Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

06 Ağustos '09

 
Kategori
Güncel
 

Aramızda sıra sıra sıralı dağlar...Coşkun Demir ile Abbasağa parkında nostalji

Aramızda sıra sıra sıralı dağlar...Coşkun Demir ile  Abbasağa parkında  nostalji
 

Büyük kent parkları böyledir işte. İyiki bu parklara kimse ilişmiyor, kesmeye biçmeye, yüksek binalar dikmeye.
Abbasağa Parkı çocukluğunun gizemlerini fısıldar hep ne zaman geçse yanından, yakınından. En son iki yıl evvel yakınlarını sonsuzluğa uğurlarken geçmişti kenarından yani o günlerde. Sonra ne zaman Beşiktaş'tan geçer olsa ağlamak, oluk oluk yaşlar. Bitti artık... Geçen gün baktı oradan geçiyor otobüste ama dudağında buruk bir gülümseme, ağlıyor ya artık yaşlar içerilere akıyor iğne delikli bir borudan toprağa gizlice sızan su gibi, belki de bir iç kanama gibi.

Aklında yine eskiler, yaşlı bir kadının küçük bir çocuğu mutlu etmek için bir sihirbaz gibi basma entarisinin ceplerinden çıkardığı sürprizler; haşlanmış patatesler, yumurtlar, bademler cevizler. Yıldız yokuşunu tırmanıyorlar parka doğru. Çocuk parkı çepeçevre kuşatan o minik, beyaz sarmaşık güllerine içi gitse de o uzun karanlık karalar bağlamış tozlu yeşili içine ürpertiler salan ağaçlardan ürküyor. Hay allah başka ağaç da yok. Var da çocuk mu göremedi. Burası Yıldız Parkı değil ki.

Yine de Abbasağa parkına girer girmez ağaçlardan dökülen o yuvarlak elemli tohumları topraktan toplamadan edemiyor. Kokularına bayılıyor. Karıncalara bakıyor çömelince, sevimli telaşlarına özenerek. Park aşağıya ve yana doğru eğimli. Koşamaz anlayacağınız, izin yok. Bir ucunda önünde yaşlı yorgun ve kemikleri sayılan kır yeleli saka atlarının sıraya girdiği Hamidiye Çeşmesi. Salıncaklar var ama çoğu zaman zincirleri kopuk olur. Sonra tahtravalliler. Onun için de arkadaş gerek. En iyisi kaydıraktan kaymak. Ona da ninesi izin vermez, tıpkı evin taşlığında ip atlayan kızlara katılamadığı gibi, pek bir yüksekmiş de düşermiş de... Zordur emanet çocuk olmak zor. Belki de hiç bir çocuk oyuncağı yoktu parkta, tam çıkaramaz. Sahi salıncaklar sahildeki Kaymakalık binasının bahçesinde değil miydi?

En iyisi ninesinin çevresinde dolaşması ÇIN ÇIN tekerini öttürerek. Ne güzel bir oyuncaktır bu teker. Gofret gibi çıtır beyaz çıtadan bir yuvarlak bir de incecik tutacı var sürmek için. Tekere bağlı tellerin orada bir kapı zili, teker döndükçe zil ÇIN ÇIN ÇIN çalar. Ne güzel melodiler duyar çocuk basit zil seslerinden gönül okşayan.

Elindeki o zilli yuvarlak tekerleği de bu sefer bir yerlerde unutmasa bari. İyisi mi ağaçtan dökülen o yuvarlak tohumları toplamalı, onlarla oynamalı ve düşünmeli, hep düşünmeli, hayallere dalmalı. Yenileri güzel kokar da eskileri ölü kemikleri gibi mi demişti ninesi. Ondan sonra çocuk hep eski ve açılmış yuvarlakları kemikler olarak düşündü de dokunamadı. Ne zamana kadar?

İşte bir zamanlar küçük çocuklar ve yaşlılar için bir soluk alma yeri olan Beşiktaş'ın, bana hüzünlü ciğerleri Abbasağa parkında: Coşkun Demir'in konseri olacakmış, bir çeşit saygı toplantısı, sanatçıya saygı.
Faruk Şüyun'un USTALARA SAYGI kuşağı bu yaz İstanbul'da Beşiktaş'ta Abbasağa Parkı'nda devam ediyor. Ne güzel ne yumuşak ne tatlı sesi vardır Coşkun Demir'in.

