Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Haziran '10

 
Kategori
Bebek - Çocuk
 

Annenin 'hayır' dediğine, baba 'evet' derse...

Annenin 'hayır' dediğine, baba 'evet' derse...
 

Ne mi olur? Çocuk babaya oynamaya başlar. Nasıl olsa babasından yüz bulacağından, annenin dedikleri bir kulaktan bile girmez, havaya saçılır sözler, teğet geçer.

Tamam Koray henüz bu seviyede değil yaşı(!) itibariyle ama bizim çekirdek ailede bir kaç seneye kalmaz yaşanacakların özetiydi tasvir ettiğimyukarıda. Babada bu ışığı gördüm ben. 2 yaş sendromu olarak adlandırılmış kötü günler yaklaştıkça Koray'ın da olur olmadık inatlaşmalarına maruz kalıyoruz artık. Ben de kesin, emin ve tek kelimelik cevaplar şeklinde konuyu kapatıyorum. Ya babamız? Dudağı bükük zavallı oğluna sarılıp, bana da dönüp 'ama annesi izin ver, yok öyle deme, bırak oynasın, boşver seyretsin, uykusu yok heralde' demiyor mu... bu anlamlı ve yapıcı çıkışlarıyla beni benden alıyor. İyi de ebeveynlik takım çalışması değil midir? Çocuğun dengeli bir ortamda büyümesi gerekmiyor mu? Biri hep kötü, diğeri hep iyi mi olacak? Anne boşuna mı 'hayır' diyor? Baba, annesinden red cevabı alan bebeğini kucağına alıp da avutmaya kalkarsa o çocuk 'annem acaba beni sevmiyor mu?' diye düşünmez mi? En azından annesine karşı güveni azıcık da olsa sarsılmaz mı?


Ben oğlumun rahat, kendine güvenen, mutlu ve yumuşak bir çocuk olması için uğraşıyorum. İnatlaşarak, ağlayarak, kendini yerden yere atan, annesine omuz silkip babasından medet uman şımarık bir genç olmaması için bu kadar okuyup, araştırıyorum. Ben oğlumu bu dünyadaki her şeyden çok seviyorum ve onun gözlerinden akan bir damla yaş benim canımın yanmasına sebep oluyor. Her ne kadar bunu anne olmayanlar anlamasa da, bilmese de...


Bizim evde işler tam tersiydi. Annemden bir şey isterim 'babana sor' der. Babaya giderim emin şekilde. Babasının kızıyım ya kesin kopartırım izin. Şok: 'annene sor'. Hoppalaaa... Telepati mi var aralarında??? Cep telefonu da yok ki o zamanlar, mesajlaşsınlar ben ulaşana kadar. Takım ruhu işte. Konunun önemi yok. Ya da izin verilir mi verilmez bir istek mi olduğunun. Önemli olan çocuklar karşısında birbirini tamamlayan anne-baba profili çizmek. Sıkıysa geç bu engeli. Arkadaşlarımın çoğu, anneleriyle iş birliği yapıp babaya hissettirmeden isteklerini elde ederlerdi. Zaman zaman 'neden bizim evde bu işlemiyor?' diye hayıflandığım çok olmuştur. Sonradan anladım ki bu çocuğu babaya karşı daha da uzaklaştırıyor. Anne de anne olmaktan çıkıp sırdaş, kanka oluyor. Oysa 12-13 yaşında bir kız çocuğunun ihtiyacı olan, ona yol gösterecek, doğruyu yanlışı anlatacak, onu zorlayacak bir anne. Yoksa kankadan bol ne var???

Koray'ın doktoru Deniz hanım, uyku konusundaki disiplinimi tebrik ettiği bir gün, babamızın buna üzüldüğünü anladığı ve dedi ki: "Eskinden baba otoriteydi. Anne yumuşak, çocuğunu kollayan, babadan koruyandı. Şimdi ise roller değişti. Anne disiplini sağlıyor, yeni babalar da çocuklarının oyuncağı oluyor." Doğru valla, etrafımda gördüğüm ailelerde durum aşağı yukarı böyle. Çocuk söz konusuysa anne bir anda baskı kişilik oluyor.

