- Kategori
- Eğitim
Atakan
Emekli olduktan sonra geldiğim İstanbul'da, okullarda boş olan sınıflarda sözleşmeli çalışmak için müracaat ettim Milli Eğitim Müdürlüğü'ne. Güzel bir tesadüfle, arkadaşımın çalıştığı okulda 5. sınıfa öğretmen atanmamıştı. İşlemlerimi yaptırıp, 5-B sınıfında tekrar mesleğe döndüm. Arkadaşımla birlikte gidip geliyorduk, hoşuma gitti 2 yıl sonra yeniden bebelerimle buluşmak..
Sınıfın çoğunluğu, olması gereken seviyeden çok gerideydi. Sık sık değişen öğretmenler, öğrencileri elbette olumsuz etkilemişti. İlk gün tanıştık, yavrularım beni ben onları hemen sevmiştik. Ertesi gün: "Ne olur siz gitmeyin Öğretmenim"ricaları başladı garip yavrularımın. Onlara emekli olduğumu, beraber ne kadar süre birlikte olacağımızın Milli Eğitim'in atayacağı öğretmene bağlı olduğunu anlattım.
Kısa bir sürede, sınıfın genel durumu beni hayrete düşürdü. Çocuklardan belli bir grupla çok ilgilenilmiş, bir grup çocuk ise hiç tahtaya kalkmadığından yakınıyorlardı. Bu durumu çok sorguladım, velilerle görüştüm, öğrencilerin özgüvenleri kaybolmuştu. Vicdan ve adalet , bir öğretmende olması gereken çok önemli hasletlerden ilk ikisidir..
Atakan, böyle bir kenarda tutulmuş yavrularımdan biriydi. Güzel oğlum benim; uzun boyu, ceylan gibi sürmeli kara gözleri, ergenliğin eşiğinde ağır abiliğin yeni yeni yerleştiği komik olgunluğuyla hemen farkettirdi kendini.Önceleri, ödev kontrolünde lakayt tavırlarla defterini uzatışından "amaan, nasılsa beğenmiyceksin" edasını çok net görüyordum. Ama ben her yaptığına:-Afferin be Atakan, valla iyi gidiyorsun! dedikçe, neler değişti neler..
Hiç tahtaya kaldırılmamış Atakan, artık inci gibi yazılarla ödev yapıyor, her problemde tahtaya kalkmak için uzun kollarının avantajını kullanıp kendini gösteriyordu. Tahtada çözemediği problem için ona kimse kızmıyordu çünki, bak küçücük bir dikkatsizliğin yüzünden şu işlem yanlış oldu! diyen öğretmeninin sesiyle her seferinde daha iyi oldu Atakan'ım, aslan oğlum benim!
Diğer çocuklarla da aynı iletişim kurulup, sınıf rayına oturdu. Artık Atakan kızların ona yazdığı küçük notları, arkadaşlık tekliflerini bana getiriyor, bakın öğretmenim bu kızlar ne kadar aptal! Ben okuyacağım, bi mühendis olmadan gidip kimin kızını alabilirim ki? Değil mi öğretmenim? moduna çoktaan geçmiştik. Onları bu hale getirmenin tadı var ya, ben bunu nasıl anlatayım? Ancak meslekdaşlarım bilirler.. Boş bir saksıya attığınız tohumun ilk çıkışını görmenin keyfidir bu..
Aylar, hemencecik geçiverdi. Tatil yaklaştı, onlardan zorunlu ayrılacak olmanın tuhaf bir öfkesi başladı içimde. İlk kez, emekli olduğuma pişman oldum. Çocuklarımla her günümüz bayram gibi geçiyordu. Karneleri doldurmak için aldım müdürden. Akşam eve gittim, Atakan'a özenle bir takdir belgesi doldurdum. Çoğunluğa da teşekkür.
Karnelerle sınıfa gittiğim günü hiç unutamam. Onlara, son öğütlerimi verdim. Konuştuk, ağlaştık. Sıra ile karnelerini vermeye başladım. Atakan dediğimde yavrumun koşa koşa gelişi görülmeye değerdi. Karnesi bir elimde, takdiri diğerinde ayakta bekliyorum. Canımın içi geldi yanıma, takdiri görünce bir anda bembeyaz oldu, soluğu değişti:-Al bakalım karneni güzel oğlum benim!Hep çalışacaksın unutma! deyip uzattım karnesini. Aldı, heyecandan kalbi duracak neredeyse. Takdirini uzattım, elimi öptü. Bende o güzel kara gözlerini öptüm.:
-Öğretmenim, çok çok çok teşekkür ederim!deyip sarıldı bana yeniden bebeğim benim..
Tatile girdik, ben arkadaşımla yine okula seminerlere gidiyordum. Bir sabah okula girdik, arkadaşlarla sohbet ediyoruz. Ahmet hoca geldi, son derece üzgün bir ifadeyle oturdu koltuğa. Ne oldu hocam dedik. Sormayın yahu, dün Şile'de bizim okulun öğrencilerinden biri denizde boğulmuş! deyince, yüreğimden bir sel aktı gitti. Kimmiş? hangi sınıftan? telaş, panik.
Arsız ölüm bula bula benim güzel oğlumu, Atakan'ımı bulmuştu..
Tarifsiz kederimi, hala yazarken bile kendiliğinden akan yaşlarım sanırım anlatmama yetecektir. Topluca evlerine gittik, bahtsız anacığının beni görünce çığlıklarını hala yaşıyorum inanın. Kadıncağız bana sarıldı:
-Ah hocaam, yavrumun son sevincini siz yaşattınız ona. O takdiri alıp eve gelişini bir görseydiniz, bütün mahalleyi ayağa kaldırmıştı sevinciyle! Tek, tek evlerin kapısını çalıp bakıın!Öğretmenim bana takdir verdi!diye bağıra bağıra sesleri kısılmıştı yavrumun..
Sevgili meslekdaşlarım, sınıflarınızdaki Atakan'lara sahip çıkın ne olur?
Benim bebeğim mühendis olamadı, iyi ki ona o takdiri verdim. İyi ki, ona o son mutluluğu yaşattım.
Ne zaman, ne ile sonlanacağını bilmediğimiz bu meçhulde herkese güzellikler yaşatarak, pişmanlıklar yaşamadan yaşamak en güzeli bu Dünya'da.
Ruhun şad olsun bebeğim, yakışıklı oğlum benim...