- Kategori
- Siyaset
Aslında ne oldu?

Eğer iddia edilen bir komplo ise bu kime yarayan bir komplo?
Kör kuyuya atılan taşı,
Kırk akıllı çıkarmaya çalıştıysa da,
Taşı atan çıkardı kuyudan..
Madem çıkaracaksın kuyudan taşı,
Niye atıyon taşı kardeşim demezler mi?
Sokakların Filistin, Mısır, Ürdün, Libya, Suriye sokaklarını aratmayan görüntülerin olması,
Kime yaradı dersiniz?
550 milletvekilinin tümünü en sevdiğiniz partiye seçimsiz hibe etseniz bile,
Bir tane Bismilli İbrahim Oruç’un bir damla kanı eder mi?
Bu ülkede hayatlar bu kadar ucuz mu?
Bağımsız milletvekillerin evrakları tamamlanarak müracaatları uygun görülecekse eğer,
Veto etmeden önce kendilerine bildirip sokaklarımızı kan revan savaş alanına çevirmeseydiniz olmaz mıydı?
Aslında ne oldu peki?
Eğer iddia edilen bir komplo ise bu kime yarayan bir komplo?
Bu komplo yerli orjinli mi?
Yoksa Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Genel Kurulunda çektiği kulağa cevap mıydı?
Bu çirkin oyun üzerinden kim nemalanırsa nemalansın,
Kim palazlanacaksa palazlansın,
Kime siyasi rant getirecekse getirsin,
Demokrasi vicdan kanamıştır, yaralanmıştır…
Hukuk yara almış,
Mevcut anayasayla bu ülkenin daha fazla yürümesinin mümkün olmadığı görülmüştür.
Dolayısıyla kime yararsa yarasın bu komplo,
Adalet ve Kalkınma Partisine yaramamıştır.
Daha net ifadeyle;
Bağımsız adaylar üzerinden AK Parti cezalandırılmıştır.
Komplo AK partiye kurulmuştur ki,
Birçok kompası bertaraf eden AK Parti bunu da ivedi çözmelidir.
Türkiye’de gündemi takip etmek apayrı maharet gerektiren husustur,
Zira demokrasi mücadelesi ülkemizde bu iki şekliyle okunmalıdır:
Leyla Zana Milletvekili olduğu halde, demokrasi ile yönetilen tüm dünya ülkelerinin gözü önünde arkadaşlarıyla birlikte cezaevine gönderilmiş,
Milletvekilliği düşürülmüş,
Türkiye ve bilhassa Kürt halkı uyuyarak huşu içinde sadece seyirci kalmıştı…
Sadece anadilinde yemin etmek istediği için milletvekilliği düşürülmüş ve arkadaşlarıyla birlikte siyasi yasaklı olmuştur.
17 yıl sonra aynı dil ve aynı ırktan olan Leyla Zana Milletvekili olmak için başvurduğunda,
Ne güzel dedik!
Türkiye’de birçok şey değiştiği gibi Demokrasi de gelişiyor derken;
YSK’nın aldığı kararla hala çok yol kat etmemiz gerektiğini gördük,
Ama gelinen noktada bugünkü halk 1994 yılında bıraktığımız duyarsız halk değildi..
Bu ise Türkiye’nin dönülmesi imkânsız bir kavşakta olduğunu göstermiştir.
Ancak bir farkla;
Keşke sokaklar kirletilmeden bu mücadele gösterilebilseydi,
Keşke insanlar ölmeden öldürmeden demokrasi mücadelesi verebilseydi,
Keşke didişmeden, kırmadan, dökmeden demokrasi talep edilebilseydi….
İkinci önemli husus;
Bundan böyle YSK veya bir başka mercinin vereceği olumsuz bir kararda,
Sokaklar hep ayakta olacak,
Taşkınlıklar ayyuka çıkacaktır…
Zira kırıp dökmeden hak alınmazmış meğer,
YSK’nın yaptığı maalesef budur….
Bizim bildiğimiz Hak arayışı hak çerçevesinde,
Meşru dairede olur,
Bizim bildiğimiz hak mücadelesi haksızlık üzerine değil,
Sulh ve diyalog üzerine kurulurdu…
Bizim bildiğimiz demokrasi mücadelesi İbrahim Oruç’un ölümüne sebep olmakla değil,
Tüm insanlığı yaşatmakla mümkün olurdu…
Bizim bildiğimiz hak arayışı ölmek veya öldürmekle değil,
Seni öldürmeye gelen sende dirilsin” kaidesince olmaklaydı…
Barışın sağlanması savaşla mümkündür felsefesini insanlık için ayıp sayıldığı günlerde,
Yanlış ve düşünülmeden verilen kararlara bu vahşete çanak tutan yetkililerin,
Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından bizzat görevden alınması gerekmektedir.
Demokrasiyle ekonomi,
Özgürlüklerle refah,
Adaletle huzur,
İstikrarla gelişme arasında çok yakın bir ilişki vardır.
Bunlardan biri bozulduğunda, diğeri de sıkıntıya giriyor.
Onun için hepsiyle sıkı sıkıya sarılmalıyız ki,
Bu hafta yaşanılanlarla demokrasiye giriş dersinde olduğu gibi
Türkiye bütünlemeye kalmasın.
Servet BEKİ