Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ağustos '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Aslan yattığı yerden belli olurmuş!

Millet olarak kişi ve çevre temizliğine fazla önem vermeyen bir yapıya sahibiz.

Su ve sabunla aramızın çok iyi olduğu da söylenemez. Evlerimizi temizleriz ama sokak ve caddelerimizi çöplüğe çeviririz. Sahillerimiz yüzer bir çöplük görünümündedir. Nasıl mı?

İşte böyle:

Aracımızla bir yerden bir yere giderken içtiğimiz su şişesini fırlatıp atmayı, kül tablamızı otomobilimizin kapısını açıp asfalta boşaltmayı, burnumuzu sildiğimiz kâğıt mendili camdan savurmayı severiz!

Bazen trafikte beklerken, can sıkıntısından burnumuzu karıştırdığımız da vakidir!

Toplu taşıma araçlarında giderken yoğun ter kokusundan bulanan midelerimizi bastırmak için naneli sakız çiğneriz ama nafile…

Toplu taşıma araçlarımızda klima veya havalandırma cihazı pek bulunmaz. Kapılar ve pencereler açık, toz toprak içerisinde seyahat ederiz.

Metrolarımızda ve trenlerimizde klimalar bazı kaliteli! semtlerimizde sefer yapanlarda çalışır! Varoş denilen semtlerde pek çalışmaz. Tepkisiz bir millet olduğumuz için sesimizi çıkartmayız, balık istifi gibi, havasız ve ter içerisinde seyahat etmeye devam ederiz.

Hapşırınca elimizi ağzımıza getirmeye de bir üşeniriz ki sormayın gitsin! Tıpkı ağzımız bir karış açık esnediğimiz gibi.

7 den 70 ‘e ter kokmayı severiz.

Piknik yaptığımız yerlerde ve deniz kenarlarında ailece çöplerimizi bırakmayı marifet sayarız.

Kestiğimiz karpuz kabuklarını ve sebze artıklarını bazen öylece bırakır çeker gideriz.

Ellerinde torbalarla buralardaki çöpleri toplayan çevrecileri ve duyarlı vatandaşları ise şaşkın şaşkın izler, enayilikle suçlarız.

Tatile geldiğimiz ülkemizin Kapı Kule sınır kapısından girdiğimiz anda, yabancı ülkelerde bırakamadığımız çöplerimizi bulduğumuz ilk uygun yere tereddütsüz bırakırız. Sonuçta o ülkeler o kadar temiz ki, çöplerimizi bırakmaya utanırız, cezası da var. Türkiye’de her yer çöplük olduğu için çöpümüzü rahatlıkla bırakırız. Cezası da yok. Varsa da uygulayan bir merci yok.

Sokaklara, asfaltlara hâsılı bulduğumuz her yere tükürmekten ise acayip zevk alırız. Çeşitli tükürme metotları geliştirmişizdir. Uyaran olursa yumruğu gözünün üstüne savururuz.

Kime ne? Sokaklar bizim değil mi ister tükürür, ister sümkürürüz, kim ne karışır?

Ha bir de burnumuzu elimize silip, elimizi de pantolonumuza, gömleğimize artık neresi uygunsa oraya siliveririz. Mendil denen bir şey var ama genelde almayı veya bulundurmayı unuturuz!

Namaz kılmak için abdest alırız ama kirli veya kokan çoraplarımızı yıkadığımız ayaklarımıza giyer, camilere öyle gireriz. Bu sebepten camiler çok kötü ayak kokar. Secdeye vardığımızda kokudan baygınlık geçirmemek için kendimizi zor tutarız. Kıldığımız namaza gelince; onu da inşallah Allah kabul eder!

Ah bir de el yıkamayı alışkanlık haline getirsek!

Hiç el yıkama alışkanlığımız yoktur. Sokaktan gelir el yıkamadan sofraya otururuz veya işimize gelince yine elimizi yıkamadan işe başlarız. Tokalaşmayı da pek severiz!

Alman turist (bizzat yaşadığım bir olaydır) bizim o güzelim Çanakkale Boğazı'ndan geçerken sigarasının izmaritini tereddütsüz denize atar, tarafımdan uyarıldığı zaman da arkasını döner. Ne özür diler, ne de bir üzüntü belirtisi gösterir.

Sonuçta biz ülkemize ve çevreye sahip çıkmaz, ona gereken özeni göstermezsek, yabancılar da göstermez.

Karşı taraf bize kendimize gösterdiğimiz özen kadar değer verir.

Sonuçta da aslan yattığı yerden belli olur.

 
Toplam blog
: 516
: 1080
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

1955 Ankara doğumluyum. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunuyum. İstanbul'da uzun yıllar..