- Kategori
- Deneme
Annem
Günlerim nasıl geçiyor diye düşünmeliyim belki arada sırada, ama aklıma nedense hep kötü şeyler geliyor önce. O kötü şeylerde belki takılıp kalıyorum sonra ve geçen günlerin asıl önemli olaylarını hiç düşünemeden zaman geçiyor. Aslında işte böyle geçiyor günlerim, daha fazlası yok hala. Ya da öylesine çok şey var ki bazen ben onların arasında kayboluyorumdur. Oysa daha fazla diye yakınanda ben değimliyim? Hep huzur isterim, nedir huzur diye sorsalar cevap veremem elbet.
Kim verebilir ki cevabını bu sorunun? Hikâyeler anlatırlar, masaldır çoğu bunların, ama anlatırlar. Bazen o masallara öylesine inanırım ki bende masal olmak isterim, birileri benim hikâyemi okusun diye mi bilmem. Birileri arasında bende olur muydum ki de masal olmak isterdim derim, cevabı bilmem işte. Kimileri sıkıntılarını çok bilmeye bağlıyor bazen, şu dert bu dert başlarına gelince o dertler özel insanlarda olur diyorlar. Dertler özeldir beklide, derdin olduğu insanda özel demek, ne saçma.
Ben özel değilim şükürler olsun. Dertlerim özeldir tamam bazen, ama ben özel olamam bilirim. Annem özeldir mesela, ama ben değilim. Annem dertleri olduğu için özel değildir, oysa buna göre de baksak özel olurdu elbet. Geçen yıllarımda anneme sarılmalarım ne az, oysa onun için özelimdir belki şu hayatta bir tek. Konuşmalarımı masal anlatıyorsun gibi geliyor, dedi annem dün akşam gülümseyerek. Huzur dedim bak galiba bu an. Bulaşık yıkamam gerek, işlerim var, diye acele ediyordu, ama ben bak bilmem kaç kere bulaşık yıkadın, ama şöyle oturup konuşamadık hiç, dedim.
Ölmekten bahsederken annem ne güzeldi, sanki hiç ölmeyecek gibi inanmak isterim. Oda şaşırır bazen şu hayata, doğuyoruz, çalışıyoruz, çocuklarımız oluyor ve sonra ölüyoruz. Öteki tarafta hiç ölmeyecekmişiz deyince, ölüp de geri gelen ve söyleyen var mı, diye şaşkınca ve ürkerek baktı biraz. Sonra belki günaha girdiğini düşünerek, evet ölmek var, dedi…
Gene hikâye sanırım, ya da gerçek, ölümcül bir hastalığı var herkesin diyordu ya… Öleceğimize göre demek ölümcül bir hastalığımız var hepimizin, kaçarı var mı bunun? Ölenleri düşünüyorum bazen dedemi, birkaç arkadaşımı… Sağken saçları beyazlayan arkadaşıma deyince bunu, sıkıntılı ve mağrur bir gülümsemeyle baktığını hatırlıyorum. Sanki benim beyaz olmayan saçlarıma bakıp, hiç bir şey yapmamamın kanıtıymış gibi bu. Her yaz bir sonraki sene beni belki bir daha göremezsin diyen dedemi, böyle demediği tek seneden sonra hiç göremediğim halini hatırlıyorum. Bıkkınlıkla odasına gelen, bağlamada unuttuğum şimdi, ama o eskiden çalabildiğim bir iki notayı öğreteni hatırlamamak kolay değil.
İşte yine her şeyin basitliği ve oyun olduğuna gelmemek, görmemek mümkün mü? Daha ne çok saklanamayacak şey varda insan kendinden saklamaya çalışıyor çaresizce. Çaresiz insan işte böyle demek yenilgiyi kabul etmek… Oysa ben değil miydim umutsuzluğun şu gücü diyen. Yok, bende atıyorum ve bazen oyuna kaptırıyorum kendimi. Kaptırmamak mümkün değil gibi belki, ya da değil ne bileyim. Sayısal rekora gidiyormuş ya, bu akşam evde herkesten numaralar söylemesini istedim ve yazdım. Oyun bu kadar basit değil belki, ama ne önemi var, birkaç dakika kaçtım işte kendimden. Annemse bazen korkar ölümden ve geri gelip anlatan mı var der, çaresizce. Öteki tarafta ölmek yokmuş derim bende ve eklerim, ölmeden hep yaşayıp çekilmez şu hayat.