23 Nisan '11
- Kategori
- Deneme
Anneme mektup

ANNEM VE BEN
Bir el yapar bin el bozar
Gün açılır gölge uzar
Önü kundak sonu mezar
Her yarış ecele doğru
BENİ DİNLER MİSİN ANNE
[22/07/2002]
Yıllar yıllar öncelerdi bizler çocuktuk
Beni evlatlık verdiğiniz yıllardan sonralardı
Sol koltuk altımda yara çıkmışta geri almışsın.
Uçan kuşu gelen taş sandığımız,
Açlıktan sefaletten değil,
Gölgemizden korktuğumuz
Zeki'nin Gabaş dayının fidanlarını çiğnediği için
Babamın beni dövdüğü ,
Herkesin dayısının emmisinin,
Teyzesinin halasının olduğu
Bizim kisemizin olmadığı
Karakülef dedemin Esme'ye çalınan Esecenin
Kemanı bırakıp zurna çalmaya başladığı
Hasan Alının gocananın kapısında bedelliğe geldiği
Döndülünün fidanların otunu ayıkladığı zamanlar
Ayıklarken arada bir kalkıp harmandalı oynadığı
Sen yokken bizi koruyup kolladığı yıllar.
Yumuk yumuk gözleriyle bakışını
Akşam olunca kapıya yakın bir yerde kıvrılıp yatışını
Sabah erkenden kalkıp sığırların bokunu atışını
Birisi kızdırdığı zaman bohçasını alıp gidişini..
Kendi kendine bıdırdanışını.
Duygularıyla dertleşirmiydi ne?
O na derdini, ne soran oldu, ne dinleyen biri vardı
Konuşsa neler anlatırdı kimbilir.
İrmene'den gençlerin Pıynarlıbelen'e çıraklığa geldiği
Hasan Paşanın öldürdüğü kuşu bana verdiği
Kuşa mezar yapıp gömdüğüm
Gediğin ardında kuşluk vakti koyun güttüğüm
Ayağımıza taş değince kanayan tırnaklarımıza
Kanı dursun diye toz döktüğüm
Yıllar
Tat İrbem'in sarı Fatma'yı kaçırdığı
Turcilli'nin Hüsne'sinin koyun güderken beni azdırıp
Berduş'la kocaya kaçtığı,
Çetilerin arasında mis kokulu deli nergislerin açtığı
Yağmurlu bir günde Murat'la ikimizi eve kilitleyip
Ak kuyuya suya gittiğin, benim merdivenden düştüğüm
Sol kaşımın üstünün yarıldığı
Hoşhoş adındaki köpeğimizi gediğin ardında araba çarptığı
Yokslluktan çaresizlikten insanların birbirlerine
Daha sıkı sarıldığı Dürüstlüğün geçerli olduğu
Don kaznın gölün ardına kurulduğu, ortaklaşa kül kestirildiği
Sarıcın başında iplerin aynı kazanda boyandığı
Koca tomrukları tez'e bağlarken
Kadının erkeğine omuz verdiği
Karadimiden dikilen bir kat don fıstanın
Yunup üstümde kurur diye hemen giyildiği
Sadece Kurbanbayramlarında et yenildiği
Dağlarda kaçak tahta biçildiği
Ağaç yonarken balta sesi duyulmasın diye
Gün dikiminin sıcak saatlarının seçildiği,
Oniki tahtanın bir urup darıya değişildiği
Fakirin halbırının sık, eleğinin seyrek olduğu
Arpa ekmeğinden dişlerimizin dibine batan kılçıkların
Canımızı acıttığı,
Cılız öküzlerimizin sabanı çekemeyip yattığı,
Yalın ayak yaşarken ayağımıza armıt dikeni battığı
Kırağıdan üşüyen ayaklarımızı ısıtmak için
Sığırların ardından koştuğumuz
Sığırlar sıçınca sıcak taze boka bastığımız,
Tavuklar hastalanırsa tavuk eti yediğimiz
Kaklıklardan, sığır izlerinden domuzların yıkandığı
Tilkilerin su içtiği çukurlardan sular içtiğimiz,
Hayıtların arasında, dere yataklarında
Tere körmen gazayağı bulursak çiğ çiğ yediğimiz
Hacı Hasan'ın deli armıtları bile elletmediği
Kısacası taşı atıp başımızı altına tuttuğumuz
Açlıktan öteki derterimizi unuttuğumuz
Millet bisküi lokum yerken bizim yutkunduğumuz
Bir hırka bir lokma yaşatıldığımız.
