- Kategori
- Arkeoloji
Arkeologların işsizlik sorunları ve arkeoloji arazi teşkilatı kurulmasının gerekliliği

Eskiçağ bilimleri okuyanların okullarını bitirdikten sonra işsiz kalması yazık ki artık normal karşılanmaya başlamıştır. Bir arkeoloji öğrencisi üniversiteyi bitirdikten sonra ne yapabilir? İnsanlardan “Mesleğiniz çok güzel ama işsizsiniz.” sözlerini duymak ne kadar acıdır. Mezunların birçoğu iyi yetişmiş, iki dil bilen, arkeolojik kazı ve yüzey araştırmalarına katılmışlardır. Ama bütün bunlara karşın Türkiye gibi arkeolojik geçmişiyle dünyada ilk onun içine girebilen bir ülkede nasıl olur da işsiz kalınabilir?
Dönemimde aynı bölümden mezun olan arkadaşlarımdan sadece bir kişi bugün kendi mesleğini yapabilmektedir. Zaten mevcut sınavlar birçok arkadaşımızı saf dışı bırakmaktadır. Yüksek lisans ya da doktora için gerekli olan LES (şimdi ALES) sınavı sayısal bölüm okuyanları şanslı, sözel bölümdekileri de şansız hale getirmektedir.
Arkeoloji ile uğraşmak sadece üniversitede bilim adamı olmak anlamına gelmemelidir. Bir üniversite, her sene 40 öğrenci alıyorsa 40 araştırma görevlisi ya da uzman -doğal olarak- alamaz. Bir ikilemle karşı karşıya kalınmaktadır: Eskiçağ geçmişinin kalıntıları korunmaya muhtaç Türkiye’nin kuşkusuz arkeolog gereksinimi çoktur. Diğer yandan mezunların iş imkânsızlıkları da ortadadır.
Bölümlere alınacak öğrenci kontenjanlarını belirlerken YÖK’ün neyi kıstas aldığını bilemiyorum ama şu aşamada işsizlikle karşı karşıya olan arkeolojiye bu kadar çok kontenjan ayrılması anlaşılmazdır.
YÖK’ün kısa ve uzun vadeli kontenjan belirleme planı varsa bile bunun arkeoloji için uygulaması yanlıştır. Kontenjan tespiti yapılırken arkeoloji bölümleri için, ülke gereksinimine göre öğrenci alımı hesabı, YÖK için zor olmasa gerek. Almanya’da bunun örneğini çok iyi görebiliriz. Batıda uzun vadeli bir zaman diliminde emeklilik, ölüm ve sosyo-ekonomik durum hesaplanarak üniversitelerdeki kontenjanlar belirlenmektedir.
Arkeoloji çalışmak, sadece KPSS sınavına bağlı olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı’na girmek olmamalıdır. Ayrıca buraya alınan eleman sayısı çok düşüktür ve bu durum mezunların çok azına karşılık gelmektedir. Neden böyle eleman alımları yapılırken mezun kişinin alanının dışında sınavlar yapılır? İnanın anlamış değilim. Neyi neyle ölçtüğü belli olmayan bu sınavlara ilgi ve bilgi alanınız dışındaki konularla hazırlanmak gerekmektedir. Kadrolaşmanın önüne geçmek için uygulandığı öne sürülen bu sistem konularında uzman, çoğu yüksek lisans hatta doktora dereceli kişilerin önünü kapamaktadır.
Hiçbir zaman umutsuzluk bir umut olmamıştır dolayısıyla soruna çözümle yaklaşmanın gerektiğini düşünüyorum. Ülkenin ihtiyaçları doğrultusunda arkeologlara yeni istihdam alanları nasıl sağlanabilir?
İlk önce mevcut durumu göz önüne almak gerekir. Türkiye, çok zengin kültürel mirasa sahip ülkelerden biridir. Bununla birlikte kültürel mirasla ilgili nitelikli eleman sayısının yeterli olması gerekir. Ülkemizde arkeolojik eserlerin gün geçtikçe yok olduğunu maalesef görmekteyiz. Bu mirasın korunması için gerekli önlemlerin alınması şarttır. Ancak bu ortamda koruma kurulları ve müzeler çalışanlarının sayısındaki azlık ve –müzelere araç verilmemesi, kurulların sorumlu oldukları bölgelerin genişliği gibi- sorunlar nedeniyle yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle, farklı bir kurumun oluşturulması gerektiğini düşünüyorum.
Yapılması gereken şey arazi teşkilatlarının kurulmasıdır. Bu teşkilatın çözüm olabilmesi için yetkili ve sorumlu bir kurum olması gerekir. Ülkemizde birçok kuruma yetki verilir, ancak sorumluluk esas alınmaz. Örneğin bir müzenin sorumluluk alanında, arkeolojik bir tahribat olduğu zaman, bu tahribattan kanunen müze sorumlu görülmez. Aslında müzeler, sergi mi yapacak, tahribatı mı önleyecek ya da araziyi mi kontrol edecek bu da ayrı bir yazının konusudur. Sistemde yetkinin olduğu ama sorumluluğun olmadığı bir ortam yaratılmıştır.
Bu noktada sorumlu ve yetkili bir kurumun ortaya çıkması gerekir. Arazi teşkilatının kurulmasıyla bu gibi sorunlar giderilebilir. Müzelerin arkeolojik tahribata karşı acil müdahale ekipleri oluşturmasının personel eksikliğinden dolayı çok zor olduğu düşünülürse önerimiz olan arazi teşkilatının kurulmasının zorunlu olduğu görülecektir.
Sorunların çözülmesi için yeniden yapılanmaya ya da mevcut kurumların düzenlenmesine ihtiyaç vardır. Yeni bir kurum olarak önerilen arkeoloji arazi teşkilatına, nitelikli eleman yetiştirilmesi için ayrı bir eğitim verilmelidir. Özellikle yurtdışındaki arazi teşkilatı elemanlarının kurumun iç dinamiğine uygun eğitim aldıkları görülmektedir.
Bu teşkilatın bir görevi de, kurtarma kazılarını yönetmek olmalıdır. Ülkemiz her gün yeni inşaat çalışmaları ile karşı karşıya kalmaktadır. Kuşkusuz inşaatların arkeolojik geçmişe sahip yerlerde bu yönden denetlenmesi ve tahribata yol açmamalarına dikkat edilmesi gerekmektedir. Türkiye’deki uygulamada, yatırımcı kuruluşlar inşaat ihalesini alıp, inşaata başlıyor ve tüm malzemelerini oraya yığıyor, bütün çalışma sistemini oraya kurduktan sonra bir kalıntı çıkarsa “dur” deniliyor. Bugün 2. ve 3. derece SİT alanlarında çalışmak için alınan yasal izin uyarınca, müzeden görevli arkeolog denetiminde yapılması gerekli çalışmalar, müze elemanları sayısındaki yetersizlik nedeniyle çoğu zaman arkeolog olmadan ya da olmadığı sırada yapılabiliyor. Bazı durumlarda gece çalışmalarıyla ya da içeriyi göstermeyecek biçimde yapılmış tahta perdelerle arkeolojik kalıntıların yok edildiğinin örnekleri özellikle İstanbul Suriçi Bölge’den bilinmektedir.
Çalışma sırasında arkeolojik eserle karşılaşan inşaat firması kaybettiği iş gücü ve maddi gideri en aza indirmek için elinden ne gelirse yapıyor ve bu durum kötü niyetli kişiler için rüşveti, adam kayırmayı doğuruyor. Oysa önce iyi bir arazi araştırması yapılmalı, kurulması önerilen arkeoloji arazi teşkilatları bulundukları sorumluluk aldıkları alanları gereğinde sondaj izni ile ayrıntılı olarak incelemeli ve inşaat izni için olumlu ya da olumsuz bir rapor hazırlamalıdır.
Bu noktada kurtarma kazılarını da konu etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bu kazıları yapanlar personel sıkıntısı çeken müzeler ya da üniversite öğretim elemanları olmamalıdır. Kurtarma kazıları arkeoloji arazi teşkilatının işi olmalıdır. Türkiye’de kurtarma kazılarının sayısı yaklaşık üç yüzdür. Mevcut kurumların buralarda arkeolog ihtiyacını karşılamasındaki zorluklar ortadadır.
Türkiye’de arkeoloji arazi teşkilatının kurulmasıyla hem arkeolojik korumacılık alanlarındaki büyük eksiğin giderileceğine, hem de çoğu işsiz arkeologların kendi mesleklerini yapabilecekleri inanıyorum.
Saygılar…