- Kategori
- Gündelik Yaşam
Aşk ortak acımız

alıntıdır
Hiç unutamadığım bir senedir 2010 yılı. Gitmelerin sadece kaldıramadığımız yüklerin üzerini örtmek anlamına geldiğini henüz bilmiyordum.
Uzaklaşmak herşeyden kaçış gibi geliyordu bana. Oysa içinde büyüttüğün ne varsa gölge oluyordu peşi sıra.
2 gün kaçmıştım İstanbul’dan.
Kaç(a)mak ile beraber kurtulacağımı sandım yol ayrımlarından. Ağva’da teras katında bir oda.
İlk günü sakin ama amaçsız, ne olduğunu bulamadığım bir eksik ile bitirdim. Gün ağarırken uyandım sonra. Etrafta çıt çıkmıyordu. Uzaktan gelen, yeni uyanmış kuşların cıvıltılarından başka ses yoktu. Terasta oturup uzun, uzun düşündüğümü anımsıyorum. Görebileceğim en uzağı görmek için diktim gözlerimi karşıya.
Uzak neye göre uzak diye düşündüm sonra içimden. Uzaklıklar, ayrılıklar, kalp ağrıları… Ne kadar uzaklaştırır bizi kendi yüreğimizden?
Her bitişte bir başlangıç mı öğrenir kalplerimiz, yoksa bitişlere alışıp arsızlaşır mı sevgilerimiz?
İnsan kaç kez aşık olabilir aynı kişiye? Ya da kaç kez unutup, gömüp, yeniden diriltir içinde?
Her şeyin bir evresi vardı işte. Aşk başlangıcında nasıl ki hızla gelişiyorsa, biterken de aynı hızla bitiveriyordu.
Sen ya da bir başkası fark etmez, insanların ortak acısıydı aşk acısı.
Sadece ben değildim. Sadece en damar şarkı sözlerini yazanlar da değildi elbet. Hepimiz geçiyorduk geçmek istemediğimiz yol ayrımlarından.
Ama ne var ki, o geçişi kimimiz daha usul, kimimiz daha coşkulu, kimimiz daha sancılı yaşıyorduk. Sonuç yine aynıydı; acılarımız ortaktı.
O an yalnızlığımı kesip atmıştım kangren olduğu yerden. Ve içimde biriktirdiklerimi ise martıların kanatlarıyla yollamıştım uzak şehirlere.
Ne ben yalnızdım, ne bir başkası. Hepimiz yaşıyorduk zamanın bir yerinde bu tarifsiz sancıyı.
Yalnız değildim(k). Değiliz! Ve olmayacağız.
Dünya o kadar geniş bir umman ki, ne yaşıyorsanız emin olun sizin gibi hisseden çok kişi var.
Derin bir nefes alın, verdiğiniz nefesle gönderin kaygılarınızı.
Dayanılmaz görünen kalp ağrıları, olumsuzluklar öldürmez. Öldürseydi şimdi boştu bu memleket, bu evren.
Öldürseydi; şimdi yoktuk “o” ya da “ben”.