiniz bir anlam taşıyor olsa bile; “Evet bu doğru, ben bunu biliyordum.” diyebiliyorsunuz. Bu çoğumuz için geçerlidir. Bilgelik sözlerinin tek bir yararı vardır: içimizde, beynimizde olan bu yaşama özgü düşünce formüllerini, ortaya çıkarmaya yarıyor.

Sorunuzun yanıtına gelince: İnsanları iyi tanıyın, her insanı fena bilip kötülemeyin, her insanı da iyi bilip övmeyin. (Mevlana)


12. Hangi ressamın eserine çok para vermek isterdiniz?

- Ben de resim yaparım. Hemen her zaman elimde bir kurşun kalem ve önümde bir kağıt bulunur. Ben istemdışı bir hareketle, karalar dururum. Çay molalarımda bile, bilgisayarımda paint programını açar, bir şeyler çizerim. Sonra da doğru çöpe giderler. Ablam ve abimin evinde, duvarlarını süsleyen bir kaç yağlıboya tablom var. Nedense yaptığım hiç bir resim elimde kalmadı. Kimseyi kıramadığımdan olsa gerek; görenin, beğenenin elinde kaldı resimlerim. Çok güzel değiller, biliyorum. Resim yapmanın nasıl bir emek gerektirdiğini, tuvale vurduğunuz her fırça darbesinin ne değişik duygular taşıdığını ve yansıttığını yaşadığım için çok daha iyi biliyorum. Sorunuzu biraz farklı yanıtlamış oldum ama; ben olsaydım bu soruyu, bu şekilde sormazdım. Çünkü bu soruya verilecek yanıtlar; söyleşinizin amacı olan, blog yazarı dostları tanımamıza pek katkısının olmayacağı düşüncesindeyim. Ne cevap verdiklerini-vereceklerini merak ediyorum.

“En sevdiğiniz ressam kimdir? Bütçenize uygun olsa, hangi eserini satın almak isterdiniz? Neden? “ şeklinde olsaydı bu soru keşke.



13. İkinci evinizin nerede olmasını arzu ederdiniz?

- “Dünyada mekan, ahirette iman.” Kültürümüze yerleşmiş özlü sözlerden biridir bu. Bizim kültürümüzden başka toplumların kültürlerinde de var mıdır acaba? Bilmiyorum. Varsa, bizde olduğu gibi hemen herkesin asıl amacı mıdır bu iki değere sahip olmak acaba? Doğumumuzdan ölümümüze kadar; her ne koşulda olursak olalım, mutlaka “başımızı sokabileceğimiz bir evimizin olması” gerektiğinin telkini ile büyüdüğümüz nasıl da belli değil mi? Anımsıyorum da, birikimlerimi altın ya da döviz olarak değerlendirmeye başladığım günlerde; “Bu şekilde devam edersem, bilmem kaç yıla kadar bir ev satın alabilirim.” diye düşünüyordum. Önce ev almalıyım diyerek, otomobili daha sonraki sıraya koymadınız mı siz de? Bütün evlerin bir odası eksiktir derler. İlk ev satılır, ikincisi kiraya verilir, üçüncüsünde de yaşanırmış. Böyle de derler. Soruda sözünü ettiğiniz “ikinci ev”den kastınızın; benim örneklememe göre dördüncü sıradaki ev oluyor bu: deniz ve ormanın iç içe olduğu bir yerde olmasını istedim. Oldu da. Olmayanlar üzülmesinler, en kısa sürede buna kavuşurlar inşallah.



