- Kategori
- Ruh Sağlığı
Aşk mı yoksa takıntı mı?
Uzun yıllar süren araştırmalar ve çalışmalar aşkın beyin kimyasallarındaki değişim sonucu ortaya çıkan bir duygu durumu olduğunu açık ve net bir biçimde ortaya koymuştur. Aşk duygusu her birey tarafından farklı algılanmakla birlikte kimi kişilerde takıntılı bir duygu durumu haline gelebilmekte yani obsesif belirtileri bünyesinde barındırabilmektedir. Bazı kişiliklerin takıntılı aşk sendromuna daha yatkın olduğu bilinen bir gerçektir. İşin daha ilginci bilim insanları tutkulu aşk duygusu yaşayan bireylerin beynindeki kimyasal değişimleri incelemesi durumunda obsesif-kompulsüf (takıntılı bozukluk) durumuna benzer bir yapının ortaya çıktığını tespit etmiş olmalarıdır. Görünen şu ki beyindeki kimyasal değişimler insan davranışlarını farklı yönlerde etkileyebilmektedir. Bu noktada her insanda bu kimyasalları tetikleyen etkilerin farklı olması durumu göze çarpmaktadır. Toplumda aşk adı altında malesef antisosyal davranış örüntüleri sergileyenler bu hastalık durumunun en uç noktasını oluşturmaktadır.
Aşkı inceleyen Psikolog Robert Sternberg Aşkın üç aşaması olduğunu ifade etmiştir. Bunlar: Yakınlık, Bağlılık ve Tutku aşamalarıdır. Yakınlık aşamasında kişiler paylaşımda bulunur. birbirlerine sırlarını verirler. Bu yakınlık belli bir zaman sonra diğer insanlarla olan iletişimden farklılaşmaya başlar ve kişiler birbirine güven ile bağlılık derecesinde duygular hissetmeye başlar. Bağlılık belli bir zaman sonra tutkuya dönüşür ve o kişinin her an hayatında olmasını siddetle isteme durumu ortaya çıkmaktadır. Bu aşkın sağlıklı işleyişi içerisinde ortaya çıkan duygusal durumdur.
Bir de toplumda yaygın olarak aşk adı altında fanatik aşk- obsesif aşk denilen duygusal durum sorunları yaşanabilmektedir. Bu sorunlu duygusal yapılanmanın temelinde takıntılı davranış örüntülerinin yer alması en belirgin özelliğidir. (Örneğin: Karşılık bulamadığı halde sürekli aşk duygusu beslediği kişinin evinin önüne gelerek karşısına çıkmak ve telefonunu defalarca cevap vermediği halde aramak vb.) Bireylerin yaşamlarında aşk diye tanımladıkları duygunun sorun boyutuna geldiğini anlamaları için yaşam sürecinin işleyişinde takıntılı davranış örüntüleri sergileyip sergilemediklerine ve yaşamlarının olumsuz etkilenerek doğal sürecinin bozulup bozulmadığına bakmaları gerekmektedir.
Takıntılı Aşk Durumunda Kişiler Ne Yapmalıdır?
Öncelikle şunu çok net vurgulamak gerekmektedir. Kişilerin kendini algılayışı bazı dış etkilerle olumsuz etkilenerek, bilişsel yapı zarar görebilmekte ve bunun neticesinde takıntılı duygu durumu ortaya çıkabilmektedir. Bu duygusal durum yönetilebilen ve bir uzman yardımı ile kolaylıkla aşılabilen bir özellik taşımaktadır. Bilişsel yapıda olan bu sorunun genellikle uygun psikoterapi teknikleri ile normal davranış biçimlerine dönüşümü mümkün olmaktadır. Bu tekniklerle yapılan müdahale kişinin normal bir duygu olan aşkı doğru algılaması için içgörü kazanmasına yardımcı olmaktadır. Bireylerin benlik bütünlüğüne zarar verecek ortamlardan uzaklaşması. Kendisine zaman ayırması. Kişilik gelişimini olumlu etkileyecek faaliyetlerin içinde bulunmaması da sorunun çözümüne yardımcı olmaktadır.