Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Aralık '08

 
Kategori
Siyaset
 

Atatürk'ü anlamak 2

Atatürk'ü anlamak 2
 

Atatürk ve Atatürkçü Düşünce

<ı>

<ı>“İki Mustafa Kemal vardır; biri ben, et ve kemik Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, O’nu ben kelimesiyle ifade edemem. O, ben değil, bizdir. O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve mücadeleci bir topluluktur. Ben onların rüyasını temsil ediyorum. Benim girişimlerim, onların özlemlerini, beklentilerini tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal O’dur...” (1934)

<ı>

<ı>Mustafa Kemal ATATÜRK

Mustafa Kemal, Türk tarihinin en karanlık, Türklüğün ve Türk Milleti’nin en acı günlerinde geldi. Türk tarihinin en onurlu, en yüksek devirlerini, Türk Milleti’nin bağımsızlığını, özgürlüğünü, özgüvenini, yüksek insan toplumu olma aşkını vererek ve yeni, millî, çağdaş, ileri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlık nedenlerini, kuruluşunu hazırlayıp, sağlayarak ve bütün bunları dünyaya tanıtıp, kabul ettirerek sonsuzluğa yürüdü. Bu yıl, sonsuzluk sürecinde yetmişinci yılına girdi.

Bugün, ölümsüz hayatının yetmişinci yılında Mustafa Kemal; Harbiye’deki öğrencilik yıllarındaki gibi takım ruhu ile geliştirmeye çalıştığı cesur, atılgan ve heyecanlı bir haklar ve hürriyetler savaşçısı... Sürüldüğü Şam’da ilk defa karşı karşıya geldiği Türk ve Türklük sorunlarının çözümünde akla, bilgiye ve özveriye öncelik veren bir Türk Milliyetçisi... Selânik’de ordunun kesinlikle siyaset dışı kalmasını ve siyasî hayata katılmamasını savunan bu nedenlede en yakın arkadaşlarından ve girdiği örgütlerden uzaklaşan öngörü sahibi gerçek bir asker... 31 Mart irtica olayında ordunun ciddi iç tehditlerde neler yapabileceği konusunda ilk deneyimleri değerlendirebilen genç bir kurmay... Devleti’nin egemenlik alanlarına istilacı kuvvetlerin saldırılarını önlemek için mekân ve imkân şartlarına aldırmaksızın Trablusgarp ve Bingazı boğuşma alanlarına koşan bir mücahid... Bütün uyarılarına rağmen İmparatorluğun Büyük Harbe girmesi ve orduların harekete başlaması sırasında Sofya’daki rahat ateşelik görevini kendisine yakıştıramayan ve bir birlik başında muharebe meydanlarında bulunmak için görev isteyen vatansever... Atandığı yer dahi bilinmiyen, kuruluş halindeki 19 ncu Tümen’inin kahraman alayları ile Arıburnu’na çıkan üstün düşman kuvvetlerini durduran ve Anafartalar’da hezimete uğratan komutan ve Çanakkale destanlarına geçen milletin “Sarı Paşa”sı... Doğu Cephesi’nde birliklerini en olumsuz konuşlandırma şartlarından kurtararak, Rusların son taarruz ve ümitlerini kırıp, vatan topraklarından çekilmelerini sağlayan özgüven ve kararlılık sahibi Ordu Komutanı... Yabancı bir devletin askerî şahıslarının ve birliklerinin bir ülkenin ordularında görev almasının ve bulunmalarının ancak kendi çıkarları uğruna o ülkeyi ve o ülkenin evlatlarını felakete sürükleyeceğini açıklıyarak, Filistin Cephesi’nde Alman Komutanı’nın emrinde çalışamayacağını bildirip, bütün geçmişini ve kazanımlarını tehlikeye atan, örnek bir Türk, vatansever bir asker ve lider komutan... Daha sonra aynı cephede Türk Ordularını millî sınırları belirliyecek şekilde toplayıp en az kayıpla bu sınırlar içerisine çekerek yok olmaktan kurtaran Ordular Grubu Komutanı...

Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu ittifakın Dünya Harbi’nde yenildiği, Osmanlı ordusunun her tarafta zedelendiği, dağıtılıp, silahlarının alındığı, şartları ağır bir mütarekenin imzalandığı, uzun harp yılları içinde milletin yorgun, fakir ve ümitsiz düştüğü, İstanbul başta olmak üzere Adana, Urfa, Maraş, Gaziantep, Antalya, Konya ve nihayet İzmir ve çevresinin işgale, Anadolu’nun taksimine girişildiği, devletin iletişim, ulaştırma araçlarının ve yönetiminin işgal kuvvetlerinin denetimi altına alındığı, memleketin her tarafında Hristiyan unsurların gizli, açık şekilde millî emellerini ve amaçlarını gerçekleştirmeye ve devletin bir an önce çökmesine çalıştıkları ve bütün bunlardan daha tehlikeli ve acı olarak milleti ve ülkeyi harbe sokanların kendi hayatlarını kurtarmak için kaçtıkları, düşman etkinliği altındaki Padişah’ın, Sadrazam’ının ve Hükûmeti’nin aciz, onursuz, korkak bir şekilde işgal kuvvetleriyle işbirliği yaptıkları, aydınların çoğunun ve etkin kamuoyunun kurtuluş için yabancı bir veya iki devletin mandasını talep ettikleri bir dönemde Türk’ün onuruna, gururuna ve yeteneklerine güvenen ve böyle bir milletin esir yaşamaktansa yok olmasını yeğleyen bu nedenle “Ya İstiklâl, Ya Ölüm” parolası ile ortaya çıkarak tek karar ve çözümün “Millî Egemenliğe Dayanan, Kayıtsız Şartsız, Bağımsız Yeni Bir Türk Devleti Kurmak” görüş ve sırrını taşıyan bir ruh, bir ışık bir bayrak... “Millî vicdanının yüksek iradesine bağlı olarak milleti hür ve bağımsız, vatanı kurtulmuş ve dokunulmaz görünceye kadar çalışmak yemini” ile İstanbul’u terk edip Samsun’a çıkan Türk Millet Mücadelesi öncüsü... “Vatanın bütünlüğünün, milletin bağımsızlığının tehlikede olduğunu, milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararının kurtaracağını” ilan eden “Devlet ve milletin mukadderatında millî irade söz sahibi ve hakimdir. Ordu, bu millî iradeye tabii ve onun hizmetindedir.” diyen, Erzurum ve Sivas Kongreleri ile Türk Millet ve kurtuluş mücadelesini “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” çatısı altında örgütleyerek, haklı ve hukukî zeminlerde harekete geçiren ve “Heyet-i Temsiliye Başkanı” sıfatıyla başına geçen meşru ihtilalci tek lider... Millet iradesini ve milletin mukadderatına egemen olmasını Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni kurarak gerçekleştiren, yeni devletin temellerini, millet ordularını oluşturup iç ve dış düşmanlarla silahlı mücadeleyi hazırlıyan ve başlatan kurucu sivil kumandan... İnönü’de milletin makûs talihini yenen, bütün olumsuzluklara rağmen yoktan var edilen birlikleriyle Türk’ün varlığını muharebe meydanlarında, kan ve ateş deryasında kanıtlıyan, kumandanları yönlendiren ve yöneten Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı... Türk’ü yok etmeyi, Türk Atayurdu Anadolu’yu ele geçirmeyi amaçlıyan Avrupa karşısında ikiyüz yıla yakın süren bir geri çekilmeyi Sakarya’da durduran, tarihe Sakarya Zaferi’ni yazdıran ve Türk’ü dünya karşısında onura ve saygınlığa kavuşturan Gazi Başkumandan...

Zaferle vatanı kazanan, barışla Türk Millet varlığını, bağımsızlığını dünyaya tanıtıp, kabul ettiren kurtarıcı... Yeni, millî, ileri, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu.... Millet içinde, milletle birlikte, yaptığı İnkılâplarla zaferi, yeni vatanı, yeni devleti, millî toplumu ebediyen güvenceye alan büyük ve eşsiz inkılâpçı... Türk’e tarih, Türk’e dil, Türk’e töre, Türk’e güven, Türk’e yükselme, Türk’e ilerleme aşkı veren, Türk’ü bilmeden anlaşılmıyan Türk ATATÜRK... dür.