14. En iyi pişirdiğiniz yemek hangisidir?

-Hemen her türlü yemeği pişirmesini bilirim. Bilmediklerimin de bir kere anlatılması yeterlidir bana. Dünyada en iyi yemek yapanlar erkekler, en çok yemek yapanlar ise kadınlardır. Yemek pişirmek mantık, uyum ve zevk işidir. Bu özelliklere sahip kadın-erkek herkesin bunu yapabileceğini düşünüyorum. Börülce... Bilir misiniz Börülce’yi? Hem tazesinin hem de kurusunun, hem yemeğini hem de salatasını yaparım. En beğendiğim ve sevdiğim yemek budur. Bir de bana yalnış anlatmışlar sanırım. Ya da ben yalnış anlamış da olabilirim. Günde üç öğün değil, öğünde üç kere yemek yerim ben. Günde 9, haftada 63, ayda 252 ve yılda 3024 kere yesem börülceyi, bıkmam inanın.



15. Şimdiye kadar gerçekleşmeyen, fakat mutlaka gerçekleştirmek istediğiniz şey nedir?

- Çok şey var. İşim gereği, (istediğim zamanda da alamadığım) en uzun süren tatilim bir haftayı geçmez benim. Onun da iki günü yolda geçer. İzin belgeme “Çağrıldığında dönmek koşulu ile...” diye atılan imza; tadını da kaçırır başlamadan daha tatilin. Yıllardır böyle olmuştur bu. Korkarım emekliliğime kadar da aynı şekilde devam edecek. Hazırlıklarımı tamamlayıp; eşim ve oğlumla birlikte yola çıktığımızda; etrafıma bakınırken bir yandan, beş gün sonra bu yoldan geri dönüşümü düşünürüm. Dinlenmek amaçlı bu tatil, daha o anda yormaya başlar beni. Ne kadar acı değil mi? Sırf bu yüzden, bazı zamanlarda tatile çıkmayı bile istemem ben. Bu yüzden; eşim ve oğlumla, kısmet olursa, hayatta olursam, emekli olduğum yılın ilk yazında, deniz ve ormanla iç içe olan yazlığımızda, sınırsız, dönüş tarihini kendim belirleyebileceğim, sıkılarak “Yeter artık, dönelim.” diyebileceğim bir tatil hayal ediyorum. Bir de; şiirlerimi topladığım bir kitapçık çıkarıp, sevdiklerime vermek mutlaka gerçekleştirmek istediğim şeylerin arasındadır. Bakalım, kısmet. Bir de Şebnem’e çikolata götürmek istiyorum. Bu kez ellerimle eline vermek, ambalajını açtığını, yediğini görmek. Göz göze gelmek istiyorum onunla. Şebnem’i merak edenler; yakın zamanda güncelerimde tanıyacaklar onu. Çok da sevecekler.



16. Bir ay süreyle kimin hayatını yaşamak isterdiniz?

- Kendi hayatımı. Ama: bütün plan ve programımızı kendimizin yaptığı; yanımda sevdiklerimle, deniz ve ormanla iç içe olan evimizde... Başkalarının hayatını yaşamak istemem hiç. Böyle bir düşünce ve isteğim, gerçekten olmadı.



17. Sevdiğiniz, övdüğünüz üç kitap ismi verebilir misiniz?

-Kırmızı ve Siyah. Henri Beyle Stendhal’ın bu romanı beni çok etkilemiştir. Bu romandan uyarlanan bir televizyon dizisini izlemek gafletinde bulunmakla; neden kitap okumanın, film izlemekten daha güzel birşey olduğunu da anlamıştım bu sayede. Romanda adı geçen “ıhlamur ağacını” öyle bir şekilde düşlemiştim ki ben, kitabı okurken; filmde gördüğüm ağaç -ıhlamur ağacı bile değildi- tam bir fiyaskoydu benim için.

Yıkanmak istemeyen çocuklar olalım. Prof. Dr. Ünsal OSKAY Direnişin, karşı koymanın bu kadar güzel anlatıldığı başka bir kitap bulamazsınız bence. Hem de bizden birisinden. Yalın, akıcı bir dil ile kaleme alınmış. Sayın Oskay’ın söyleşilerini anımsayanlar, aynı tadı bu kitapta da bulacaksınız, inanın.

