Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

26 Haziran '09

 
Kategori
Güncel
 

Autoridade

Autoridade
 

Konu malum belge ve malum kararlar. Açıklamalar is ordunun ''Bir Numara''sı Orgeneral İlker Başbuğ'dan. Uzun zamandır siyaset, yargı ve ordu birbirine girmiş herkes menfaati doğrultusunda birbirine diş gösteriyor hatta gerekirse ısırıyor. Siyaset özeline indiğimizde görüyoruz ki bir kısım muhalefet bir gün hükümete dostane söylevlerde bulunup el uzatıyor, ertesi gün bölücülük, rejim düşmanlığı hatta vatan hainliğiyle suçlayabiliyor. Hükümet kimi konuda işine geldiğinden muhalefete ''gelin el ele verelim de şu işi kotaralım'' derken bir süre sonra menfaatine ters düşünce ''siz ne anlarsınız bre melunlar'' gibisinden sözler edebiliyorlar. ''Sen bana sayın de ben sana diyorum'', ''o Apo'ya da sayın derdi'' gibi devletin başındakilerin beni yedi-sekiz yaşımdayken yapmadığım çocukça kavgalar ertesi gün ''hadi bakalım şu eski darbecileri birlikte bir yargılayıverelim'' gibi zeytin dallarına dönüşebiliyor. Boşa demiyorlar siyaset iki yüzlü olma sanatıdır diye her ne kadar yüz sayısı ikiyi çok aştı ise de.

Bu mikro dalaşmanın biraz dışına çıkıp resmi genişletirsek durumun yine farklı olmadığını görmek mümkün. Ergenekon denen arap saçının avukatları, savcıları, müdahilleri, sanıkları ve tanıklarına her gün yeni ''manevi'' türevleri ekleniyor. Yargı bir gün muhalefet diğer gün hükümetle uğraşıyor ve onlarda menfaatleri gereği yargıya bir gün düşman bir gün dost. Aslında bu iki yüzlülüğün en büyük örneklerden biri kapatma davası açıp sonra kapatmama oyu verenlerdi hatırlarsınız. Ordu da ülke Türkiye olunca bu kavgadan geri durmuyor. Ordu bir gün muhalefete, bir gün hükümete, bir gün yargıya diş gösterirken muhalefet ve hükümet arasında da hangisinin o gün orduyla arası gergin ise diğeri ordunun sivil korumalığını yapıyor. Yani İngilizce'de ''dog eat dog'' dedikleri, kimin eli kimin cebinde belli olmayan ucuz bir brezilya dizisi devletin zirvesinde, erkler arasında oynanıp gidiyor Başrollerde Richard Tatius Erdoğan, Daniel Baykal, Deivet Bahçeli, Archimed Türk, Ilicar Başbuğ gibi jönler adına otorite, güç, rant, ne derseniz deyin -ki zaten bilirsiniz latinlerin çok adı vardır- bu kızı ele geçirmek için binbir oyun, entrika, söylev içindeler.

Bunların sonuncusu da sahte mi, gerçek mi. Kim kime ne amaçla hazırladı. Aslı var mı yok mu gibi sorularla günlerdir irdelenen belge ve askeri yargının kararı sonrası bugün Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un açıklamaları. Belge ortaya ilk çıktığında hükümet orduya destek oldu, asker ile aralarını bozmak isteyenler olduğunu söyledi. Ordu ise askerin yıpratılmaya çalıştığını. İş yargıya intikal etti fakat belgeyi askeri yargının inceleyip gerçek olup olmadığı kararını vereceğini duyduğumda ''bu belge kesinlikle gerçek çıkmaz'' demiştim. Bunun aslında iki sebebi vardı, birincisi bugün biliyoruz ki sivil yargının bile tarafsızlığı tartışılıyor bu nedenle hiyerarşinin çok daha keskin olduğu asker içinde yargının tarafsızlığına şahsen pek ihtimal veremiyorum. Tabi ki kesin olmamakla bir yerlerden emir gelme ihtimali vardır ki askeriyede demir daha emirin adını duyar duymaz kendi kesilir. Ayrıca Başbuğ'un tehditkar kabul edilebilecek yine doğruluğu tartışılır ''neler yapacağımızı herkes görecek'' açıklaması da daha baştan suçsuzluğun ilanı görülebilir bazı çevreler tarafından.

Diğer bir neden -ki asıl neden budur- ise belgenin aslının bulunmamasıydı. Buna isterseniz aslı hiç olmadı, gerçekten sahteydi diyelim, isterseniz de aslı vardı yok edildi diyelim, belgenin aslı olmadıkça belgenin gerçek olup olmadığının anlaşılamayacağı aşikardı. Fakat unutmamak gereken birşey var; evet belge gerçek değil fakat belge sahte de değil çünkü fotokopi ile bunun anlaşılamayacağı açık. Başbuğ bu günkü açıklamasında sanki belgenin sahte olduğu kesinleşmiş gibi konuştu. Gayet sert tonla sarf ettiği ''biz sivil yargıdan belgenin sahte mi gerçek mi olduğunu değil bu sahte belgeyi hazırlayan suçluyu bulmasını istiyoruz'' demesi bunun açık göstergesi. Yani askeri yargı, kesin karar verilemeyecek bir belge üzerine kesin kararını vermiş, ordunun üzerinden elinizi çekin derken bir yandan sivil yargıya parmak gösterip kendi ile çelişiyor, sivil yargıya da sanki bir bölük askere emir verir gibi ne yapacağını söylüyor. Tabi bu sadece temennidir, sivil yargıya emir değildir diyenler olabilir fakat genelde askerin basın açıklamaları biraz yumuşatılarak tezahür eder. Öyle görünüyor ki kendini temize çıkaran asker olayı hukuk sınırları içinde çözeceğini beyan ederken o sivil hukuka da ''tavsiyelerde'' bulunuyor.

Bu durum ile ilgili en iyi tespiti Fatih Altaylı'nın Teke Tek programında Deniz Baykal yapmış ''eğer belge gerçek ise durum vahimdir fakat gerçek değil ise durum daha da vahimdir'' demişti. Durum yavaş yavaş o ''daha vahim''e doğru gidiyor fakat şimdilik istenen ordu-siyaset gerginliğinin tam anlamıyla yaratılamamış olması sevindirici. Yine de belgenin aslını bulacaklarını söyleyen Başbakan ve belge sahtedir artık bunu değil suçluyu araştırın diyen Genelkurmay Başkanı açıklamalarında daha sertleşir, daha keskin hatlarla birbirinden ayrılır mı bunu zaman gösterecek. Gerçi belgenin aslı ortaya çıksa bile bunu yine askeri yargının inceleyeceği beyanında bulunuldu bile fakat durum gerginleşir ise belgenin ordu meyilli askeri yargı ile hükümet meyilli sivil yargı arasında nasıl paylaşılacağını merak etmiyor değilim.

Başbuğ bir kağıt parçası için çok zaman ve enerji harcadık derken haklı fakat harcamaya devam edeceğimiz de ortada. Entrika ve mücadele dolu dizimiz Autoridade'nin yeni bölümünde bakalım neler olacak...

 
Toplam blog
: 18
: 437
Kayıt tarihi
: 17.03.09
 
 

Yaklaşık 3 yıldır teknoloji sektöründe çalışmaktayım. Basketbol, bilişim teknolojileri, teoloji, mi..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara