Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ocak '09

 
Kategori
Siyaset
 

Atatürk ve Türk İnkılâbı

Atatürk ve Türk İnkılâbı (*)


“İnkılâbımız Türkiye’nin asırlar için mutluluğunu üstlenmiştir. Bize düşen onu anlamak ve takdir ederek çalışmaktır.” (1924)

“Türk milletinin son yıllarda gösterdiği harikaların, yaptığı siyasi, sosyal inkılâpların gerçek sahibi kendisidir. Sizsiniz. Bu yetenek ve gelişme arzusu mevcut olmasaydı, onu yaratmaya hiçbir kuvvet ve güç yeterli olamazdı...

Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağımıza uygun ve bütün anlam ve biçimiyle medeni bir toplum durumuna ulaştırmaktır. İnkılâplarımızın temel ilkesi budur. Bu gerçeği kabul edemeyen zihniyetleri millet darmadağın etmek zorundadır.” (1925)

Mustafa Kemal ATATÜRK


Atatürk

Atatürk Türk inkılâbının öncüsü ve önderidir.

Türk İnkılâbı, Yüce Atatürk’ün Türk milletinin kurtuluşu, özgürlüğü, egemenliği ve bağımsızlığı amacının gerçekleşmesi için açıkladığı ve öngördüğü düşünceleri, ilkeleri ve hedefleri doğrultusunda başladı. Başarı ve zaferlere ulaştı. Türk milletinin varlığını ve birliğini, Türk vatanının bölünmez bütünlüğünü Lozan Barış Antlaşması ile bütün dünyaya kabul ettirdi. Elde edilenlerin ve kazanılanların korunması, geliştirilmesi ve güven altına alınması için milli iradeye ve millet egemenliğine dayanan yeni, milli, laik, çağdaş ve ileri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurdu.

Türk İnkılâbı durmadı. Yüce önderin işaret ettiği milletin refahı ve mutluluğu hedefine doğru ilerledi. Yeni toplumun siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel hayatında her biri bir devrim niteliğinde olan ve tüm insanlığa örnek teşkil eden adımlar attı, oluşumları gerçekleştirdi. Bütün bunları yeni bir hukuk düzeni içinde sağladı ve kurumsallaştırdı.

Türk milletinin kurtuluşunu ve yükselişini medeni ve çağdaş bir toplum olma zorunluluğunda gören büyük öncünün ortaya koyduğu kutsal dava ve ülküyü gözden kaybetmeyen Türk İnkılâbı, sonsuza kadar sürecek niteliğe ve özelliğe sahip oldu. Sonuçta Türk İnkılâbı Atatürkçü Düşünce ve çağdaşlaşma özlem ve beklentileri ile özdeşleşti. Türk İnkılâbını anlamanın ve sevmenin, inkılâbın sürekliliğine ve başarısına hizmet etmenin ancak Atatürk’ü anlamak ve sevmekle mümkün olabileceği her geçen gün daha açık ve kesin şekilde görüldü ve kanıtlandı.

Türk İnkılâbı

Türk İnkılâbı, Türk milletinin ata yurdu, Anadolu’nun düşman işgal ve istilâsına karşı silahla savunma zorunda kalması sonucunda giriştiği askeri ve siyasi eylemler şeklinde başladı. İlk anda, başında özgüvenlerini yitirmiş Halife Padişah ve yandaşlarından, hükümet adamlarından, özünden ve töresinden uzaklaşmış kurum ve kanunlarından, her türlü dış etkiler altında kalmış aydınlarından oluşan Osmanlı düzenini karşısında buldu. Bu durumda milletin kendi kaderi üzerinde iradesini ve egemenliğini kullanma esasına dayanan ve Yüce Atatürk’ün öncülüğünde ve önderliğinde yürütülen eylemler iki cepheli mücadelelere ve savaşlara dönüştü. Türk Millet Mücadelesi ve İstiklâl Savaşı niteliğine kavuştu. Kendi imkânları içerisinde, belirlediği zaman ve mekânların özel şartlarına bağlı olarak gelişti. Düşman yok edildi; vatan toprakları dışına atıldı. Osmanlı Devleti tarihi varlık alanından çekildi. İnkılâbın bu ilk evresi başarı ve zaferlerle sonuçlandı.

İkinci evresinde Türk İnkılâbı, Türk millet varlığının birliğini ve gücünü, Misak-ı Milli hudutları içerisinde kurtarılan vatan topraklarının bütünlüğünü, Osmanlı Devleti’nin asırlarca kapitülâsyonlar gibi yabancılara verdiği bütün ayrıcalıkları ve engelleri ortadan kaldırdığını barış antlaşmaları ile dünyaya kabul ettirdi. Elde edilenlerin ve kazanılanların korunup, geliştirilmesi ve bekâsı için yeni, milli, laik, çağdaş ve ileri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurdu.

