Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ocak '09

 
Kategori
Mizah
 

Antidepresan T.A.Ş. Üyesi Tuncay Toka

Antidepresan T.A.Ş. Üyesi Tuncay Toka
 

Konuğum Antidepresan T.A.Ş. Üyesi Sayın Tuncay Toka... Kendi tabiriyle uslanmaz bir velet. Polemiksiz kaprissiz kendini aşmış bir arkadaş. Şiirleri tek kelimeyle harika. “Bir sabah uyandığımda dünyaya dair görebildiğim tüm renkler değişti... ” diyor. Belli ki zor günler yaşamış ama sormaya korkuyorum...

Tuncay Toka kimdir?

Çok sağlıklı bir ruha sahip olduğunu söyleyemem, şizofreni. Birden fazla kimliğe sahip, anlaşılması hem kolay hem bir o kadar zor. Hem çalışkan hem bir o kadarda tembel ve hedeflerindeki belirsizliğinden hiç bahsetmeyelim bile... Umursamaz, hayatı tiye alan, beyaz yakalı hırslara sahip ve güzel olan her şeyden nemalanmaktan tat alarak bağımsızlığına tutkun arsız bir karakterin, önce meleğini sonrasında sevdiklerini yitirmesiyle hayatı, insanları, Tanrı'yı sorgulamaya başlaması, tanıma çabası onun kim olduğunu sanırım etiketlemeyi engelliyor... Bildiğim İstanbul doğumlu ve bir Çerkez...

Nereye gidiyorsun?

Yalnız kalmak istediğimde Büyükada'ya, kızgınsam klübe yüzmeye, kırgınsam eski Galata'ya balık tutmaya, adressizsem yakın dostuma, nefessizsem vapur yolculuklarına, umutsuzsam annemin dizlerine, özlem doluysam meleğimi ziyarete...

Anlamsız bir resme anlam kat desem?

Bunu yapamam, çünkü Tanrısal güçlere sahip değilim. Bana beni yansıtan bir şeyler karala dersen gözlerinde gördüğüm gökkuşağını resmedebilirim, bana her baktığımda yeni renkler keşfetmemi sağlayacak bir şeyler karala dersen yapabilirim ama şekil almış bir resme herkesin hissedebileceği bir anlam katamam. En fazla keşfetmeyi denerim ve farklı bir açıdan gördüklerimi ifade etmeye çalışırım... Belki de hayatın garip bir dengesi de bu, resimlere anlam katmamız, üzerinde karalamalar yapmamız, renklendirmeye çalışmamız istenmiyor bizden, sadece kabul etmemiz bekleniyor...

Adam/Sahil/Lamba/Cin... Bahse konu olan adam sensin. Neler olurdu?

Lambasında hapsedilen bir cinin benim dileklerimi yerine getirebilme yeteneğine nasıl sahip olduğunu anlamaya çalışırdım. Sonra kaybettiğim 3 şeyi ondan geri getirmesini isterdim. Eğer geri getirebilirse, gözlerine bakar dilimin altında saklı argo kelimeleri savururdum, ki artık bilirdim ki o cin değildir...

Ama bu bir masal ve masala uygun hareket et dersen, tabi ki bende bir çok erkek gibi kadınları anlamak isterdim.

Konuşan sapıkla konuşmayan sapık arasında nasıl bir fark vardır?

Bu soruları kim seçti :)

Sapık kelimesini nasıl değerlendireceğimize bağlı sanırım... Arsız adam ve kadını severim ben. Sapık olduğunu kabullenmesi yanı cinselliği sınırları zorlamadan sevdiğini dile getirmesi, oyunlar oynamadan, süslü kelimelere sahip olmadan, sabahında yalan yeminlere sahip uyanmadan, ben buyun denmesi daha doğru sanırım. Konuşan sapıklar bu yüzden daha az tehlikelidir, ruhunda ki arsızlığı görebilirsiniz ve ona göre mesafenizi belirlersiniz...

Ama sessiz sapıklar, fantazi özürlü, hastalıklı virüsler, her daim tehlikelidir. Bir palyaço makyajına sahiplerdir esasında, kimliklerindeki lekeleri ve işledikleri ruh cinayetlerini ört bas etmek isterler. Kendi cehennemlerini yarattıkları için, kimlik tespit eden gözlere bakmaktan kaçınırlar...

Sapık kelimesinin gerçek anlamı konusunda hiç konuşmasan daha iyi...

Aşık olunca söz mü verilir çiçek mi. Neden?

Aşık olunca söz verilir, gönül almaya çalışılırken ya da hatalar ört bas edilmeye çalışılırken çiçekler verilir sanırım... Çiçekler ve hediyeler sanırım bir şekilde aşkın rüşvetidir. Ama sözler zamansızdır konu aşksa. Öncesinde neye dair söz vereceğini bilemezsiniz. Arsız bir kimliğe sahipken ve her güzel olandan zevk alarak nemalanmak isterken, bir sabah yanınızda uyuyan kişiye bakıp ne kadar şanlı olduğunuzu düşünerek, içinizden hep onun yanında olacağınıza ve onu mutlu etmek için yaşayacağınıza dair yemin edebilirsiniz. Bir kahvaltı sabahında o çayınızı getirirken ilişkinizin daha ilk ayı olduğunu düşünmeden onun bir gün harika bir anne olacağını düşünerek, daha doğmamış çocuklarınızı hiç üzmeyeceğinize dair kendinize söz verebilirsiniz...