Cırıklarımızı yemesin diye kargaları taşa tuttuğumuz
Her Cuma akşamı Karahasan'ın yıkık evinin
Yıkık bacasında baykuşun başında dolaşan
Serçe kuşlarına acıdığımız
Yıllar,
Goca çamın kovuğuna gök kargaların yuva yaptığı
Hacı edemin okuldan kaçtığı
Yıllar,
Hasan bağına giderken
Çiğ susam yediğim, osuruyor sanıpda sıçtığım,
Yazlık dimi pantolnumu cebimdeki yumurtayı kırmadan
Varvıl çayında yıkadığın
Sakızlık dallarında salladığımız,
Derede su pınarı bulduğumuz
Hasanbağında odun kestiğimiz,
Tombinilerle komşuluk yaptığımız,
Ayağı kırılan deveyi karşı tarafta kestikleri
Netife'nin kendini astığı,
Güz çiçeklerinin köy yolunun içinde açtığı
Kızımızınn bokunu yediği
Gıcı ebe ile ebemin dalak kestiği,
Molla Amad'ın tünek pıynarından palıt topladığımız
Kestane yerine pıynar palıdı közleyip yediğimiz,
Sabahleyin erkenden adaçayı kaynatıp içtiğimiz
Yağmurlarda çuvaldan börkenek yapıp başımıza giydiğimiz
Ana ben acıktım diye ağlayarak ekmek beklerken
Uyuyup kaldığımız,
Yıllar.
Hani acıkınca ekin otu yediğimiz,
İki tane kara kuzumuzu çakalların yediği
Senin dayak yeyip dedemin evine kaçtığında
Rüzgar uğultusunu senin ağıdın sanıpta,
Orta tarlaya koştuğumuz
Goca ananın kurbanında iki kaşıkla keşkek yediğim
Tütün çapalarken edemin gözüne taş sıçradığı
Paskal dedenin kürküt çiğnediği,
Veli ustanın Kör Alı ile Garagızı kaçırdığı
Alibarıtın Milas'a göç ettiği
Balcı Hasan'ın develerine çeti yedirdiği
Azığımızdaki zeytini alıp çökeliğini bize verdiği
Babamın akıllının düğününde gözlüğü takıp
Benden gözel varmı dediği
Tusbalının işicin Kallem ocağına dediği
Müsahip olduğunuzda Hacı Hasan'ın mağazasının yandığı
Ebemin hepimizi Hacı sandığı
Kızı kovalayan horozu babamın tahrayla kestiği
Gökke ebeyle ebemin "üç giderde beş ardıma bakarım" diye
türkü söylediği
Koca Velinin Çamlıyurda çadırını kurduğu
Tilibenin bizim çardakta sabaha kadar oturduğu
Kara paklayı dişiyle kütür kütür kırıp yediği
Gadın Eşen'nin yemeyip attığı
İçi karamıktan kararmış kuru inciri alıp yediğim
Bozkurt ebeyle dağlarda keçi güttüğüm
Kıvrık dudağı kırılmış el kadar çanağımızla
Okula giderken azık götürdüğümüz seneler
Yemek zamanında cami meydanındaki
Kalas yığınlarının arasında yerdik yemeğimizi
Azığımızdan utandığımızdan değildi saklanmamız
Arkadaşlar dalga geçerlerdi de sıkılırdık.
Okula götürdüğümüz kaynamış otlarla
Köşkelikten toplayıp kırdığımız üç günlük
Yarı olmuş yarı acı çekişleme zeytinle
Üzerinde yarım bazlama esmer arpa ekmeğimizle
Bulursak yağsız kuru çökelikle karacaotlu
Kalaycılara özenip kıçımızı bir o yana bir bu yana sallayarak,
Kumalanında kumla ovduğumuz dudağı kırık
Kırmızısı çıkmış bakır çanağımızda
Doyururduk karnımızı,
Artık ben acıkmıyorum anne
Ne güzeldi o günlerimiz yarı aç geçen
Ne güzel insanlarımız vardı gelip geçen
Göçmen kuşlar misali konup göçen.
Ne güzeldi kavgalarımız, sevdalarımız.
Açtık açıktık ama başımız dik dururduk
Sarnıçlardan kurbağalı sular içtiğimiz
Hartlap dalı kırmaya gittiğinde
Asar dağından geri getirdiğin azığınla
Otlu ekmekle karnımızı doyurduğumuz günler....
Deve tabanından çalkama börek yapardın
Deve tabanının engüzelini orta tarlada bulurduk
Çalkama yağsız börekle üstüne sarnıç suyu
Karınlarımızı doyururduk
Deve tabanına buralarda çaltı dikeni diyorlar, yemiyorlar.
Kumlarını zorla arıttığımız gelinalıya gelincik
Gelinalı böreği, innelik kavurması yapamıyorlar şimdi
Kömeç kavurması, Arpa ekmeği bile yok.
Ben hiç anlamıyorum anne
Hani ağaç bir kaşığın vardı hatırlarmısın
Ben ot toplardım, herkes gölde yurdu otunu
Ben sarnıçta yurdum, köklerini kesip yapraklarını sıyırarak
Arpa unundan un çorbası yapardın da sen
Yağ koyardın yemeğe o kaşığı ölçü yaparak
Ben acıktım mı bilmiyorum anne
Hatırlarmısın hasta olmuştunda sen
Verem demişlerdi hastalığına
Hani Hacasan'dan iki günde zorla almıştı
Elli lirayı babam
Götürüp Muğla hastahanesine yatırmıştı seni
Milasa kadar gittiğiniz hocaoğlunun otobüsüyle
Milas'tan gönderdiğiniz has unu ilk görmüştük
Kaşıkla yemiştikte boğazımıza durmuştu un
Çiççilinin incirliği vardı Gıbıl'ın sarıncının yanında
Birde Çoban yatağında vardı gocakelle kızının
Oraya sürerdik keçileri incir yemeye
Mustafacığın incirliği vardı pürenlikte
Dudaklarımız çatlardıda ham incir yemekten
Gül yağı aradık sürmeye
Armutlar vardı daha çiçekken yediğimiz
Böyle aç karınlarımızı doyururduk
Ama ben hiç doymazdım ki anne.
Gediğin ardında çavdarımız vardı hatırlarmısın
Biçmiştikte kurumasını beklemeden tokmaklamıştık
Delicesi çoktu, bir dağarcık öğütmüşte ekmek yapmıştık
Başımız pırnanmıştı, çatal görmüştü gözlerimiz
Deliceli ekmekten olmuştur demiştik
Keçi gütmekten geldiğimde eniklerin tepidini yemiştim
Tepit olduğunu bilmeden doyurmuştum karnımı
Bıcıdanın delileri derdin bize, Çok gülmüştük.
Ben doyduğumu bilmiyorum anne
Babam yüzlü baltasıyla çok güzel tekne yapardı.
Yastıağaç. Evreğeç yapardı
Çıra hazırlardık gece yarısı çıkardık yola
Ormancıya yakalanma korkusuyla
Bahçeyakası'na Çömlekçi'ye Bitez'e Müsgebi'ye götürürdük
Sebzeyle meyveyle değişirdik.
Çoğu insanlar yemediklerini verirlerdi
Hiç unutmam bitezde hayvanlara verileceklerin içinden sebze
Atılacak mandalınlerin içinden meyve seçmiştin.
