- Kategori
- Antalya
Antalya' da nefes almak istiyorum
Doğru ya da yanlış bir kıyaslama yapmak istiyorum. Türkiye' nin başkenti Ankara bir başkent olarak o kadar düzenli bir şehir ki, bozkırın ortasındaki bu şehre gıpta ile bakmamak mümkün değil. Yaşadığım şehir olan ve turizmin başkenti olarak nitelenen Antalya' ya bakıyorum, canım sıkılıyor. Allah vergisi diyebileceğimiz doğal güzelliği de olmasa, insanın kattığı o kadar az şey var ki bu şehire.
Antalya' ya nam-ı diğer Betonkent diyebilirsiniz. Büyük parklar deniz kenarlarında oluşturulmuştur. Şehir içinde yarım dönüm boş arazi bulup da çocuk parkı yapan belediyeler, sanki Antalya' yı yeniden fethetmişçesine kurbanlar keserek bu parkların açılışlarını yaparlar.
Antalya düz bir arazi üzerindedir. Ancak, Antalya' nın caddeleri sanki bir yılan salıverilmiş de, cadde bu yılanın bıraktığı iz üzerinden gidilerek yapılmış izlenimi verir. Hele hele , Lara'ya ulaşabilmek için kullanabileceğiniz iki yol üzerindeki Metin Kasapoğlu ve Sinanoğlu caddelerinin durumu trajikomiktir. Dümdüz arazide 90 dereceye yakın virajlar sizi bir slalom pistinde yol alıyor havasına sokarken, aniden karşınızda dikiliveren yol ortasındaki sözde koruma altındaki ağaçlar da engelli yarış parkuruna çıkmışsınız heyacanı verir. Bir de bunlara araçların hızlarını azaltmaları için konulan kasisler eklenince varın seyreyleyin eğlenceyi. Düşünsenize, siz araç kullanıyorsunuz ve yan koltuktaki arkadaşınız size devamlı olarak bağırıyor: ' 70 derece sağa viraj, ortada ağaç var soldan geç, aman hız düşür kasise geldik ' . İnsanın gerçekten bir ko-pilota ihtiyacı var değil mi?
1970' li yıllara kadar açılan caddeler, şu anda şehrin en düzgün ve virajsız caddeleri durumundalar. Ama ne yazık ki, o zamanın öngörüsü içinde açılan bu caddeler zamanımıza göre oldukça dar kalmışlar. Ama durum o kadar içler acısıdır ki, eski zamanın ara sokaklarından bazıları, şimdilerde cadde niyetine kullanılmaktadır çoğu yerde. Burada hakkını yememek adına, şehre 1980' li yıllar içinde oldukça düzgün ve geniş diyebileceğimiz caddeler kazandıran eski belediye başkanlarından merhum Yener Ulusoy'u ayrı tutmak istiyorum. Şu anda onun açtığı caddeler kullanılarak şehrin trafiğine çözüm bulunmaya çalışılmaktadır.
Şehir planlamacılığı diye bir şey göremezsiniz Antalya'da. Muhakkak ki bir plan vardır ama, siz bunu asla farkedemezsiniz. Hadi eski eskide kalmış deyip, yenileri kurtaralım dersiniz ya, o da yoktur Antalya'da. Yeni oluşan mahallelerin sokaklarına daldığınız zaman nereye çıkacağınızı kimse bilemez. Bir labirentin içine konulan çaresiz fare gibi dolaşır durursunuz ara sokaklarda.
Turizm başkenti denen bu şehir o kadar az hizmet aldı ki bugüne kadar, bütün sorunlar birikmiş ve patlama noktasına gelmişti artık. Yeni hükümetin yeni belediye başkanları da, hükümetten aldıkları destek ile birikmiş hizmet borçlarını ödemek için düğmeye bastıklarında, taraflı tarafsız herkesin destek ve takdirini kazandılar önce. Hizmet görmeye susamış bir şehrin insanları, el üstünde tuttular yeni başkanlarını. İnsan hizmete aç olunca, ne hizmet görse alkış tutuyor vesselam. Zira, bir müddet sonra görüldü ki, bir şeyler yapılıyor ama, arada yanlış işler de yapılıyor aslında. Sorgulamaya kalkılınca da, 'meyve veren ağaç taşlanır' deniliyor galesizce.
Yapılan hizmetlerin başında gelen ve şehir içi trafiğini rahatlatmak amacıyla yapılan alt ve üst geçitli yolların ana fikri doğruydu. Ancak, mevlana kavşağının da İller Bankası Kavşağı gibi yoncalı üst geçitli bir kavşak olarak düzenlenmesi gerektiği halk tarafından sonradan anlaşıldı. Kavşak şu andaki hali ile, Meydan kavşağından gelip Şarampol kavşağına dönecekler için büyük bir ızdıraptır. Şehir içinde yoncalı üst geçitli kavşak istemeyen Büyükşehir Belediye Başkanı, her türlü projenin rahatlıkla oluşturulabileceği kadar geniş bir alana sahip olan Mevlana kavşağını şu hali ziyan etmiştir.
Ve iktidar partili belediye başkanlarının, affedilmesi mümkün olmayan bir uygulamalarına da acil olarak son vermesi gerekmektedir. Oy kaygısı ile dağıtılan bedava kömürlerin, vatandaşlar tarafından tüketilmesi sonucunda yaşanan hava kirliliği ile şehirde akşamları nefes almak neredeyse imkansız hale gelmiştir. Olayın en vahim yönü ise, gözümüzle görüp, ciğerlerimizle bizzat yaşadığımız bu olayın, Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından televizyonlara çıkıp 'Antalya'da hava kirliliği normal sınırlar içindedir' demesi ile görmezlikten gelinmesidir. Bir klima, elektrikli soba, gaz ya da odun sobası, hatta sadece talaş yakarak çok rahat kışın geçirilebileceği şehrimizde, bedava dağıtılan kömür ile yaratılan bu inanılmaz kirlilik sayesinde akşam saatlerinde insanlar dışarı çıkamaz hale gelmiştir.
Anlamakta zorluk çektiğim konu şu aslında: Bugüne kadar tırnak ucunda hizmet almış olan bir şehrin insanlarına sen bir avuç dolusu hizmet götürmüşsün. Herkes aslında neler yapılabileceğini görmüş ve seni takdir etmiş. Bu hizmetin bedelini ilk seçimde zaten göreceksin. Böyle bir konumu yakalamışken, bedava kömür dağıtıp insanları havasız bırakmakla kendi kendine kurşun sıkmış olmuyor musun? Benim bu hareketten çıkardığım tek bir sonuç var: Bu insanlar ne kadar hizmet yapsalar da, sonucu ne olursa olsun, bildik politik taktikleri uygulayan basit bir politikacıdan öteye gidememişler demek ki. Yani onlar da farklı değiller.
Sonuç olarak, konumu ve doğası ile dünyanın en güzel yerlerinden biri üzerine kurulu bu şehir için ne kadar yanlış işler yapılmış olsa da, ben en azından bu şehirde temiz bir soluk almak istiyorum. İnsanlara en azından bu hakkı verin. Onu da oy uğruna harcamayın. Bırakın Antalya' da en azından rahat bir nefes alalım.