- Kategori
- Blog
Artık konuşma ve yazma zamanı

Bir süre önce çeşitli nedenlerle artık bloglarda yazmayacağımı söyleyerek yazılarıma son vermiştim. Kimileri bu gidişi bir kaçış, kimileri ise kendilerini fasulye gibi nimetten sayıp üstlerine aldılar. En son İzmir'de değerli blog yazarları ile buluştuğumda neden yazmak istemediğimi kendimce açıklamaya çalıştım, ki içlerinde yaşları benden oldukça büyük son derece değerli ve saygıdeğer kişiler nedenlerim ne olursa olsun yaptığımın doğru bir yol olmadığını söylemeleri de beni kararımdan vazgeçirmedi.
Peki diyeceksiniz ki, ee o zaman neden yine buralardasın. Şunu açıkça ifade edeyim ki, ben birilerinden korktuğum ya da başa çıkamayacağım düşüncesiyle hareket etmedim. Çünkü çoğu ateş olsalar cürmüm kadar yer yakar sınıflandırmasına bile girecek yeterlikte değiller.
Her ne kadar MB'den ayrı kaldım desem de yazılan her şeyi zaman buldukça okumaya çalıştım, hatta face üzerinden bazı gözlemlerim ve yorumlarım da oldu.
Türkiye gibi gündemi çok hızlı değişen, her gün yeni garip bir durumla karşılaşılan bir ülkede bir köşeye çekilip izlemekle yetinmek çok zor. Kaldı ki bu dönem içinde dünyada da çok farklı durumlar gelişti. Tunus'tan başlayan isyan dalgası bir anda islam adına diktatörlükle yönetilen ülkelerde ayaklanma sürecine girdi. Libya'daki deli hala direniyor. Tabii Kaddafi'nin de Teksas San Antonio'daki Lackland Hava Üssünde bulunan DLI (Defence Language Institute) mezunu olduğunu bir köşeye yazmak gerekir. Yani ABD kendi beslediği, yetiştirdiği ve uzun müddet kullandığı kişilerden sıkıldığında yapması gerekenleri yapan bir ülke olarak, dünyadaki yeni düzeni belirlemeye karar verdiğinde olması gereken neyse şu anda da onu yapıyor. Türkiye'de de yapılan budur.
Bugün eğer bu ülkede, türbanı milli bir mesele haline getiren, imam hatipler bizim arka bahçemiz diyerek dini siyasete bu kadar kesin bir dille sokan bir kişinin arkasından bu kadar övgü, iltifat ve göz yaşı dökülüyorsa ülkede yapılacak fazla bir şey kalmamıştır. Gazeteciler rahatlıkla göz altına alınıyor ve de tutuklanıyorlarsa, düzenden bahsetmek söz konusu değildir. Milliyet gazetesinden Nuray Mert bugün köşesini boş bırakmış, tepki vermek için. Çok geç Nuray Hanım. Bundan dört yıl önce ilk göz altılar başladığında bu tepkiyi aynı şekilde verseydiniz o zaman helal olsun derdim. Şimdi ise korku dağları sardı diyorum. Çünkü demokrasi adına yapıldığı söylenen bütün şeyler kaos ve karmaşaya gidişatın bir başlangıcıydı. Bunu biz bu sütunlardan bağırdık, yazdık. Bırakın sizlere ulaşmayı, MB içinde bile hakaretlere uğradık. Yazılarımıza yorum yapanlar "umarım bu yazdıklarınızı savcılar görüyordur" diye üstü kapalı tehdit ettiler. Küfürler gırla gitti, bazan uymadık bazan da yeter deyip aynı seviyede karşılık verdik.
MB'den giderken yaz yaz değişen bir şey yok diyordum. Yanılmışım, asıl şimdi yazma ve konuşma zamanı. Hele bugün malum davayla ilgili olarak savcılıktan yapılan açıklamayı okuyunca tamamdır dedim. Yazma zamanı. Şöyle diyor sayın savcı: “Esasen Cumhuriyet Savcılığımızın hukuksal gereklilikler dışında herhangi amaç ve saikle hareket ettiğinin / edeceğinin kabulü ve kamuoyunun bu yönde asılsız değerlendirmelerle yönlendirilmeye çalışılması, büyük bir titizlik ve ciddiyetle yürüttüğümüz soruşturmaya zarar vereceği gibi adı geçen terör örgütünün hedef ve amaçlarına katkı sağlayacağı da açıktır. Bu istikametteki yayınlar tarafımızca özenle izlenmekte, hassasiyetle değerlendirilmektedir."
Diyor ki, bu konuda taraf olanların (karşı taraf tabi ki) her yazdığını, söylediğini izliyoruz. Susun artık diyor. Peki susacak mıyız? Bütün sorun da burada. Samanyolu TV bütün yayınlarına sözde terör örgütü davasıyla başlıyor ve sanki tüm iddialar kabul edilmiş, doğrulanmış gibi yayın yapıyor. Eğer tarafsızlıktan bahsediliyorsa bu yayınlara da son vermek gerekmiyor mu? Brüksel'deki türk kahvelerinde oralarda yaşayan vatandaşlarla konuştuğumda, baksana askerler neler yapmış diye konuşuyorlar. İnanmışlar bir kere. Yani herkes aklansa bile bütün bu soruşturmalara maruz kalanlar sıradan halkın gözünde suçlu olarak ilan edilmişler bile. Bunun olması için her şey yapıldı bu ülkede. Cılız sesler çıktı ama yeterli olmadı. Bir kısmını da içeri alınıp susturuldular bile.
Basında çok az yer bulan bir konu daha var. Haberal'ın sahte raporlarla hastahanede tutulduğu iddiasıyla doktorlar tutuklanıp hapse atıldı. Haberal başka hastahaneye alınmasına ve oradaki doktorlardan da hayati tehlike vardı raporu gelmesine rağmen, tutuklanan doktorlar hala içeride. Ama ses çıkmıyor. Gazeteciler meydana indiler. Tam dört yıl sonra. Geç kalmadılar mı?
MB bugün henüz susturulmayan bir kaç blog sitesinden biri. Oda TV üzerindeki baskılar belli. Kapatılan blog sitelerinin sayısı nedir kesin bilmiyorum. Bildiğim bloğunda yazı yazan bir gençin RTE tarafından mahkemeye verildiği ve ceza aldığı. Hiç bir eleştiriye kesinlikle en ufak bir tahammül yok. Öyleyse yapılması gereken nedir? Yazmaya devam, sonuna kadar. Tabii bu arada bazıları saldıracak, ne o geldin diye. Kaale alınacaklar mı peki? Hayır. Bundan sonra yaşadığım bu ülkenin her noktasının gözü kulağı olacağım, gördüğüm tüm çarpıklıkları sayfamdan haykıracağım. En fazla ne olur? Bir arkadaşımın dediği gibi "Birgün her ulusalcı Silivri ile tanışacaktır." Evet, en fazla o olur.
Çünkü ben ulusalcı, Kemalist, laik bir Türk olarak sonuna kadar mücadele edeceğim.