Hele şimdi anne olunca ebeveynlerin uyumunun önemini daha iyi anladım. Koray minik bir adam. Ona söylediklerimin, anlatmaya çalıştıklarımın yarısını ancak anlayabiliyordur. Yine de benim izin vermediğim bir durumda, babasına dönüp ağlak suratla bakmayı biliyor. Öğrendim artık. Bir kaç gündür tam bu anda anne refleksi ile babaya en kötüsünden bir bakış atarak Koray'ın dikkatini başka tarafa çekiyorum ki konu uzamasın ve babanın şevkat dolu kollarına kendini atmadan gündem değişsin.


Koray'ın dertleri göz açıp kapayıncaya kadar geçince, Sarp şaşkın şekilde baka kalıyor. Zannediyor ki Koray'ın istediği olmazsa, çok mutsuz bir çocuk olacak. Bu sefer ona anlatıyorum. 'Bak kocacım' diyorum. 'Her istediği olmaz' diyorum. 'Zaten inatlaşmak istiyor. Kendini gösterme, var olduğunu ispat etme döneminin başında. Ne sen her dediğini yapacaksın, ne de ben ner şeye itiraz edeceğim. Olmayacak bir şey istiyorsa vazgeçirmenin yollarını arayacağız' diyorum. Bende de ayar kaçmıyor değil. Sesimin yüksek çıktığı anlar sıklaşmaya başladı. Bağırdım. Bu sefer oturdum kendim ağladım nasıl yaparım? diye. Artık öğrendim: kızgınlığımı veya hoşnutsuzluğumu belli eder bir tonda uyarı yapıyorum. Önce içimden 3'e kadar sayıyorum sonra mümkün olduğunda tek kelimelik bir cevap veriyorum. Ağlayıp tutturmaya başladığında ise 'aman Koray, yazık bu göz yaşlarına, gel bak ben seni daha çok mutlu edecek bir şey göstereceğim' diyorum. Tabi gerçekten de o şeyi gösteriyorum ki genelde bu Luca'nın dişleri veya koca dili oluyor. Nedense çok gülüyor Luca ağzını açınca. Sarp'a da tembih ediyorum ve anlatıyorum Koray'ın aslında ilgi istediğini. Yoksa üzülmesin diye gece 10'a kadar oyun oynayacak veya derisi büzüşene kadar suyun içinde kalacak değil.

Tamam karakterleri birbirinden oldukça farklı iki insanın aynı fikirde olması her zaman beklenemez. Yine de asıl problem, karısını dışarıdan objektif bir şekilde gözlemlediğini iddia edip eleştiren ancak çocuğun dilinden anlamayan, ne istediğini bir türlü çıkaramayan babanın kendi fikrinin en iyisi olduğunu düşünmesi. Yapılan araştırmalar, yeni babaların kural bozucu, ortalık dağıtıcı, aşırı rahat ama çocuklarının göz yaşlarına dayanamayan yumuşak babalar olduğunu gösteriyormuş. Gerçi dağıtma ve rahatlık benim karakterim olsa da annenin koyduğu kuralı bozmaya can atan büyük yaramaz çocuklar haline gelmişler benim anladığım.

Ben oğlumun rahat, kendine güvenen, mutlu ve yumuşak bir çocuk olması için uğraşıyorum. İnatlaşarak, ağlayarak, kendini yerden yere atan, annesine omuz silkip babasından medet uman şımarık bir genç olmaması için bu kadar okuyup, araştırıyorum. Ben oğlumu bu dünyadaki her şeyden çok seviyorum ve onun gözlerinden akan bir damla yaş benim canımın yanmasına sebep oluyor. Her ne kadar bunu anne olmayanlar anlamasa da, bilmese de... http://www.slingohikayeleri.com

SlingoMOM

 
Toplam blog
: 141
: 3284
Kayıt tarihi
: 30.04.10
 
 

Kozmetik dünyasından anneliğe geçiş... Evde oturmaktan sıkılan girişimci anne oldu mu sana blogger a..