- Kategori
- İlişkiler
Aşkta yeni trend/ Başkasına giderse gitsin ama kalbi bende kalsın

Hani yani yok böyle bir eğilim de olmalı. Namusçuların bir kısmının talebinin aslında ahlaki olmadığı, neden ben değilim de başkası (ben de bir eksiklik mi var, yeteri kadar güzel değil miyim, bunu kabul edemem) düşüncesiyle eşini/sevgilisini kıskandığı anlaşılıyor. Vücudun tabu, yasak, mahrem sınırları içine alınması sahip olma dürtüsüne dayanıyor. Mutlaka ahlaki ilkelerin etkisi var ama kişiler isterlerse gizlice her şeyi yapabilirler ve “Tencere dibin kara…” örneğinden hareketle birbirlerinin yaptıklarını görseler/bilseler bile görmezden/bilmezden gelip “sağırlar, duymazlar” mutlu dünyası kurabilirler
Demek ki ahlak konusu böyle halledilebiliniyorsa kıskanmada/yasaklamada asıl neden “bana ait vücuda başkası dokunamaz” anlayışıdır. Daha da önemlisi onu kaybetme korkusudur. Kişilerin eşleri/sevgilileri kıymet verdikleri eşyalar gibidir. Kullanmasalar bile yanında durmasını isterler. Adam, atıyorum tespihini eline almaz ama sana da vermez.
Kerim Korkut’un lügatinde “normal” kelimesi yoktur. Zaten aradıklarımız da “normal” kelimesinin içinde yoktur. Bütün yazılarımızda sürekli çizgi dışına çıkmaya çalışıyoruz. Ancak malum ülkemiz bilinç ve düşünce olarak çok geri ve ülkede “normal” rejimi cari. Bu nedenle düzen izin verdiği ölçüde bunu yapabiliyoruz. Değilse biz belki de çoktaaaannn evrenin sırlarını çözmüştük.
Şimdi bu konuya aykırı bir söylemle girdik. Oysa bu söylemin toplumda karşılığı olduğunu biliyoruz. Sevgiyi duygusal olarak algılayan, kalbe ve ruha önem veren, sadakat, vefa, uğrunda ölme gibi yüce aşk duygularıyla eşinin, sevgilisinin, dostunun vücutla ilgili yaramazlıklarını kale almayan, onun insanlığını seven kimseler yok mu? Kocasını evlendiren kadınlar var. Sevdiği insan başka birini seviyorsa onun mutlu olması için fedakârlık yapan sevdalılar gördük.
Başka bir konu; devir aldatma devri, bırakıp gitme devri, gitmek isteyeni tutamıyorsunuz… Benim tanıdığım neredeyse bütün kadınlar eşlerinin kendisini aldattığını söylemişlerdir. Kimi katlanıyor, kimi de fırlatıp atıyor. İkisi de doğru; zira kişi karakterine göre davranır. Katlanan “birkaç kez birilerine gitmiştir ama artık yanımda” diyor. “onu seviyorsa beni de seviyor ya” diyor. “üç kere ona giderse bir kez de bana geliyor” diyen bile var. Kadınlar kadar olmasa da erkekler için de durum aynı. Ama onlar karılarının kendilerini aldattığını bilseler bile söyleyemezler.
Devir aldatma devri, bırakıp gitme devri… Bu biraz da hayatın getirdiği bir şey; hayatla mücadele olmaz, beğenmiyorsan yaşama. Ben namuslu isterim, gözü dışarıda olmayacak… Varsa bize de getir. O halde bazen belden aşağıya takılmamak (zira insanların üçte biri asla nefsine hâkim olamaz) insanlığa, dostluğa da önem vermek gerekiyor. “Sokak kadınıyla işim olmaz” dediğin zaman kadınların önemli bir kısmını dışarı atıyorsun demektir. Evlenip çoluk çocuk sahibi olmak, aile olmak/yuva kurmak gibi düşüncelerin yoksa konuştuğun kimsenin şöylesine böylesine bakmayacaksın. Akşam biriyle beraberdir, sabah Piyer Loti’de senle kahve içmeye gelir. Bana ne akşamdan, ben bana sabah sohbet için gelen kadına/erkeğe bakarım. Biliyorum, bunlar toplum yapımıza uymayan düşünceler; ama sen kabullenemesen de hayat böyle yaşanıyor.
Her zaman söylediğimiz, insan hayatta bir şehirde tutsak gibidir; şehrin çıkış kapılarını kapamayın. Eğilimler/düşünceler ne kadar aykırı, ne kadar kabul edilemez olursa olsun bir yerde küçük bir delik bırakın girip çıksınlar. Yoksa bir gün biri asla olmasını istemediğiniz mahreminize girer kafanızı taşlara vursanız kar etmez. Köpekleri bağlamayın!