Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '20

 
Kategori
Sinema
 

Atiye’nin Derdi Ne?

Atiye’nin Derdi Ne?

 

Fantastik kurgularda olağanüstülük ve sınırsızlık türün temel özelliğidir. Olayların gelişimi seyirciyi şaşırtmaz, ancak kurgu fantastik özellikler taşısa da olay örgüsünün bütünlüğünde olaylar arasında geçişte tutarlılıklar olması ve kurguda anlamsızlığa yol açacak kopuklukların olmaması gerekir. Tutarsızlıklar ve kopukluklar filmin ya da dizinin izleyişini zevksiz hala getirir. Kurgu gizem öğesi üzerine kurulsa da film ve dizi çekilmez bir hal alır.

Fantastik kurgu olaylara ve var olana olağanüstülük katar, alt metin motiflerini ya da algısını ortadan kaldırmaz. Bazen bir film ya da dizinin birkaç sezonu sadece bir mesaj üzerine kurulur ve alt metinin etrafında döner. Temel amaç verilmesi gerekenin farklı yollarla zihinlerde yer edinmesidir. Olaylar alt metinlerin işini kolaylaştırmak için oluşturulur. Olayı bütünün bir parçası olarak düşünmek gerekir ve manadan kopuk değildir. Her karenin kendi için bir tutarlılığı vardır. Her görsel ve işitsel motif ekran başındakilerine mesaj taşır. Bu mesaj var oluşa bir mana katar. Duygusal ve zihinsel algıları tetikler. Kendilerini bulmalarını ve karar almasını sağlar.

Artık algının en kolay veriliş biçimi fantastik kurgular üzerindendir. Seyirciyi yormayan türün özelliği insanları sıkılmadan ve heyecanla, dikkatle ekrana yönelmesini sağlamaktadır. Olay merkezli türün arasında serpiştirilen alt metinler ve beden dilinin oluşturduğu atmosfer seyirciyi kendine daha kolay ve hızlı çekmektedir.

Oyuncuların, yönetmenin ve senaristin etkilenmediği ruh hali seyirciyi esir alır, yapanların var oluşunu etkilemeyen kurgular, ekran başındakilerini etkiler. Kurguyu oluşturanların kendilerinden bir şey bulmadığını, seyirci kendinde bulur. Bu birbirine zıt tuhaflık hiçbir zaman gündeme gelmez, kimse de dillendirmez. Sevinen, üzülen, heyecanlanan ve en önemlisi değişmesi gerektiği duygusu ve düşüncesinin girdabına giren seyirci iken, arka plandakilerin bu kurgularda yaşananlardan kendilerine pay çıkarmazlar. Ondandır ki oyuncular ve yönetmenler halka yabancı ve uzaktırlar. Ama bir o kadar da halkı iyi tanırlar.

Bütün bunların sonucunda film ya da diziler düşünmemiz gereken konuları gündemimize getirerek düşünce ve duygu dünyamızı şekillendirirler. Biz de gördüklerimiz ve işittiklerimiz üzerine hayatta dair anlayışlar geliştiririz. Bazen komplo teorilerini destekleyici anlayışlar da kazandırırlar. Nasıl olsa filmin ve dizilerin ispatlaması gereken bir şeyleri yoktur. İnandırıcılık için bilimsel veriler sunmazlar ama seyirci verileni bilimsel bir veriymiş anlayışla alır, kullanır. Tuhaf olan ikinci konu ise verilenlerin doğruluğunu araştırmaya gerek görmeden, kabullenmesidir. Filmlerin ve dizilerin görünmez gücüde budur.

Fantastik türün yaygınlaşması hayatın gerçekliğinden kaçan insanların sığındığı bir liman haline gelmesindedir. Haber ve magazin programlarla hayatın yaşanılamaz hale gelişini acımazca vurgulayanlar, insanları umutsuzluğa, karamsarlığa iterek, kötülüğün ruhları sardığı anlayışla insanları hayattan koparmasına neden olmaktadır. Hayattan kopan insan teselliyi fantastik dünyanın kirli kollarında aramasından yol açmaktadır. Fantastik tür insanların bir kaçış kapısı haline gelmiştir.