Evin kızı vardı adı Servet'ti Bitez Yalısındaydı bahçeleri
Miço bile gitmişti bir keresinde bizimle.
Koca bir kazanımız vardı bilirsin
bir yazda üç kez bulgur kaynattığımız
Şekerle yendiğinde lezzetli olduğunu duyardık
Yaş bulgurun
Ama bizim şekerimiz pek bulunmazdıda tuz koyardık
Domateslerimiz ilk bizim kızarırdı tarlalarda
Tütün arıklarının içindeki beppe domateslerimizde olurdu
Yarım bazlama buğday arpa krışımı undan ekmeğimiz
Bulgur çekerdik dğirmen taşında,
bana çektiridin un etmiyorum diye,
Katığımız yeni kızarmış domateslerle pişen bulgur aşımız.
Ekmek katığı edin derdin bize sokumla yeyin
Kırık bir tesdi dibi ceremiz vardı turşu kurduğumuz
Biberi iki günde biterdide suyunu aşın üstüne döker yerdik
Sen çiy bamya yemiştin birgün tuza basarak
Ekmek azdıda siz yeyin demiştin
Ben bulgur aşını hala sokumla yerim anne...
Nerde bir bamya görsem çiy çiy tadına bakarım.
Bayramlarda un çuvalından gömlek dikmiştin bize
Birde vişne rengi boyamıştın havaya uçmuştum sevinçten
Ayağımızda donumuz yoktu, ayakta pabucumuz.
Çatal çam dallarından deve yapardık smıra çekerdik
Çam kabuklarından tekerlek, tıntırdan kasa, araba yapardık.
Çakımız yoktu, eski bir demirkaşık sapını iyeleyip bıçak yapmıştık.
Deli armıt toplardık güz ayları geldiğinde
Çakallardan önce koşardık ağaçların dibine
Orak armutlarında kargalar ortak olurdu yiyceğimize
İncir ağaçlarımız vardı incirleri güzel olmazdı
Biz yerdik yine de, hiç unutmam birgün
İnek sularken gölde akşam vakti
Boklasan'ın sepetinde aydın inciri görmüştüm.
Üstünde sıksarı üzüm salkımları vardı sepette
Hala gözümün önündedir. Bir tane bile vermemişti
Süsyolunun kenarındaki deli armutları aşılardı
Karayolcular, biz armutları sahiplenirdik
Okulda dağıtılan hollanda peyniri tereyağı
Tadı hala damağımdadır. Kimseler beğenmemişti Köyde de
Akıllı çoğunu bize vermişti.
Hastalığın zamanlarında portakal almıştı sana babam
Hani içini bize yedirdiğin, kendin kabuğunun içini dişlediğin.
Onları hiç unutmadım anne.
Küçük küçük kelekler karpuzlar olurdu
Onlarla doyururduk karnımızı
Ben o günlerimi geri istiyorum
Ben aç yattığımız günleri istiyorum
Hani ilk balığı Hasan Nohut getirmişti bizim eve
Yahni yapmıştın onu sen yastıağacın üstünde doğrayıp
Hiç onun tadını unutmadım
Ama ben balığı değil, arpa ekmeğimi
Kurtlu kara pakla yemeğimi,
Deliceli çavdardan yaptığımız ekmeği
Arıkların içindeki beppe domateslerimizi
Tuza banıp karnımızı doyurduğumuz bamyalarımızı
Yarısını kirpi yemiş keleklerimizi, karga artığı karpuzları
Ağaç biçmeye giderken su götürdüğümüz kırık su bardağını
Kıl yem torbasının içindeki kara hayıt ipini.
Sarı yoz ineğimizden sağdığın bir kanavız sütü,
İlkip ilkip çıkardığın inek yağını,
Hoyrat'dan topladığın soğanakla yaptığın ekmeği,
Çırayla değişip geldiğin çürük mandalinleri, sebzeleri
Çömlekçiden getirdiğin Mınni adlı köpeğimizi,
Başında döğüştüğümüz lahana köklerini İstiyorum.
