- Kategori
- Kitap
Atatürk’ün Üzüntüsü

“İttihatçılar, Osmanlı’yı “Türkleştirmek” gibi bir misyon üstlendiler. Türkleştirme önünde engel olarak gördükleri gayrimüslimleri yok etmeye çalıştılar. Bu çaba ne yazık ki, Cumhuriyet döneminde de devam etti.” (*)
Bildiğiniz gibi, Selçuklu İmparatorluğu yıkıldıktan sonra, Anadolu’da kurulan beyliklerin en güçlülerinden biri Karaman Beyliği’dir.
Bu beylik Konya, Karaman, Ermenek, Ereğli, Beyşehir, Alanya, Silifke, Aksaray ve Kırşehiryöresinde 1250’de kurulmuştur. (Osmanlı Beyliği’nden 50 yıl önce)
Kurucusu Karamanoğlu Mehmet Bey’dir. Karamanoğlu Mehmet Bey’in öteki Türk beyliklerini kuran ve yöneten beylerden önemli bir farkı vardır. Bir tek O, 1277’de çıkardığı bir fermanla:
“Bugünden sonra divanda, dergâhta, barigâhta, mecliste, meydanda Türkçe’den başka dil kullanılmayacaktır.” diyerek Türkçe’yi devlet dili yapmıştır. Arapça’yı devlet dili, Farsça’yı edebiyat dili olarak kabul eden Selçuklular’dan sonra, Karamanoğlu Mehmet Bey bu fermanıyla dilimizi özgürlüğe kavuşturmuştur.
Karaman Beyliği’nin bir başka özelliği de, Müslüman değil, Hristiyan bir beylik olması.
Nedense, birçok gerçek gibi bu gerçek de gizlenmiş halkımızdan. Sözgelişi, benim öğrencilik ve öğretmenlik yıllarımda ilk, orta, lise ve dahi yüksekokul tarih kitaplarının hiçbirinde yoktu bu bilgi.
Oysa hangi ırktan, hangi soydan olursa olsun, bir insanın Müslüman ya da Hristiyan olması ne kadar normalse, bir Türk beyliğinin de şu ya da bu dinden olması o kadar normal değil mi? Saklanacak, gizlenecek, utanılacak, korkulacak nesi var bunun? Hristiyan din adamı Dr. Behnan Konutgan’ın, “Anadolu’da Hristiyanlık” adlı eserinin 142. sayfasında ilginç bir başlık var: Atatürk’ün Üzüntüsü…
Konu nedir acaba?
Nedir, Atatürk’ü üzen şey; merak etmez misiniz?
Bakalım neymiş:
“Hamdullah Suphi Tanrıöver’in anılarında ismi geçen Mahmut R. Kösemihal, Hristiyan Türkler’in zorunlu göçüne ilişkin:
“Biz Anadolunun bir miktar Hristiyan Türk’ü, Hristiyan Eleni’yi (Yunan’ı) ayıran farkları incelemeye vakit bulamadan, mübadele, bir miktar Türk unsurunu Yunanistan’a göçtürdü...” değerlendirmesinde bulunuyor. Hamdullah Suphi inin anılarında Celal Bayar’la aralarında geçen bir diyalog, bu konuda Atatürk’ün üzgünlüğünü ortaya koyuyor.
Celal Bayar,bir gün Hamdullah Suphi’ye “Bilir misin Hamdullah, Atatürk’ün son yıllarda en büyük üzüntüsü neydi?” diye sorar. Hamdullah Suphi, bilmediğini söyleyince cevabı kendisi verir:
“Anadolu’dan binlerce Hristiyan Türk’ü göndermiş olmasıydı. ‘Paşam, yapmayın, yollamayın; bunlar özbeöz Türk’ dedim. Kendisine kitaplar gönderdim, fakat dinlemedi.”
Keşke dinleseydi de, öz dillerini ve dahi Müslümanlıktan önceki dinlerini değiştirmeyen bu yiğit Türk boyunu göndermeseydi.
Okuduğum birçok kitapta, “Ne olur bizi göndermeyin. Biz Türk’üz; Türkçe’den başka dil bilmeyiz…” diye ağlayarak yalvardıkları anlatılır.