Üçüncü sıraya bir kitap ismi yazmayacağım. O kadar çok güzel şeyler var ki raflarda... Bizleri, okunmayı bekleyen. Hadi onu da okurlar kendileri bulsunlar. Ne kadar zamandır yeni bir kitap almadılar acaba kendilerine?


18. TV de hangi programlara takılırsınız?

- Popüler kültür ürünleri o kadar çok sıklıkla yer alıyor ki televizyonlarda; seyredecek bir şeyler bulamamaktan yakınır bir duruma getirdi bu beni. İşimden arta kalan zamanlarımda, güncel olayların yorumlarının yapıldığı tartışma programlarını izliyorum yalnızca. Film, dizi ve belgesel programlarında yer verilen reklam kuşaklarından sonra ne ilgi kalıyor bende, ne de heyecan. Sabahları, çocukluğumdan beri çok sevdiğim çizgi filmleri kaçırmıyorum, biraz da içimdeki çocuk için. O da zaman buldukça ama, sıklıkla değil.



19. Hangi TV programlarını izlemek istemezsiniz?

- Gündüz kuşağında yayınlanan programlar çoğunlukta. İşim gereği o saatlerde televizyon izleme şansım olmadığına seviniyorum. Şu bilinen programlar var ya hani. Eline mikrofon, peşine kamera takan herkesin kendisini uzman saydıkları. Adlarını söylemeye dilimin varmadıkları. Ama televizyonlar da ayakta kalmak, para kazanmak, 4. değil, 1.kuvvet olmak için bunu yapmak zorunda hissediyorlar kendilerini. İzleniyorlar da. Bu fırsatı onlara verenler, ne zaman görevlerini anımsayacaklar, sabırla bekliyorum.


20. Beğendiğiniz kadın oyuncu kimdir?

- Zuhal OLCAY
Değişik bir yüzü, mükemmel bir oyunculuğu ve başucu şarkılarıyla; platonik aşkımdır kendisi.



21. Beğendiğiniz erkek oyuncu kimdir?

- Ayhan IŞIK.
Gerçek bir kraldı o. Hemşehrimdi. Sanat eğitimi almış olması, sinemaya adım attıktan sonra kendisini geliştirmek için; “İlim Çin’de de olsa, gidip alınız.” sözünün gereğini, Çin olmasa da Amerika’da yapmıştır.1979 yılının, sıcak bir yaz gününde; TRT Radyolarının öğle saatlerindeki bir haber bülteninde, beyin kanaması sonucu gerçekleşen ölüm haberini duyduğum zaman, billur billur dökülen gözyaşlarımla ağlamıştım ona. Ardından ağladığım ilk sevdiğim insan sanırım oydu. İkincisi de Çiğdem TALU idi. Rahmetle anıyorum.


22. Geçmiş tarihte yaşayan; sevdiğiniz, takdir ettiğiniz kişi kimdir?

- Bu sorunuzu; “Geçmiş tarihte yaşayan; en çok sevdiğiniz, en çok beğendiğiniz kişi kimdir?” şeklinde sormuş olsaydınız, işim kolaydı. O kadar çok kişi var ki... Sığdıramam buraya şimdi. Kronolojik bir sıralama yapacak olursam, önem sırası değildir bu. İlk aklıma geliverenler:

Leonardo da Vinci
Yaşama dair ne varsa; sanat ve bilim başta olmak üzere, her konuda bilgi ve beceri sahibi olan başka birisi yok mu ne.

Alexander Fleming

Tıp alanında, antibiyotik ilaçların mucidi. Ne çok insan, onun sayesinde nefes almaya devam ediyor değil mi?

Mustafa Kemal ATATÜRK

Nedenini bilmeyenlere, açıklama yapmak gereği duymuyorum.