Yaşadığımız zaman sürecinde devam eden ve sonsuza kadar da sürecek olan Türk İnkılâbının üçüncü evresi, Türk milletinin tam bir güvenlik, barış ve huzur içinde refahının ve mutluluğunun sağlanması ve insanlık ülküsünün geliştirilerek yaygınlaştırılması amacına yöneldi. Her aşamasının millet iradesinden ve millet egemenliğinden kaynaklanmasını, milli ihtiyaçların karşılanmasını öngördü. Meşruluk esasına bağlı kalarak, yapılacak her atılımda Türk milletinin davasının, ülküsünün, amaçlarının ve hedeflerinin esas alınmasını vazgeçilemez ilkeler olarak kabul etti. Milli ahlâk, bilgi ve eylem birliği şeklinde tarihi varlık alanında yer aldı.

Bu evrenin ilk uygulamaları Yüce Atatürk’ün sağlığında ve Türk milletinin başında bulunduğu 1923–1938 yıllarında gerçekleştirildi. Çağdaş ve ileri bir hukuk düzeni içersinde toplumun başta eğitim ve kültür olmak üzere iktisadi ve sosyal hayatında adımlar atıldı. Milli güç unsurlarının dengeli ve uyumlu şekilde geliştirilmesi ve yönlendirilmesi yolları açıldı. Kendine özgü yöntem ve modelleri ve kendi imkânları ile medeni bir toplum ve güçlü bir devlet tarihi varlık alanına çıkarıldı.

Türkiye Cumhuriyeti devletler ve uluslararası ilişkilerde onurlu ve saygın bir konum ve yere, dostluğu aranan ve vazgeçilemez olan bir niteliğe sahip oldu.

Türk İnkılâbı, Türk milletinin Kurtuluş Davası ve Kurtuluş Savaşı olarak doğmuş, bu anlayış ve şuurla başarı ve zaferlere ulaşmıştı. On beş yıl gibi kısa bir sürede Türk milleti her alanda ileriye, refaha ve mutluluğa yönelen devrimler yapmış, durulması imkansız atılımları gerçekleştirmişti. Bu dönemde “Kurtuluş Davası” ve “Kurtuluş Savaşı” bütün nesiller ve gelecek zamanlar için Yüce Önderin gösterdiği “Türk Milletini çağdaş medeniyet düzeyine yükseltmek, Türk kültürünü bu medeniyetin üstüne çıkarmak” amacına dönüştü. “Kurtuluş Savaşı” bu amaçla özdeşleşti.

Yüce Atatürk’ün sonsuzluk sürecine başlamasından sonra inkılâp devam etti. Siyasi alanda “Türk Demokrasisi” çağdaş ve ileri bir ivme kazandı. Dış ve iç tehdit, tehlike ve engeller, sayısız iktisadi ve sosyal olumsuzluklar Türk inkılâbı ile elde edilenleri ve kazanımları hedef aldı, çözmeye, güçsüzleştirmeye ve yok etmeye yöneldiği zaman cumhuriyeti koruma ve kollama göreviyle yükümlü olan milletin silahlı evlatlarının savunması ve müdahalesiyle karşılaştı. Etkisiz kılındı. Yeni hukuk düzenleri kuruldu. Açıklanan amaç doğrultusunda inkılâbın devamının, gelişmesinin ve etkinliğinin yolları açılmaya çalışıldı. Türk İnkılâbının milletin ilerleme ve çağdaşlaşma amacına yönelik azim ve kararlılığına bağlı olduğu her olayda, her oluşumda bir kez daha anlaşıldı. İnkılâbın sonsuza kadar devam edeceği, “milli varlığı” ile eş anlamda olacağı milli vicdan ve şuurda tek ortak payda şeklinde ortaya çıktı. Özetle, Türk Milleti için “Kurtuluş Davası ve Kurtuluş Savaşı” sonsuza kadar sürecektir. Bunun kısa ifadesi ve anlatımı ise Türk İnkılâbı’dır.

Türk İnkılâbının Temeli

Türk İnkılâbının temeli, Türk milletinin her türlü düşmanlığa, tehdit ve tehlikeye ve zulme karşı mücadele etme azim ve kararlılığıdır. Milli varlığın, millet egemenliğinin, millet bağımsızlığının ve inkılâpla elde edilen kazanımların dışardan ve/veya içerden tehdit edilmesine, tehlikeye girmesine, taarruza uğramasına karşı milletin sonsuz mücadele kararı Türk İnkılâbının temel taşıdır. Türk İnkılâbı ancak bu temel üzerinde yaşayabilir ve yükselebilir. Yüksek bir insanlık ülküsüne sahip olan, adalet ve eşitliği, barış ve huzuru ülkesinde ve dünyada kurmaya çalışan Türk İnkılâbının güçlenerek devamı Türk milletinin her türlü zulme karşı alacağı tutuma, davranış ve eylemlere bağlıdır. Türk milletinin sonsuz mücadele kararı üç ilkeye dayanır. Bunlar:

Birincisi; Milli güvenlik, milli savunma ve milli varlık savaşıdır. Nereden gelirse gelsin, hangi şartlar altında oluşursa oluşsun, tehdit ve tehlikeyi önlemek, etkisiz kılmak, gereğinde kaynağında yok etmek ve düşman taarruzunu caydırıcı güce ulaşmak esastır. Bunlar için her türlü bilgi ve teknolojiyle donanmak, gereken insan gücüne ve vasıtalara sahip olmak Türk İnkılâbının güvenlik ve savunma boyutunu açıklar. Bir taarruz karşısında milli varlığı korumak için milletin başarılara ve zaferlere ulaşıncaya kadar sonsuz savaşma kararı ve eylemleri ise, inkılâbın temel düşüncesi ve vazgeçilmez ilkesidir.