O küçük çocuk da bilse gelir miydi bu konsere. Parkın belleğinde kalan hüzünlere, müziğin akan bir müziğin ritmiyle dolu gençlik heyecanlarını ekleyebileceğini bilse gelir miydi dersiniz?

Coşkun Demir'i anımsıyorum ben de bilmem ki o küçük çocuk hani tepesinde taftadan koca kurdeleler taşıyan, evdeki radyodan duyduğu müziklerin dışında tek neşesi tekerin çıkardığı ÇINÇIN müziği olan küçük çocuk bilir mi?

Telefunkendi sanırım ilk televizyonumuz. Yeni almıştık. Yayınlar siyah beyaz. Bir hüzünlü bir hüzünlü ezgiler ki sormayın. Canım da bir şeylere sıkkındı. Oturdum ağlayarak dinlemiştim tıpkı o küçük çocuk gibi. Pek bir sulugözmüşüm. Oysa genç bir kadındım o sıralarda.

"Sıla" ezgisini bilirsiniz belki de Çiğdem Talu'nun sözlerini yazıp bestesini Melih Kibar'ın yaptığı.

"Aramızda sıra sıra sıralı dağlar...
Yarimin elleri gibi kınalı dağlar
Hasretine dayanacak gücüm kalmadı
Gözümde yaş tükendi yüreğim ağlar... "

http://www.izlesene.com/video/nostalji-coskun-demirsila/378923


Evet, COŞKUN DEMİR'e SAYGI gecesi 10 Ağustos 2009 Pazartesi günü saat 21.00 de

BEŞİKTAŞ Abbasağa Parkı'nda.

Kim o derseniz Coşkun Demir için en güzel betimlemeyi yapan İlhan İrem'in * sözleriyle, sessizce gelen aydınlık bir gemi:

KİM O ?

Siyahtan maviye / mor doğumlar...
Altın tozlarıyla uçuşlar.
Muhteşem uçurumlar Dünya molasında.
Sığınaklardan savrulup ötelere...
Terkedilmiş fırtınalar.
Sessizce gelişi hamulesinden aydınlık gemi...
Soyunuk ruhani gülüşüyle selamlıyor sahili.
Karanlıktan ışığa degrade loşluklar...
Kendi güzelliğinde sonsuz bahar...
Sabırsız huzurla açıyor yelkenlerini.
İLHAN İREM 2006


Demir’le ortak çalışmalar yapan, dönem arkadaşı; dostu olan; Ahmet Kurtaran, Ali Kocatepe, Bilgen Bengü, Cenk Taşkan, Doğan Canku, Ersan Erdura, Fatih Mühürdar, Gökçen Taşkıran, Gökhan Abur, Hakan Eren, Hıncal Uluç, Naci Keklik, Orhan Bayav, Salim Dündar, Sami Gökmen ve Taha Ülker, “Ustalara Saygı” toplantısına katılarak Coşkun Demir’le ilgili duygu ve düşüncelerini, anılarını seyircilerle paylaşacaklar. “Ustalara Saygı” toplantısı, Hakan Eren’in arşivinden Coşkun Demir görüntüleriyle de renklenecek diyor Faruk Şüyun.

Ah o küçük çocuk da duysa ve zaman bulup gelebilse bu nostalji toplantısına, kimler var kimler bilse.

NOT: Abbasağa Parkı, 24 Ağustos, 31 Ağustos ve 3 Eylül akşamlarında da alanının önde gelen isimleri için hazırlanacak “Ustalara Saygı” toplantılarına ev sahipliği yapacak.

Bilgi için:
Faruk Şüyün: 0 533 468 30 63 // Facebook USTALARA SAYGI grubu // http://twitter.com/USTALARASAYGI

http://www.coskundemir.net/anasayfa/

ezgiumut
2009 ağustos 5

 
Toplam blog
: 566
: 1338
Kayıt tarihi
: 11.07.06
 
 

Edebiyatla ilgileniyorum. Ayrıca amatörce belgesel film çalışmaları yapıyorum ve kültürel etkinlikle..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara