Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

13 Şubat '11

 
Kategori
Deneme
 

Aşk, Müzik, Cin-tonik...

Aşk, Müzik, Cin-tonik...
 

Google


Bu, ben değilim!!. : Elimde cin- tonik bardağı, fonda Goran Karan'ın bir şarkısı çalarken son okuduğum kitabın son sayfalarını çeviriyorum!?...' 

Beni tanıyanlar, müzik dinleyerek kitap okuyamadığımı bilirler. Cin- tonik ise düzenli(!) tükettiğim bir içecek değildir. Fakaaat ben bu ortama yavaş yavaş girdim… 

İskender Pala’nın “Şah&Sultan” kitabındaki bir ayrıntıyla başladı her şey… Kitabın anlattığı, Alevî- Sünnî ayrımının tarihteki kaynağı, nedenleri ve anlamsızlığı olsa da, beni asıl etkileyen, Kamber’in ağzından çıkan sevgi sözleriydi… Kitapta, Şah İsmail’in hadım ettirdiği zavallı yeğeni Kamber, kendisini büyüten Babaydar’ın ‘sevgi’ hakkındaki sözlerini bize aktarıyordu. Burada etkileyici olan - hep olduğu gibi- aslında bizim de pekala bildiğimiz şeylerin, başkalarınca dillendirildiğinde kazandığı cazibeydi… Üstelik hissettiğime göre, söylenenler biraz sufî, biraz mevlevî felsefesinden izler taşıyordu, yani manevî ve uhrevî yanları vardı. Bu da sözlerin bendeki etkisini arttırıyordu. O satırlara geldiğimde, tarihten son derece sıkılan ben, birden dikkat kesiliyor ve satırları büyük bir zevkle okuyordum… 

“Bütün inançların temeli sevgidir. Her kim bir şey veya kimseyi severse ona inanmış, boyun eğmiş, kulluk etmiş olur. Kulluk, sevginin yedi derecesinden biridir ki ilk adımda dostluk başlatır. Bu dereceler ezeli “ilgi”den doğar, ilgiyi sevgi takip eder. Sonra ‘tutku’, ‘aşk’, ‘şevk’ ve ‘kulluk’ diye devam edip ebedi ‘dostluk’la nihayet bulur. İyi veya kötü, yararlı veya zararlı her tür sevginin bir etkisi, sonucu, meyvesi ve hükmü vardır. Coşku, zevk, özlem, yakınlaşma, ayrılma, uzaklaşma, terk etme, sevinme, üzülme, ağlama, gülme… Hepsi sevginin etkileri ve hâlleridir. Kişi sevgi basamaklarında sürekli bir kazanç ve güç kazanarak ilerlemelidir. Belli bir yol aldıktan sonra sevgi yüzünden ağlasa da, gülse de; sevinse de, üzülse de; hatta sıkılsa yahut coşsa da bundan yarar görür. Nitekim sevgiden uzaklaştığı zaman bunun tersi olacak, her hâlden üzülecektir. “ 

“Bir madde, tabii olan merkezinden ayrıldığında sevgiyle ayrılır ve oraya yine sevgiyle dönmeye çalışır. Ezelde harekete geçen eşya ebediyete sevgiyle yürüyecektir. Göklerde, yerlerde ve ikisi arasında ne varsa sevgiyle vardır. Gökler sevgiyle dönerler, yıldızlar sevgi sayesinde yerlerinde durabilirler. Tıpkı kalbimizdeki sevgi yıldızları gibi… Bu yüzden dış yerine içi, suret yerine ruhu sevmek gerekir. Hayat ancak sevgiyle tatlıdır ve sevgilisiz dünyada hayat sürmek beyhudedir.” 

Kamber, Babaydar’ın öğüt niteliğindeki bu sözlerinin etkisiyle, kederli hayatının her anında hep sevgiyi aramaya, isimlendirmeye, nitelendirmeye çalışıyordu: 

_ Sevgi karşılıklı oturup birbirinin yüzüne bakmak değil, bilakis yan yana oturup aynı noktada ortak bir hedefe bakmak olmalı… 

_ “İnsan sevgiye hükmeder; ama aşk insana hükmeder!” 

