Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '15

 
Kategori
İlişkiler
 

Aşk kıtlığı

Aşk kıtlığı
 

Sen şu an serap görmektesin! Böyle giderse, yakında bir tek kadın bile bulamayacaksın.


Bir milyardan fazla kişi açlıkla cebelleşirken, aşk kıtlığı yaşanması garip kaçar mı? Daha karnını bile doyuramayan, kalbinin açlığını fark edebilir mi? Sanmam. Açlar da aşık olur ama, ortam her gün biraz daha insanlıktan çıkarken, sevda yoksulluğu, yoksunluğu çekmesi birilerinin, elbette normalleşir.

Öyle bir devirdeyiz ki, hiçbir duygu, bolca bulunamuyor lazım olduğunda. Kendine düştükçe bencilliği katmerlenen Ademoğlu; işi gücü bırakıp, acep nasıl aşık olsam, diye sayıklar mı sence? Tensel azgınlığı açısından belki... Ama romantik bir mantıkla sevgi peşinde koşan kaç insan evladı kaldı ki yeryüzünde? Moderniteyle kapitalizmin sarmaş dolaş hali, kimilerine sınırsız bir ekonomik özgürlük sağlarken; kimilerinin içindeki masumiyeti öldürüyor. Masumiyetin öldüğü yerde, aşktan da söz edilemez!

Bizler öyle yabancılaşıyor ki ruhumuza, mecbur bırakıldığımızdan, yakında insan takliti yapan makinelere dönüşeceğiz. Otomasyonun ağır baskısı, topraktan geldiğini unutturuyor çoğumuza. Aslını unutan, geçmişinden kopan, postmodern zamanların iyice başkalaştırdığı aklıyla ve yüreğiyle; aşka yelken açabilir mi adamla kadın? Hadi açtılar diyelim. Şefkati, merhameti, onuru, kişisel hayalleri, toplumsal idealleri giderek anlamsızlaşırken topraktan yaratılanların; aşka zamanları kalır mı hiç? Zannetmem.

Aşk; ayaküstü atıştırabileceğin bir şey mi ki, onu da fast food zincirlerinde, cafelerde, çay bahçelerinde tüketir hale geldin? Varlığından uzaklaşırken hızlı adımlarla, ruhuna yabancılaşırken çabuk çabuk; aşk kıtlığı çekmiyorum ben, demek; olsa olsa, izah edilemez bir gerçek üstü absürdlüktür.

Ekmeğin, suyun, en temel ihtiyaç maddelerinin fukaralığına düşen bedenlerden, aşk cennetleri yaratmalarını beklemeyi, doğrusu Don Kişot bile hayal edemezdi. O Don Kişot ki, olmayan bir aşkın uğrunda ömrünü tüketmişti.

Kaynak kıtlığı, acımasız, insafsız robotlara dönüştürürken yürekleri, o vahşilik içinde, aşk denen büyü bulunabilir mi, varlığını koruyabilir mi? Elbette hayır. Tabii ki koruyamaz.

O halde ne yapmalı? Bu kıtlığın çaresi ne? Sadece çaba, olmadık mucizeler yaratır mı? Ya insanlık? Dolu dizgin kendi kıyametine koşanlar, aşkın yok oluşuna çare bulabilir mi sence? Bu kafayla çok zor.

Sence'sini bilmem ama, bolluğa açılmalı tüm kapılar. Yoksa doyumsuzluğu, açgözlülüğü, ölçüsüz tamahkarlığı sonunu getirecek yamyamlığımızın...

Peki ya aşk mı dedin? Duyamadım seni canım.

Aşk, mayasıdır insanın... Sevda yoksunluğu sonu olur Adem'in...

Tüm yokluklar gibi, aşk kıtlığını da yenecek Havva'lar... Ama henüz yeterli bedeli ödememiş olmalı ki, bitemiyor azgınlığı... Sonu gelmiyor görgüsüzlüğünün... Elindekiyle yetinemiyor bir türlü...

Ama aşk kıtlığı başka hiçbir şeye benzemez. Sonunda adam edecek hepimizi...  

Karnın açsa, doyurursun. Gözün doymuyarsa, onun da çaresi var.

Ama şakası yok aşkın. Onun yokluğu, felaketindir. Sevda, gelecek kuşaklara borcumuz. Hadi gecikme. Gereğini yap. Yoksa aşk fena yakacak canımızı. Biz eski arkadaşız. Sonra, demedi, deme. Dost acı söyler. Böyle giderse, hepimizin kökünü kurutacak aşk kıtlığı... Sırf vefasızlığımız yüzünden...

Not: Yazıda kullanılan görsel internetten alınmıştır.

 
Toplam blog
: 1349
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.01.11
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler veTanıtım, A.Ö.F. Adalet Yüksek Meslek ..