23. Başkaları sizin hakkınızda ne söyler, nasıl bilirler sizi?

- İnsanlarla olan ilişkilerimi düzenlerken, en çok özen gösterdiğim konu “açık sözlü”lüğümdür. Sözüm senettir diyebilirim. Her hangi bir şey için, “söz” dediysem, yaparım. Yalan, ahlaksızlığın mayasıdır. Çok zorda kalmamışsam, beyaz yalan da söylemem. Kulağıma gelmeyecek olsa bile; kimsenin hakkımda olumsuz şeyler söylemesini istemem. Çok becerikli ve iyi niyetli olduğumu söylerler. Biraz tembellik var genlerimde. Bir işe başlayıncaya kadardır sıkıntı bende. Başladığım bir işi en iyi şekilde sonuçlandırdığım söylenir.



24. Hangi huyunuzu beğenmiyor veya değiştirmek istiyorsunuz?

- Adı üstünde, huy. Can çıkar, huy çıkmazmış. Beğenilsem de beğenilmesem de, ben buyum. İstesem de değiştiremem.



Sürpriz sorularım:

1. 2008 yılında yaşadığım ülkede olduğu gibi, ülkemde de geniş kapsamlı sigara içme yasağı yasallaştırılarak uygulamalar başlatıldı. Her başlangıç zordur. Bu bağlamda yeni yasa, sigara içenlerin biraz canını sıkabilir. Sayfanizdaki resminizden anladığım kadarıyla sizde bir sigara tiryakisi olarak uygulamalarda canınızı sıkan herhangi bir durumla karşılaşıyor musunuz?

C: Önce toplu taşıma araçları, sonra sinema salonları ve ardından halka açık büyük alış-veriş merkezlerindeki yasaklara alıştım. Çok zorlanıyorum ama. Yanımda içen biri olmadıkça; sigaraya bir saat ara verebilirim. 40 yaşıma girdiğim gün bırakacağım şu illeti dedim. Bıraktım da. Ama içmediğim o 93 gün boyunca, ellerimi koyacak yer bulamadım inanın. Yemek sonrası yakılan bir sigaranın, en büyük saadetlerden biri olduğunu düşünüyorum kendim için. Sonra çok yakınım olan birinin, “kendine eziyet etme” demesiyle ara verdiğim bu saadetime, yeniden döndüm. Ben sigara içmem, yerim adeta. Çok mu iyi bir şey yapıyorum? Hayır. Sigara kullanmayanlara saygı duyarım. Onlara rahatsızlık vermek niyetli de değilim. Bu uygulamalar çok kişinin canını sıkacak. En başta da benim. Buna da alışacağım. İçmeyenlerden de anlayış beklediğimi söylemezsem, çatlarım ama.



2. Ülkemiz, trafik sorunlarının üstesinden gelmek için çaba harcıyor olsa da; sistemin tam oturması için daha çok emek vermek gerekiyor. Yolda aracınızla seyir halindeyken, etrafınızda, sizi en çok sinirlendiren kural dışı davranış nedir?

C: Her şeyde olduğu gibi, bunun da üstesinden gelmek eğitime bağlı. Sonra da yatırımlara. 1966 model araçla 2008 model araç, aynı şeridi kullanırken bir yolda; bu trafikte bir düzen, bir uyumdan sözetmek olası değilidir. Sollamaya çalıştığım bir araç olduğunda; karşıdan gelenin bir Wolksvagen Kaplumbağa mı yoksa Ferrari mi olduğunu bilmek isterim ben. Yaşadığımız son bayramda gerçekleşen trafik kazalarının, öncekilere oranla oldukça azalmasının iki nedeni var. İlki; yolların kalite ve standardı, araçlarla birlikte gelişti ve yükseldi.. İkincisi ise; en düşük cezaların bir depo benzin parasına yaklaşık değerde olmasıdır. Kendimden biliyorum yani. En çok üzüldüğüm kural dışı davranış ise; bu, sadece trafik kuralı da değildir : hareket halinde olsun ya da olmasın, araç içinden dışarıya bir şeyler atılması. Bu “adap-ı muaşeret” kuralını bile uygulamaktan yoksun insanlarla aynı toplumun bireyi olmak, bu yönüyle çok utandırıyor beni.