Son yıllarda, özellikle zorla gönderilen Karamanlılar’ın olmasa bile, “Mübadele Antlaşması” denerek yüzyıllardır yaşadığı coğrafyadan sökülüp atılan insanların öyküleri, romanları yayımlandı.
Henüz bir filmi yapılmadı sanırım. Televizyonlarımızda öyle uyduruk, eften püften diziler yayımlanıyor ki! Neden böyle bir konu dizi film yapılmaz, bilmem.
Kim cesaret edecek bakalım!
Dr. Behnan Bey dostumuzu dinleyelim biz yine:
“Yunanistan’a gönderilen Türk-Hristiyanlar, Türkiye’de Rum olarak adlandırılıp; mübadeleye tabi tutulurken, Yunanistan’da da “Turko sporos” (Türk tohumu) diye aşağılanıp Yunanlı olarak kabul edilmediler. Anadolu’da Türk-Hristiyanların kendi topraklarından sürülüp göçe zorunlu bırakılmasına ilişkin İskender Ohri de yapıtında, acısını şu sözlerle dile getiriyor:
“...Bizans zamanında Ortodoks olup Romalı anlamında Rum denilen bütün Anadolu halkını Yunan yani “Helen” saymışız. Oysa Osmanlı Devleti’nde, bunların içinde Türkçe’den başka dil bilmeyen, Ortodoks dininde Türkler bile vardı. Gafletimiz yüzünden, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra, Türkiye ve Yunanistan arasındaki halk değişimi sırasında, Rum-Yunan sayarak Yunanistan’a gönderdik onları. Ne kadar acı...”
Evet, ne kadar acı!..
Bir de o acıyı yaşayanların yerine koyun kendinizi. Zorla ayırıyorlar sizi, en az bin yıldır yaşadığınız yurdunuzdan. Korumak için canınızı verdiniz, kanınızı akıttığınız toprağınızdan…
Köyünüzden, kentinizden, kasabanızdan… Hem de kimdir sizi kovan?
Düşman değil, aynı kökten geldiniz, aynı dili konuştuğunuz kendi soyunuzdan olan insanlar. En acısı da bu değil mi? Suçları, günahları ne?
Tek suçları, tek günahları başka bir dinden olmak…
Peygamber olarak Hz. Muhammet’e değil de, ondan yaklaşık 600 yıl önce yaşamış olan Hz. İsa’ya inanmak…
O mübadele antlaşmasını kim yaptıysa, niçin yaptıysa yanlış yapmıştır. Mantıklı hiçbir yanı yok bence.
Arzu edeni, gitmek isteyeni gönder; tamam ama arzu etmeyeni, gitmek istemeyeni zorla bir yere yerlere göç ettirmeye kimsenin hakkı olmasa gerek.
Hayret, Celal Bayar’dan başka, hiç kimse itiraz etmemiş midir; bu anlaşma maddesine?
Fevzi Paşa, Karabekir Paşa, İsmet Paşa, Rauf Orbay gibi Kurtuluş Savaşı’nın önde gelen şahsiyetleri neler düşündüler, nasıl düşündüler de evet dediler bu maddeye?
Celal Bayar’ın, etkili bir mücadele verdiğini sanmıyorum. Gerçekten de iyi anlatabilseydi bu konu, benim bildiğim Mustafa Kemal Paşa, kesinlikle onaylamazdı bu antlaşmayı. Şu ya da bu nedenle anlaşmada böyle bir madde olsa bile, harfiyen uygulanmasına izin vermezdi.
İnanıyorum ki, vefatından önceki son yıllarda, Karamanlar’ın Türkçe konuşan özbeöz bir Türk boyu olduğunu öğrenince gerçekten üzülmüştür Atatürk.
Yapılan bu yanlıştan dolayı Atatürk’ten başka üzülen, vicdan azabı çeken başka kimse yok muydu acaba?
Hüseyin Erkan
--------------------------------------------------------------------------------------
(*) Anadolu’da Hristiyanlık: Dr. Behnan