Ben acıktım anne
Eski ekin otları buralarda yetişmiyor
Ben o ekin otlarımı istiyorum.
Hasan bağında bokunu yiyen kardeşimin avazını
Unumuzun çalınmasını, babamın tominiyi sıkıştırmasını
Sakızlık dallarında sallanmayı istiyorum
Eşekleme zeytinin başında Tuna nehri akmam diyor
Diye türkü söyleyen kardeşimin türküsünü
Dinlemek istiyorum.
Hatırlarmısın anne
Hacasanın tarlasında dikerdik tütünü ortak,
Kendi tarlamız boş dururdu
Mağazada sıcakta düzerdik tütünü halbır gürültüsü ile
Hacıhasan osurudu korkudan gülemezdik.
O tarlaları bölüşemedik mi? anne.
Gediğin ardında tütün dikiyorduk ben çok küçüktüm ama
Kır beygirin semer çulunun altına saklanmıştık yağmurdan,
Arık çapamızı götürmüştü sel oradan hatırlıyorum.
Çetileri kazardık daha kıçımızda don yoktu
Koyun keçi güderdik. Söbe göllerde çimmek isterdik
Sen bizi yalnız bırakmazdın suya yılan olur diye
O aylarda nasıl üşümezdikki bilmem anne.
Etirim gölüne keçi sulamaya giderdik incirlerde kalırdı gözümüz.
Garakel o saatlarda dikilirdi yolun kenarına incir yemesinler diye.
Hayıtların arasına dururdu. Birkaç sene önce Köklük'den geçtim
Sanki Garakel oradaydı ama o güzelim incir ağaçları yere yatmış
Bahçenin etrafındaki dikenli tellerden eser kalmamış.
Boklasanın incirliğide veren olmuş satmışlar galiba
Bana bir gök incir vermemişti gölün başında ya,
Belki o yüzden oldu. Belki o yüzden sahip çıkamadılar.
Büyüklerimizden birinin dediği gibi:
“Mal sahibi mülk sahibi, Hani bunun ilk sahibi
Malda yalan mülk de yalan, Al birazda sen oyalan”
Boş ver anne elin vermediğini, elimizdekilerle yetindik her zaman
Zamanca hasundan ekmek yapardı verirdi bize ama sen almayın derdin
Arpa ekmeği istedim hasta olduğumda hiç kimse yapıp vermedi
Keşke o günlerdekilerden biraz saklasaydım diye geçirdim içimden
Bulgurları özledim anne. Bulgurda vereceklerdi olmadı herhalde.
Beş sene oldu hala gelecek bulgurum.
Mullamat dede verirdi incir, duvarın dibine saklanıp istediğimizde
Onun bahçesine ne oldu .
Kara dut vardı boklasanın evinin önünde
Goca sultan nene yediridi arasıra da karnımız doyardı dutla.
Mullamadın da vardı, onun başına çıkamazdık.
Belgesellerde maymunları görüyorum da ağaçların başında,
Aklıma dut yeyişimiz geliyor.
Orak biçerdik bilirmisin enel tutarak,
Parmaklarda ellikler ellerimizde orak.
Harmandalı çaldıralım derdik elliklere
Dipten biçin derdin bize, samanı çok olsun.
Yığınların altını toplardık, yığınlar çekilirken
Tam gaba etimden guyruklu sokmuştu
Katibin yanına gittikte okumuştu aşır günde.
Hürü ebenin inciri vardı onun yanında
Okumakla nasıl geçtiyse hala merak ederim
Babalığım vardı Hasan çavış babamın emmioğlu
Deli hacının torunlarından
İncekara diye bir öküzü vardı hatırlarmısın
Onunla sığır güderdik Kum sarıcının başında
Harmanyerlerinde
Saman tozlarını yedirirdik hayvanlara
Çam dalından ağızlık yapardı
Babalığım hürü ebe dürbünle bakıyor derdi
Hürü ebe mezarlığın yanındaki evden akşamüstüleri köye
Harmanyerine doğru elini gölgelik yapar bakardı.