Kısaca kendimize bile böyle sözler verdirebilen aşk, tutkulu öpüşlerde, ya da gözlerdeki derinlikte kaybolurken, sevdiğinizin ruhuna dokunurken ne sözler verdirmez ki...

Nedeni basit... AŞK...

İmlâ hatasına sahip cümlelere mi sahip olmak istersin, istasyonda mola vermeyen hızlı trenlere mi?

İmla hatasına sahip cümleler olmayı tercih ederim sanırım... Belirli yaşıma kadar beyaz yakalı düşlere, kafamın içersindeki hedeflere ve ideallere sahip olmak için hep bir yerlere yetişmem gerekti. Evet, hayat belki de hızlı bir trende dışarıdaki manzaranın farkına varmadan bir koşturmacada yaşamak. Hayatımızı devam ettirmek için zamanında bir yerlerde olmaya çalışmak...

Kabul edilebilir mi? Sanmıyorum...

İmla hatasına sahip devrik cümleler olmak daha iyi sanırım. Anlamını kaybetmeden, cümle yapısındaki hatalarla yaşamak ama yaşamak. Acele etmeden her anın keyfini çıkarmak.

Sana benzeyen binlerce insan var… Sen mi onlara benziyorsun, onlar mı sana benziyor. Neden?

Herkesin parmak izleri farklıdır. Benzer görülen cinayet sabahlarında, her katil bıraktığı izlerle yakalanır.

Aslında her kar tanesinin farklı bir şekli vardır ve yeryüzüne düşerken birbirlerine dokunmazlar.

Yeryüzünde suya sonrasında derelere, nehirlere, denize, okyanuslara dönüşürler. Baktığımızda bir bütün olarak görürüz. Her nehir birbirine benzer, denizler her yerde farklı tuz oranlarında olsa da aynı tadı içerir ve su yeryüzünde her yerde renksizdir diye düşünürüz... Oysa bütünü oluşturan kar tanelerinin farklı şekillere sahip olduğunu ve uzun gökyüzü seyahatlerinde milyarlarcasının birbiriyle bağımsız hareket ettiğini farketmeyiz...

Kimse kimseye benzemiyor bence sadece biz bir bütün olarak kabullendiğimizde benzerlikler yaratıyoruz. Sınıflar oluşturuyoruz... Ve her kalem farklıdır, her göz farklı bir dünya görür, benzer kelimeler kullanmamız, ya da benzer renklerle ifade etmemiz, yaratıcı tembelliğimizden kaynaklanır...

Fareler ve insanlar arasındaki fark nedir?

Aynı lağımda yaşıyoruz ama birimiz düşünebiliyor :)

Yaşam bir kalem olsa ne yazmak istersin, silgiye ihtiyaç duyar mısın?

Yaşam bir kalem olsa ve ben istediğimi yazabilseydim sanırım Tanrı olurdum...

Hayatımda yaşadığım hiç bir anı silmek istemem.

Mesela kimisi ukalalık, kimisi de gereksiz görse de, tükenmez kalemle çizimler yaparım. Hatlara daha dikkat ederim, çizeceğim objeyi daha dikkatli incelerim ve hata yapmamaya çalışırım. Sanırım bir kere silgi kullanmaya başlarsak, mükemmelde bile hatalar keşfeden biri oluruz.

Antidepresan T.A.Ş.’nin felsefesi nedir sence?

Sevgi, dostluk...

İstanbul’da bir semt, bir şair ve bir şiir desem?

Moda

Orhan Veli

Dedikodu

Kim söylemiş beni
Süheyla'ya vurulmuşum diye?
Kim görmüş, ama kim,
Eleni'yi öptüğümü,
Yüksek kaldırımda, güpe gündüz?
Melahat'i almışım da sonra
Alemdara gitmişim, öyle mi?
Onu sonra anlatırım, fakat
Kimin bacağını sıkmışım tramvayda?
Güya bir de Galataya dadanmışız;
Kafaları çekip çekip
Orada alıyormuşuz soluğu;
Geç bunları, anam babam, geç;
Geç bunları bir kalem;
Bilirim ben yaptığımı.
Ya o, Mualla'yı sandala atıp,
Ruhumda hicranını söyletme hikayesi?

ORHAN VELİ KANIK

Son olarak ne söylemek istersin?

Gülümsemeniz eksik olmasın. Teşekkür ederim, saygı ve sevgilerimle.

:) Antidepresan T.A.Ş. Üyesi Sayın Tuncay Toka, artık bu oluşumun bir parçasısın. Nezaket gösterip katıldığın için teşekkür ediyorum. Keyifli bir söyleşiydi. Sorular da bendenize ait :)

Ne iyi ettin de geldin... Sefalar getirdin...

http://blog.milliyet.com.tr/Blogger.aspx?UyeNo=1179631&rn=PJ

 

 
Toplam blog
: 1929
: 661
Kayıt tarihi
: 11.11.06
 
 

  Hayatı ciddiye almam, emeği çok ciddiye alırım. Dünyanın en vazgeçilmez üçlüsü; çocuklar, çiçek..