Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Aralık '19

 
Kategori
Deneme
 

AŞK

Değerli okuyucularımız aşkla ilgili ne yazarsam da eksik kalacak biliyorum; lakin yazılmasa da tamamlanacak gibi değil. Her ne kadar aşk kâğıda yazılmıyor dese de şair gönüldeki ateşini o da bir şekilde beyaz kâğıda nakşetmiştir. Kimi aklından etmedi ki, kimi ağlatmadı, kime dağları deldirtmedi ki, kimin tacını, tahtını yıkıp rezil rüsva etmedi ki, kimini kül eyleyip kime hayat bahşetmedi ki, kime gömleği arkadan yırttırıp ar, namus şişesini taşa çalmadı ki, kimini sarhoş, berduş, avare, divane eylemedi ki, kimini sultan, kimini köle etmedi ki…
Aşk imiş her ne varsa âlemde,
İlim bir kil u kal imiş ancak.
(Fuzuli)
Şu kâinatta her ne varsa kaynağı aşktır. İlim bile onun yanında bir dedikodudan ibarettir. Yaratıcı, kendini görmek istediği için kâinatı yaratmış, vahdet-i mutlak (varlık) âdem-i mutlak’ın (yokluk) karşılaşmasıyla evren var olmuştur. Kâinat bile aşkla yaratılmıştır.
Aşk sizi sizden alır, sizi kendisiyle doldurup sizden yeni bir siz yapar. Genellikle gençlerde çok sıkça görülen bir olaydır bu. Âşık olan birinin hayatı maşukundan ibarettir. Durması, yürümesi, yemesi, içmesi, giyinmesi, bakışı, susuşu, konuşması, yaşaması… Baştan başa değişmiş yepyeni bir insan olmuştur artık.
Kimi kilime dokur aşkını, kimi dipsiz kuyulara, kimi yıldıza aya, kimi mermere, kimi kayaya, kimi beyaz sayfaya, kimi sarhoş yaraya, bir şekilde kazıyıp açığa çıkarır içindeki ateşi söndürmek için.
Aşkın aldı benden beni,
Bana seni gerek seni.
(Yunus Emre)
Nereye bakarsan onu görürsün, onu bulursun, onu bulduğunda nefesin kesilir sanırsın, tir tir titrer dudakların sonra gözlerinden aheste aheste iki damla yaş eşlik eder yüreğinin yangınına. Ne yer, ne içer, ne giyer bilmezsin. An gelir dağları devirir zaman gelir kendine yetmezsin, bir şarkıya meze olur, bir şiire sığmazsın, bir sazın teline can verir, bir tenhaya gömülür gidersin. Âşık olunca sen bile kendini tanıyamazsın. Bütün bunları içinde yaşar belli de etmezsin.
Evet, kendinden geçmenin adıdır aşk. Mevlana:’’ Aşk, deliliktir biz delinin delisiyiz.’’ der. Kendi benliğinden sıyrılabilmenin adıdır aşk. İki iken bir olma durumudur. Ölü bir ruha can vermenin adıdır aşk. Can verir, can alır, tüm emeli canana ulaşmaktır. Gönlünde aşk olmayana ‘’insan’’ mı denir? İnsana can veren, yaşatan, ebedi kılan ummana daldıran, kendisiyle buluşturandır aşk.
Bezm-i eleste başladı aşk, ismi yok cismi yok, tek hecelilerin en can yakıcı olanıdır. Aşkın yolu dikenlidir, çilelidir, cefalıdır… Emek ister, fedakârlık ister, kendinden

geçmek ister, yok etmek ister, yakmak ister, pişirmek ister. Haddeden geçirip inceltir, yeniden var eder.
Belki de âşık; aşk uğruna çektiği acıyı, ızdırabı, çileyi, efkârı sevmiştir.
Aşk derdiyle hoşnudum, ey doktor! Bana ilaç verme; benim helak olmam, senin derman olsun diye vereceğin zehrindedir.Bir ağaca, bir kuşa, bir çiçeğe, bir böceğe, bir kitaba aşkla bağlanabilir. Bir anne dokuz ay karnına taşıdığı bebeğine aşla bağlı değilse onun uğruna çektiği sıkıntılara katlanması mümkün mü? Aşk kirli gönüllere yuva yapmaz. Yağmur aşkla ıslatır yeryüzünü, toprak aşkla can verir tohuma, güneş aşkla aydınlatır, ısıtır cümle cihan, bülbül aşla nağme besteler güle, kalem aşkla işler kâğıda çektiklerini, dünyanın boşlukta dönmesi aşkla değil midir?
‘’Küntü kenzen mahfiyyen’’ (ben gizli bir hazineydim bilinmek istendim) hazinesine ancak aşkla ulaşılır. Aşk bir günlük değil ömürlüktür. Geçici heveslerin, bırakıp gitmelerin, göstermelik hoşlanmalarının adının aşk olması mümkün mü? Maşukunun hiçbir cefasına katlanamayan âşık mı olur?
Kendimizden geçmediğimiz sürece aşkın yollarına ayaklarımıza batan dikenlere aldırmadan yürümezseniz, yârin hayaliyle mest olmadan, aşkın verdiği ruhla yaratılanı yaratandan ötürü sevmeden, ikilikten birliğe ulaşmadan aşk meclisinde saki bile olamazsınız. Aşk, deryayı damlaya mihman eyleyebilmektir.
‘’ Yaşam belirtisinin kökeninde duygulanma; duygulanmanın da temeli aşktır.’’ der Freud. Duygulanma gerçekten yumuşak huylu ve merhametli insanlarda bulunan bir özelliktir. Aşk da duyguyla beslendiğine göre duygusuz bir insanın yüreğini aşk mekân tutmaz. Aşkın gizemli dünyasında gezinirken Montaigne’ nin şu güzel sözü aşkta bulunması gereken en temel özelliği bize bildiriyor: ‘’ Aşk, utanma ve çekinmenin olduğu yerde vardır.’’ der. Bu bir gerçektir ki utanma ve çekinme aşkın mayasıdır. Aşk, köprü kurmaktır iki gönül arasına, duvar örmek değil.
Yaşamaktır aşk yaşatmaktır. Coşkudur, tutkudur, özlemdir, hasrettir, ayrılıktır, vuslattır ne derseniz deyin adına…’’ Aşk, içinde iki bedeni barındıran tek bir ruhtan oluşur.’’ der Aristoteles.
Bu da bize gösteriyor ki aşk için bedenin hiçbir kıymeti yok asıl olan ruhtur. Zaten bizi yaşatan da ruh değil midir? Ruh bedenden çıkınca bedenin ne kıymeti kalır ki?
Sezai Karakoç’a Mona Roza’ yı yazdıran, Nazım Hikmet’ in kalemine can veren, Ahmet Arif’e prangalar eskittiren, Necip Fazıl’ı Çile’ ye süren, Özdemir Asaf’a Lavinya’yı sevdiren, Akif’e Marş’ı yazdıran; tatlı ve tuzlu denizi karıştırmayan, odunu balık, ateşi su eyleyen, zindana atıp sonra padişah kılan, annesiz babasız bırakıp miraca çıkaran, çocuğunu diri diri gömene adalet dağıttıran, Hallac’ ın derisini yüzdüren, nice insanın aklı başından alıp divane eyleyen aşk değil midir?
 
Toplam blog
: 53
: 63
Kayıt tarihi
: 16.12.19
 
 

Zaman su gibi akıp giderken yaşadıklarımın bana kattığı duygu ve düşünceleri kalıcı hale gelmesi ..