Gocaana yasılarak incirlikden gelirdi, birgün babalığım;
Koş göldeki kuşları ürküt demişti avcı geliyor diye.
Güllü ebeyi unutmadın değilmi anne hani eşeği ilk anırdığında
Malkalkımı geliyor derdik ikincide malları anızlara sürerdik.
Eşeğiyle beraber çobanlık arkadaşımızdı.
Hadi yemek yiyelim dediğimizde yensiz yensiz derdi
Yenimiz var derdikde gülerdi.
Çok güzel bir neneydi Güllü ebe.
Gıdı ebe vardı, Gıdıman ebe, Döndü ebe,
Gorgor geldi aklıma dün, seninle kavga ederdi zaman zaman
Tatoğlan yelaldı, Paskal dede sırtımdaki testiyi kırmıştı
Sapan taşıyla tavuk kovalarken.
Sarıçtan su doldurur gelirdim akşamüstüleri
Bu yüzden sakaya çıkmıştı adım. Mollaamat dede derdi.
Selim gorgora sen cingen doğurdun diye bağırmıştı,
Zülüflü derdin Paskalın Hüsneye kavga ederken.
Akraba olduğunuz halde beddua ederdiniz birbirinize
Karnın dolu olsun kucağın boş kalsın ırapbım diye.
Çıttımın öküzlere arapali diye bağırışını duyardık sabah erken
Çift sürerdi Garakel'in orda Yağhane çulu yatağımızda yatarken
Üstümüze ehrem örterdik
Altımızda yağhane çulu kıldan
Nasıl üşümezdik bilirmisin anne? Sidik kokulu yatağumızda
Birbirimize sokulurduk o zamanlar
Şimdi ayrı mı düştük anne.
Şimdi kadınlarımızın koynunda ısınıyoruz.
Ama mis gibi kokan sidik kokusundan yoksun.
Sıcaktan yanardık yaz günleri tütün düzerken
Yalım eserdide, çullarımız vardı saman çektiğimiz,
Çul gererdin sen yalım esen tarafa
Kıl çulun serin tuttuğunu senden öğrenmiştik
Döndülü Gocakelle'nin sarıcından su getirmişti,
Saklıca Gocakelle'ler görmeden.
O sarıcın suyu daha duruydu. Bilirsin.
Varvıl'a ota gitmiştik seninle
Gergerler demiştin sen Tarla sahibine.
Koltuğunda bir sopa başında kirli kasketiyle
Uzun boylu bir herif gelip boş tarladan kovmuştu bizi.
Topladığımız otları bile döktürmüştü o kirli herif.
Dönüşte uşurma aramıştık dere yataklarında
Diz ağrılarına iyi gelir diye sızı otu da toplamıştık.
Sızı otlarının kokusu hala burnumdadır.
Ben o yerler nerelerdi şimdi bilmiyorum anne.
Koyunlarımız oldu zamanla, yapağılarını eğirir
Kilim dokurdun, halı dokumaya başladın sonra
Yapağıları gırkarken babam derilerini keserdi kuzuların
Üzülürdük. Beceremeyince vururdu hayvancıklara.
Güz geldimi İskele'ye koyunları çimdirmeye giderdik.
Tütünler biterdi uçlarıda gelişsin diye bıraktığımız günler.
Akşamdan gittikmi sanki uçardık sevinçten,
Ama genelde sabahayakın çıkardık yola.
Karanlıkta sürerdik koyunları, çaylakların yurdunun yanından
Şeytan ot yağladı derdik, çakal boklarının kokusunu alınca
İskelede karşıdan karşıya yüzerdik sen aferim derdin bize
Güya deniz günahlarımızı, üzerimizdeki tılasımları alırdı.
Kırk defa batar çıkardık denize kırklanırdık.