Atatürkçü Düşünce

1918-1923 Yıllarında “Atatürkçü Düşünce”: Türk Milleti’nin varlığını korumak, savunmak, millî hududlarla çevrili vatan toprakları üzerinde hür ve bağımsız yaşamak için örgütlediği “Müdafaa-i Hukuk” hareketinin düşünce kaynağını, giriştiği mücadelelerin, kanlı boğuşmaların, zaferle sonuçlanan muharebelerin ve katlanılan ağır özverilerin fikri yığınağını oluşturuyor ve temsil ediyordu. Bu düşünce ve fikrî yığınak köklerini Türk Milleti’nin engin ve uzun tarihinden, Anadolu Türk toplumunun koruduğu kültür değerlerinden, sayısız fedakârlıklarla kazanılmış deneyimlerden alıyor ve millet iradesinin egemen olmasına, milletin kendi kaderi hakkında serbestçe karar verebilmesi esasına dayanıyordu. Avrupa’da ve işgal altındaki İstanbul’un hükûmet çevrelerinde Anadolu’da başlayan millî mücadele bir “başkaldırma” şeklinde kabul ediliyor, lideriyle özdeştirilerek “Kemaliler” - “Kemalciler” eylemleri olarak tanımlanıyordu. Zamanla hareketin fikri yönüne de “Kemalizm” deniliyordu.

Yeni, millî, ileri, çağdaş, laik bir Türk Devleti’nin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasından - Yüce Ata’mızın aramızdan ayrılarak sonsuza yürümesine kadar geçen süre içerisinde (1923-10.11.1938) “Atatürkçü Düşünce”: Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal’in Türk Milleti’nin varlığını koruması, geliştirmesi, ebedî kılması, millî kültürünü çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkarması için ortaya koyduğu ilkeleri, toplumun siyasî, sosyal, iktisadî, kültürel, eğitim, askerî ve diğer alanlarında çağdaş ve yüksek bir düzeye ulaşması amacıyla öngördüğü esasları, emellerini ve beklentilerini kapsamına alıyordu.

İnsanlık dünyasının gereksiz rekabetlerden, baskı ve zulümlerden, çatışmalardan uzaklaşarak barış içinde herkesin mutluluğunu ve refahını amaçlıyan bir hayat düzeyine ulaşması özlem ve yaklaşımı da “Atatürkçü Düşünce”nin evrensel boyutunu oluşturuyordu.

Bu dönemde halk içinde yaşamayı seven, “Türk Milleti”nden başka yüce bir varlık kabul etmeyen, Gazi Paşa’nın ve Laik Cumhuriyet Milliyetçisi Atatürk’ün toplumla söyleşerek, toplumla bütünleşerek ortaya koyduğu düşünceler, İnkılâplar şeklinde tarihî varlık alanına çıktı. Her biri Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülerek, tartışılarak kanunlarla hukuk düzeninde yer aldı. “Kemalizm” hakkında eserler, makaleler yazıldı. Doğmatizmden, nazariyelerden, usul bağnazlıklarından uzak, dinamik, ilerici, gerçekçi, çağdaş ve devamlı araştırmaya, denemeye, tartışmaya açık ve gaye aşkının egemen olduğu fikirlere topluca “Kemalizm”dendi.

Bugün, “Atatürkçü Düşünce”: Yaşayan Türk nesillerinin ve ebedi Türk Milleti’nin var olmak, varlığını geliştirip devam ettirmek, öz güvenini yitirmeden iyi bir vatandaş ve yüksek bir insan toplumu idealini sürdürmek için tutumlarını, davranışlarını, eylemlerini yönlendirmesi gereken bir düşünce sistemidir. Bir başka yaklaşımla “Atatürkçü Düşünce” Anadolu Türk toplumunun tarihinden, özünden, eğilimlerinden, ihtiyaçlarından, özlemlerinden ve özellikle mefküresinden kaynaklanan bir kültür çevresidir. Geçen yetmiş yıl içinde “Atatürkçü Düşünce”ye gereken özenin gösterilmemiş olmasına, bu düşüncenin yalnız bir kısım sözde aydınlara, gruplara ait olduğu izlenimi verilerek tekelleştirmeye çalışılmasına karşılık Türk Milleti’nin vicdanında ve şuurunda daima canlı, daima daha güçlü yaşaması açıklanan kültür çevresinin sonucudur ve yaşadığımız yüzyılın en büyük, en anlamlı ve etkili olayıdır.

Gelecek yüzyıllarda “Atatürkçü Düşünce” bir sistem, bir ideal, bir çözüm olarak yalnız Türk toplumları için değil, bütün insanlık dünyası için, insanca yaşamanın, barışın, huzurun, refahın gerçekleşmesinde bir kaynak ve bir çıkış noktası olacaktır. Belirtilen kültür çevresi de insanlığa örnek modeller sunacaktır.
* "E.Z.ÖKTE Atatürk'ü anlamak ve anlatmak"

 
Toplam blog
: 92
: 956
Kayıt tarihi
: 01.10.07
 
 

Ülkemin içinde bulunduğu ve gitmekte olduğu yerden rahatsızım. Atatürk ilke ve devrimleri doğrult..