İnsanların kaçış kapısı haline gelen fantastik tür, fantastik film ve dizilerin artmasına yol açmıştır. Dünyada hızla yaygınlaşan tür, Türkiye’de de Batılıların öncülüğünde yerli dizilerin çevrilmesine başlandı. Bunlardan bir tanesi de “Atiye” dizidir.

Atiye dizisinin ikinci sezonu üzerinde durmadan önce, dizinin kurgudaki kopuklukların ve Atiye’nin kötü oyunculuğunun diziyi izlenmez bir hale getirdiğine değinmek gerekir. Kötü bir kurgu, kötü oyunculuklar dizinin en zayıf tarafını oluşturmaktadır. Zorla izlenecek bir sezon olmuş.

Bilinmezlikler dinden ya da kutsal kaynaklardan bağımsız ele alındığında ve bilinmezlikler mitoslarla mana kazandırılmaya çalıştığında ortaya tatmin edici bir düşüncenin ortaya çıkmayacağı kesindir. Aksine kafa karıştıran bir manzara ortaya çıkmaktadır. Belki de amaç anlamsızlığı derinleştirmektir. İnsanları bilinmezliğin içine bırakıp karanlıkta kayboluşunu izlemek, bazıların hoşuna gidiyordur. Belki de kendi kör kuyularında kaybolanlar herkesin kendileri gibi kör kuyularda gezinmesini istemektedir. Geçmişi bugüne taşıma derdi Atiye’nin de derdi ancak bu dert bugünün insanlarına aba altında sopa göstermektir.

Atiye insanlığın korktuğu, ölüm fobisini körüklemenin peşindedir. Tanrının insanlığı yüz üstü bıraktığını, kurtuluşun ve yok oluşun gizemli örgütlerin elinde olduğunu satır aralarında sürekli dilendirmektedir. Örgütlerin planın derinliği, kusursuzluğu ile süslenen söylemler bunun en bariz örneğidir. Dünya kaynaklarını koruma adına dünya nüfusun azalması gerektiği algısı bir sezonluk koşuşturmanın amacını göstermektedir. Dünyanın Covit-19’la boğuştuğu ve komplo teorilerin insan nüfusu azaltma olduğu vurgulandığı bir dönemde Atiye’de son bölümde bunun altını çizerek seyircisine ortalıkta isimleri anılan örgütlerden korkması gerektiğini ve dünyayı kimlerin yönettiğini dolaylı anlatmaktadır. Firavunun ben de öldürür ve diriltirim anlayışın bir uzantısıdır bu anlayış. Bazılarınca sıradan gelebilir ama binlerce hata milyonlarca insan dünyayı var eden, yok edenlerin belli bir zümre olduğu inanışı mevcuttur. Bu tür dizi ve filmler de bu anlayışı beslemektedir.

 

Havva’dan gelme, aşkın sonsuzluğu, ikinci evrenler, yıldız kadın, vb kurguların nereye bağlandığı önemli olduğu için, bunların varlığı asıl mesajı iletmektir. Ayrıca insanlığa ya gelecekten ya da geçmişten birilerin gelmesiyle kurtulacağı inanışın dillendirilmesi, yaratıcının varlığını yok saymaktır.

Var olan örgütlerin ölümsüzlüğü ve sonsuzluğudur. Öyle ki örgüt ismi telaffuz edilir ama detaya girilmez. Polis bile ifade alırken örgüte dair sorular sormaz. Merakta etmez. Bu da bir kabullenişi gösterir. Örgütün büyüklüğü ve dokunulmazlığını hissettirir. Basit bir yaklaşım gibi görünebilir ama bugün dünyada olan biten birçok şeyin ardında örgütler aranması ve buna bağlanması bunu yaklaşımı desteklemektedir.

Atiye’nin derdi yerleşik inanışları ve anlayışları alt üst etmektir. Var olanları da beslemektir. Batının fantastikleştirdiği dinini benzerini Türkiye’ye de getirme çabası vardır. Yitirilen yaratıcı anlayışın yerine yenilerini inşa etmektir. Biliyoruz ki inanç boşluk kabul etmez, boşatılan inançların yerine, başka inançların getirilmesi gerekir. Toplumlar inançsız yaşayamaz. Ama hangi inançla yaşadıkları da önemlidir.

Osman Tatlı

osmantatli@gmail.com

 
Toplam blog
: 90
: 382
Kayıt tarihi
: 02.08.14
 
 

2004 yılında İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Üniversite yılla..