Akşamüstü sürerdik koyunları asara doğru
Gönlümüz iskelede, deniz hevesimiz bir sene sonraya kalırdı
Yeğce elması toplardık yollarda, beygirlere gırtıl toplardık.
Öylece geçti çocukluklarımız.
Tütün tarlalarında, baharda ekinlerin içinde,
Yazın harman yerlerinde harman bekleyerek.
Sapan taşlarıyla tavşan kovardık tütünlerin içinden,
Kıl iplerden örerdik sapanın kollarını iyi şaklardı.
Ne yapsak tavşan gene yapacağını yapardı.
Çizgi filimlere bakarken hep o günleri hatırlarım
Baksbani gibi tavşan, gelir yanımızdaki tütünleri kırpardı.
Ekinleri beklerdik domuzlar yemesin diye
Kaldırımlar kurardık ekinlerin içine,
Fidan kepengi dayardık üstümüze,
Çiğ yağardı yataklarımıza, fena kokardı örtülerimiz.
Domuz gelir başucumuzdaki ekinleri yerdi.
Samanyolu yıldızlarının hikayesini senden dinlemiştik,
kaldırımlarda yatarken,
Saman çekerlermişte develerinden dökülen samanlar yol olmuş.
Kutup yıldızını göremezdik ama sen taaaa bak derdin
Yedi kardaşları, ülkerleri, çobanyıldızını sen göstermiştin
Geceleri yaz aylarında koyun güderdik,
Çoban yıldızı batınca koyunları ağıla sürerdik.
Keman çalardı Esece, Turcilli şarkı söylerdi.
Teneke kutuya hörekeden sap yapıp keman yapmıştım
Jandarmalar tel direklerini tamir edince kablo atarlardı
Onun tellerini gererdim.
Ali Sayım kabak kemane çalardı gediğin ardında, koyun güderken.
Hala bir kabak kemane yapamadım hevesim kaldı
Topcunun perdesiz bağlaması vardı almıştık emaneten
O tellerden takmıştım telleri yoktuda.
Tam ben tellerini tamamlayınca almışlardı bağlamayı geriye
çok üzülmüştüm. Şimdi ben oğluma üç tane bağlama aldım.
Çalamıyorum ama hevesimi aldım sayılır.
Sol kolumun dirseğine vurduğun çın çın alamayı hatırlarmısın anne.
Hani inekleri çevirmedim diye.
Oysa biz babamın dayaklarını hep beraber yerdik.
Sen dedemin evine kaçardın da biz perişan olurduk.
Hacı seni almaya gelirken beygirden düşmüştü,
Sol kolu kırılmıştı, yılık dururdu kolu.
Birgün eşekle gelmiştik seni almaya Murat'la ikimiz.
Murat zurnacı olmuştu ben davulcu,
Vıççı gelin geliyor diye bağırmıştık
Hoyrattan tekke yoluna inince. Sen kızmıştın
Hani ekin otu yemeye gittiğimiz zamanlardı.
Ebemin elinden ekmek de yemezdik.
Kendi soğanlarımızın yapraklarını bile yedirmemişti
Sen gittiğin zamanların birinde de denekle kovmuştu bizi.
Hatta koluma vurmuştu da ağlıyordum.
Kızı doğurmaya gitmiştin Muğla'ya dayağı yedik
Tam sende köyyolunun başında arabadan inmiştin.
Koşmuştuk karşından ağlayarak Murat'la ikimiz.
Ali Barıt'ın da kızı olmuştu, seni evin yakınından geçirmemişlerdi
Kırk basmasın diye. Batı taraftan geçmiştin evimize.
Kız bebeğimize çok sevinmiştik,
Adını seni doğurtan ebenin koyduğunu söylemiştin.
Kendi adını koyduğunu: Müzeyyen
Fatma dedilerdi kimisi Fatmaaz ebenin adıymış.
Arabın oğlu okula yazmaya gelince gidip kendi yazılmıştı
Ne oldu da böyle oldu.
Yinede seviyorum aç kaldığım günleri.