İkincisi; Milli güvenlik ve milli savunma hizmetleri milli güç unsurlarının tümünün uyumlu ve dengeli biçimde yönlendirilmesini, milli varlık savaşı vatanın canlı, cansız bütün güçlerinin bir araya toplanıp, kullanılmasını gerekli kılar. Vatandaşların Türk inkılâbını anlamalarını, gerekli inkılâp şuuruna sahip olmalarını ve her türlü mücadeleye psikolojik olarak hazır bulunmalarını ister. Hiç bir özveri ve sıkıntı savunma mücadelesinin sonucu ile kıyaslanamaz. Başarı ve zafer kazanılıncaya kadar uğraşılmalı ve vatanın bütün vasıtaları kullanılmalıdır. Hiçbir engel, hiçbir olumsuz şart, hiçbir etki ve değerlendirme mücadelenin gevşetilmesine ve durmasına neden olmamalıdır.

Üçüncüsü; Saldıran düşman ve/veya düşmanlar ne kadar çok, ne kadar kuvvetli ve ne kadar en son silah ve teknolojiyle donatılmış olurlarsa olsunlar milli savunma ve milli varlık savaşı mücadelesinde imanımız ve kararlılığımızın, vatanımızın ve milletimizin doğal özelliklerinin ve şartlarının bizi başarılara ve zaferlere ulaştıracağına inanmamız gerekir. Bu böyle olmuştur ve böyle de olacaktır.

Durum

İki binli yılların başlarında “Türk İnkılâbı” konusunda durum nedir?

1- Türk İnkılâbı devam etmektedir. Türk milleti çağdaş medeniyete ulaşma, medeni bir toplumun bütün imkân ve vasıtalarına sahip olma düşüncesini, azim ve kararlılığını devam ettirmektedir. Türk Milleti bütün olumsuzluk ve engellere karşı Kurtuluş Davası ve kurtuluş Mücadelesi yolunda büyük bir sabır, özveri ve dayanıklılıkla ilerlemektedir.

2- Yaklaşık son altmış yıl içinde toplumumuzun siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel hayatında görülen bunalımların, dengesizliklerin, krizlere dönüşen istikrarsızlıkların ve özellikle eğitim, bilgi ve teknoloji üretmede çağın gerisinde kalmanın esas nedeni, iktidar sahiplerinin, yönetici kadroların, etkin kamuoyunu oluşturdukları sanılan aydınların, Türk İnkılâbını yeterince anlamamaları sonucudur. Bunlar bütün iyi niyetlerine, vatan ve millet sevgilerine, hizmet aşklarına rağmen, çağdaş medeniyete ulaşmanın yol ve yöntemlerini, model ve sistemlerini her defasında ve her zaman dışardan ithal etmeye çalışmışlar ve dışardan almışlardır. Türk inkılâbı ile ve gerçekte ise, Türk milletinin gücü, yetenekleri, özlem ve beklentileriyle çelişkiye düşmüşlerdir.

3- 1965 den günümüze kadar bir kısım siyasi kadroların ve hatta iktidar sahiplerinin Türk İnkılâbı ile kurulan devletin bir “Halk Devleti” olduğunu, bunun açık anlatımının “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” şeklinde ifade edildiğini, Cumhuriyetin en önemli niteliklerinin başında “Laiklik” ve “Demokratik” özelliklerinin geldiğini bilerek veya bilmeyerek bir yana bırakarak Cumhuriyetimize “Sosyal Demokrasi” - “İslâm Demokrasisi” gibi sıfatları ekledikleri, “Cumhuriyetimizin” yerine genellikle dışardan ithal edilen kavramlar kullandıkları görülmektedir. Bu ve benzeri tutum ve davranışlar Türk milletinin tarihi gelişimine ve varoluş nedenlerine aykırı bulunduğu gibi Türk İnkılâbını da tehdit ve tehlikelere açık bırakmaktadır.

4- Bütün bunların çözümü ve geleceğimizin güvence altına alınması her şeyden önce “Türk İnkılâbı”nın tam, doğru ve bütün özellikleriyle genç nesillere öğretilmesi ve anlatılmasından geçmektedir. Eğitim programları bu yaklaşımla yeniden ele alınmalı ve düzenlenmelidir. Türk aydını, artık duyarsızlıktan ve yabancı hayranlığından kurtulmalı Türk İnkılâbının istediği özgüvene kavuşmalıdır.

* E.Z.ÖKTE - Atatürk'ü Anlamak ve Anlatmak

 
Toplam blog
: 92
: 956
Kayıt tarihi
: 01.10.07
 
 

Ülkemin içinde bulunduğu ve gitmekte olduğu yerden rahatsızım. Atatürk ilke ve devrimleri doğrult..