3. Özellikle gelişmiş ülkeler küresel ısınmaya karşı geniş kapsamlı yasal önlemleri açıklıyorlar. Sizin, bu konuda uyguladığınız, kişisel herhangi bir desteğiniz var mı?

C: Önce kirlet, sonra da temizlemek için uğraş. Ben bu mantığı anlamıyorum. Bu ısınmanın sorumlusu onlar, gelişmiş ülkeler değil mi? Zaman içinde sefasını sürdükleri bu gelişmişliğin, biz neden cefasını çekiyoruz ki şimdi? Üç kuruş daha ucuza maledip, daha fazla para kazanmaya yönelik uygulamaların bedelini, neden yine biz ödüyoruz? Bir alış-veriş merkezinin kasiyerine, “ben plastik poşet değil, geri dönüşüm ürünü kese kağıdı istiyorum.” deyin bakalım, ne yanıt alacaksınız. Ekranlara çıkıp ahkam kesmekle de olmuyor bu iş. Yasal yaptırımları uygulayın, delenleri çarşaf çarşaf ilanlarla açıklayın bakalım önce. Hastanelerinde, rehin tutulmuş vatandaşlarının olduğunu duyarsa “alın karışlayacak cesaret”; aynı cesareti burada da gösterse ya. Herkes, elini taşın altına koyacak. Her şeyin marş motoru, nirengi noktası vatandaştır. Yani bizleriz. Tabiri caizse, sokaktaki vatandaş.İlk eğitim evde, sonra da iş ve arkadaş çevresinde olmalı. Kişisel çabalarla da bir yere varılır muhakkak. Eğitimin ve bilgilendirmenin genele yayılması için; iletişim araçları daha etkin ve yoğun kullanılmalı. Gecenin bir yarısında, herkesin bir yerlerinde bir şeyler uçuşurken yayına konulmuş bu programlar, hangi samimiyetin göstergesidir? Tabi gündüz kuşağı programlarında; kimin elinin, kimin cebinde olduğunu öğrenmek, topluma daha büyük yarar sağlıyor olmalı ki, bütün yatırımlar bunlara yapılıyor.

Kişisel uygulamalarım tabiiki var. Enerji ve doğal kaynakların kullanımında, tasarrufa özellikle dikkat ediyor ve uyguluyorum. Ancak; cam şişede satılmıyor, plastik şişeli diye de su ve gazlı içecek almaktan da vazgeçemem, değil mi? Sivil toplum örgütleri bu konuda kitlesel eylemler planlamalı ve yürürlüğe koymalılar.

Dünyada bir çok uygarlığın, yaşadığı ve zamanla ulaştıkları teknolojinin tartıldığı kantarın topuzunun kaçırılmasıyla yaşamlarının sıfırlanıp, yeniden başladığını düşünüyorum. Küresel koşullar normal hale gelince, yeni bir yaşam filizlenir ve bu yaşam da kendini yer bitirir yeni zaman içinde. Şu anda yaşadığımız bilmem ki kaçıncı döngüdür. Sonumuz yakın mı ne? Umutsuz bir durum söz konusu gibi görülüyor biraz. Ama mücadeleye devam. Yılmak yok.



Sevgili Mine Hanım;

Öncelikle bu söyleşi için teşekkür ederim. Sağlıklı, sevinçli günleriniz ile şimdiye kadar elde ettiğiniz başarılarınızın dahasını dileyerek; güncelerde, güzel konularla buluşmak üzere diyorum.

Saygılarımla.

Hoşça kalın.

MuDO

30 Ocak 2008 18:05 Denizli

 
Toplam blog
: 139
: 4264
Kayıt tarihi
: 27.07.06
 
 

Yurt dışında yaşıyorum. Spor, yürüyüş vb. bedensel aktiviteleri düzenli uyguluyor - vegan tarzı besl..