Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ekim '12

 
Kategori
Siyaset
 

Arab'a bahar, Türk'e ayaz

Arab'a bahar, Türk'e ayaz
 

tuzak ...?


Tarihe Arap baharı diye geçen eylemler ilk başladığında her Türk vatandaşı gibi bende endişelenmiştim. Çünkü mevcut durumda değişiklik olabilmesi için birilerinin mevcut durumu değiştirecek yetenekte ve kabiliyette olması gerekiyor.  Bir yüzyıldır örtülü batı sultası altında yaşayan Arap ülke halklarında doğrusu böyle bir güç ve yetenek olduğu uzaktan pek seçilmiyordu.  Fakat bir şekilde bu değişim gerçekleşti. Bu halkların birdenbire uyanması ve mevcut yönetimlerini kanlı bir şekilde değiştirmesinin medya ve internet gücüne bağlanması da benim açımdan çok ikna edici değil. Arap baharı denilen şeyin hazan halinin ülke sınırlarımıza gelip dayanması var olan endişeyi daha da artırıyor.  Peki, niçin endişelenmek gerekiyor?

Siyasetle çok ciddi ilgilenmeyen insanların bile bildiği yalın bir gerçek vardır. Mevcut dünya düzeninde Türkler, Araplar ve Kürtler esas oyuncu değillerdir. Özellikle yirminci yüzyılda yardımcı oyuncu rolü bile kapamamışlardı, genelde dublör ya da figüran olarak var olabiliyorlardı. Araplar ve Kürtlerin mevcut şartlar altında yakın bir gelecekte daha iyi bir rol almaları mümkün görünmüyor. Türkler ve Türkiye açısından ise işler biraz daha karışık özellikle Kürtler ve Arapları yanına aldığında, birlikte aynı yöne baktığında, bu istidadı her zaman var. Her ne kadar bizim bacaktan kafalılar pek kabul etmese de Türkiye son yıllarda bir ivme kazanmıştır. Bu ivmeli yükselişin devam etmesi halinde istese de istemese de esas oğlan olmaya adaydır. Bölgesel etkinlik, tarihi stratejik altyapı ve ekonomik gelişme göstergeleri anlayanlara Türkiye’nin böyle bir iddianın içinde olabileceği net şekilde göstermektedir. Diğer taraftan yadsınamayacak bir başka gerçek,  mevcut başrol oyuncularının rollerini kaptırmak istemeyecekleridir. Bu oyuncuları uzun yıllardır Türkiye içerisinde kendi rollerini garantiye alan ve Türkiye’yi bu iddialardan uzak tutmakla görevli çekiç- balyoz ittifakının refüze edilmesi ile yeni arayışlar içine girdiklerinianlamak zor değildir. Bundan dolayı alternatif planların gündeme gelmesi gayet normaldir.

Türkiye’nin bu gidişi tek bir şekilde önlenebilir; sonu olmayan, kazancı olmayan, kazananı olmayan bir savaşa girmesi. Türkiye bu tuzağa düşmemelidir. Özellikle hükümeti pısırıklıkla suçlayan gönüllü uzaktan kumandalı kalem erbabı, düşürülen uçaklar, kazara patlayan bombalar, terör örgütünün kitapsız saldırıları hep bu gayrete matuftur. İktidarın bu konuda sükûnetini koruyacağını ümit ediyorum. Aksi takdirde olacaklar üç aşağı beş yukarı bellidir. En başta ekonomi çöker, bütün kazanımlar heba olur. Terör örgütü durumdan faydalanmaya çalışır saldırılar artar, normal şartlar altında hayal edemeyeceği kazanımları elde edebilir. Balyoz tekrar yükselebilir, belki de iner, demokrasi felç olur, halkoyu ile iktidara gelemeyecek olanlar kendilerine iktidar biçebilir. Sonuçta tüm Türkiye kaybeder.

Bu savaştan kaçınma gerekçeleri, Esed hayranı ve dayanışanlarının karşı çıkma gerekçeleri ile karıştırılmamalıdır. Çünkü insan olan bilir ki Esed bir zalimdir, halkını katletmektedir ve gitmelidir.  Türkiye açısından belasını başkasından bulmasını temenni etmekten başka bir şey yapmak bu aşamada sakıncalıdır. Tarih fırsatları değerlendiren ve kazanan  liderleri yazdığı kadar, gaza gelip, gücünü abartan kendini ve milletini mahveden liderleri de yazmaktadır, özellikle bu coğrafyada…. 

 
Toplam blog
: 23
: 305
Kayıt tarihi
: 04.01.12
 
 

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp fakültesi mezunu.  Bir kamu kuruluşunda çalışıyorum. Futbol, siyaset..