- Kategori
- Öykü
Anneler Günü

Perdesini kapatmadığı camdan giren güneş ışığı, kırmızı beyaz çiçeklerin serpiştirildiği nevresim takımının yastığına dağılmış sarı saçlarına vuruyor, yansıyan ışıltı odayı aydınlatıyordu. Uyurken yüzünde oluşan masumiyet, bir çocuğun annesinin koynunda yaşadığı huzurlu hale benziyordu. İçindeki çocuğun büyümesini istemediği için olsa gerek, pijama olarak çiçekli , böcekli, ayıcıklı olanları tercih ederdi. Yatağa atlayıp, koynuna giren kedisinin sıcak ve ıslak nefesiyle uyandı. Duyumsadığı keyif ve memnuniyetle mıncıkladı yusyuvarlak yüzlü, cin gibi bakan kül rengi tüy yumağını. Kedisiyle iyice oynayıp ayıldıktan sonra banyoya gidip toparlandı. Bir an once hazırlanması gerekiyordu. Annesine gidecekti. Son beş aydır, iki haftada bir annesini ziyaret ediyordu ama bugün özeldi. Bugün Anneler Günü’ydü. Gül kokulu, pamuk yüzlü, fedakar annesinin günü. Annesini düşününce duygulandı. Hareketlerine hız katarak hazırlanmaya başladı. Siyah pantolon ve koyu mavi bir trikoda karar kılmıştı. Annesi süslenmediği, makyaj yapmadığı için kendisine kızacaktı gene ama, içinden başka türlüsü gelmiyordu. Mutfağa gitti. Cam su ısıtıcısının düğmesine bastı. Çok seviyordu su kabarcıklarının kaynarken, alttan üste doğru çıkmaya başlamasını. İnsanın dipten yukarı çıkmak için yanması gerektiğini düşündürüyordu ona. Umut veriyordu. Umut etmeye ihtiyacı vardı. Yanıyordu. Tüm hücreleriyle, tüm varlığıyla yanıyordu. Ateşi hissediyordu midesinde, boğazında, şakaklarında. Yukarı çıkmak istiyordu artık, merdivensiz kalmıştı kör kuyularda, kaynayıp çıkmak istiyordu.
Kenarları gümüş işlemeli saatine baktı, öğlen olmak üzereydi. Annesini daha fazla bekletmek istemediği için kahve içmekten vazgeçti, ısıtıcının düğmesine basıp kapattı ve aceleyle evden çıktı.
Çirkin beton yapıların arasından, verdikleri özgürlük savaşını kazanmışçasına mağrur duran güllerle dolu yoldan otobüs durağına yürürken yol kenarında durup, Anneler Günü dolayısıyla her yeri mesken tutmuş sokak çiçekcilerinden bir demet karanfil aldı. Annesi en çok karanfilleri severdi.
Otobüs gelip de kalabalığı yararak içeri girmeyi başardığında kendisi gibi çiçek taşıyan başka insanlar da olduğunu görünce güldü. “Çiçekli insanlar topluluğu” diye mırıldandı içinden. Yürümeyi pek sevmiyordu. Annesinin evinin önünde durak vardı ne mutlu ki. Otobüs durağa yaklaşınca içini bir heyecan kapladı. Bir titreme gelip geçti dizlerinden. Durakta indi. Az bir mesafe vardı, ciğerlerine derin, yakıcı nefesler doldurarak yürüdü. Annesinin yanına ulaştı, eğildi, karanfilleri bıraktı. “Canım annem , bak ben geldim, Anneler Günü’n kutlu olsun gül kokulum” dedi. Gözyaşları annesinin toprağını sularken, rüzgar sarı saçlarını okşuyordu annesinin çocukluğunda onu uyuturken yaptığı gibi.