_ “Belki de aşırı sevgi kıskançlığı, kıskançlık uzaklaştırmayı, uzaklaşma da azalmayı tetikliyordu. Doğan her şey gibi sevgi de belli bir ömrü yaşayıp tamamlıyor ve sonunda yok oluyordu…. İnsan sevgi ile yaşar, sevgisiz ölürdü. Sevgi bir cennet, sevgisizlik de cehennem sayılırdı.” 

_”Sevenin varlığı ya sevilenle veya sevilendendir. Keza yokluğu da sevgilide olacaktır.” 

_”Bir kişiyi gerçekten seviyorsanız onun sevgisini başka bir sevgi ile değiştiremezsiniz. Bilakis onun sevgisini daima çoğaltır, benliğinizle bütünleştirirsiniz. Gönüller aynadır ve aynayı tek bir suret, tek bir görüntü için temiz ve berrak tutmak gerekir.” 

_”Sevgi bir dostluğun adı olmalıydı. Çıkarsız, umutsuz, kaygısız bir dostluğun adı…” 

_”Seven ile sevilen arasında ikiliğin, sen- ben demenin yeri olmazdı. O iklimde yalnızca “sen” zamiri kullanılırdı. Sen demek, benden vazgeçtim demektir çünkü.” 

_Seven ile sevilen kılıç ile kın gibidir. Bazen biri diğerini kuşatır, kaplar; bazen de diğeri bu birini zağlayıp süsler. Arada canıyla oynayan ise sevenden gayrısı değildir.” 

_”Sevgi sabırsızlık demekti. Sevgiliden gelen haber için can atmak, onu öğrenmek demekti. Bu bana ayrılığın vuslattan bir derece üstün olduğunu düşündürttü. Zira ayrılık olabilmesi için önce vuslat olması gerekir. Vuslatın adı bazen bir bakış, bazen bir görüş, bazen bir merhabadır. Lakin vuslat, sevenin bizzat kendinden ayrılması demek olup gerçek vuslatta seven ortadan kalkar, sevilen ile bütünleşip kendini onda yok eder.” 

Kamber’i, aşkını, olayların akışını anlatacak değilim. Ben, bu sözlerden bana ilginç gelenleri paylaşmak istedim ve yazıyı yazmak üzere bilgisayarın başına oturup kitabın sayfalarını karıştırmaya başladım… 

Çalışma masam yok, odam da… Kızımın odasını işgal etmekteydim zaten ve çocuk, doğal olarak müziğini çalıp dinleyecek; oğlum olsa metal müzik dinler, o hiç olmazsa yavaş ve romantik parçalardan hoşlanıyor - ki ben de severim- , youtube’u açtı. Tanrım ne güzel şarkılar!... Bu arada okuyup alıntılarımı yapıyordum ki, yukarıda sözünü ettiğim parça çalmaya başladı. Zaten sonlarına geldiğim kitabı ve yazmayı bir kenara bırakıp şarkıyı dinlemeye geçtim. Bildiğim ama her zaman öylesine dinlediğim şarkı, deminden beri sevgiye dair yazıp okuduğumdan belki, beni çok duygulandırdı . Sözlerini merak ettim ve iki dizesinin yazıma çok uyduğunu farkettim: 

“Ve kalpler kesinlikle gitmek için yolu bulacak 

Bütün dualarım aşk içindir” 

Ne demişti Babaydar?: 

“Nefes aldığın her saniyede sevgiye yürü, ta ki hakikate eresin!...” 

Demek ki, hangi çağda veya hangi dilde, dinde, inançta olursa olsun; insan aynı insan ve hissedilenler değişmiyor. Sevgi, aşk, farklı zamanlarda, coğrafyalarda, kültürlerde farklı yaşansa da, yürekteki yankısı aynı… 

Cin- toniğe gelince… Ehh o da çocuklarımın bana ikramı… Biraz buz, biraz limon, bardağın kenarına çekilen incecik tuzla, ruhu yatıştırmaya birebir!.... 

 
Toplam blog
: 33
: 3988
Kayıt tarihi
: 07.06.09
 
 

İyi bir okurum. ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara