- Kategori
- Spor
Avrupa "Fener"i engelleyemedi!

Fenerbahçe ilk maçta büyük dikkatsizlik sonucu Twente’ye karşı grupta şu ana kadarki tek yenilgisini almıştı. Dikkatsizlik, konsantrasyon eksikliği ne yaparsa yapsın peşini bırakmayan bir hastalığa dönüşmüş durumda. Neredeyse bu maçta da bu kronik rahatsızlık Fenerbahçe’nin gol, hatta goller yemesine neden olacaktı.
Twente’nin bu maçı mutlaka kazanması gerektiğini yorumlamış, bu nedenle baskılı oynayacağının altını çizmiştim. Twente maç boyu %57’lik bir topa sahip olma yüzdesinin yanında çok ciddi bir pas adedine de ulaştı. Ancak etkili hücum bölgelerinde Hollanda liderini göremedik. Hatta %43’lük topa sahip olan Fenerbahçe öylesine net pozisyonları harcadı ki; bu maçın farklı bir sonuçla tamamlanmamış olması da ilginç oldu.
Gol demişken, Güiza’dan söz etmek istiyorum. Güiza bu maç tahmin ediyorum ki, şöyle bir psikoloji içindeydi.
“Bir türlü istediğim pasları atamıyorlar, topları ya iki metre önüme ya arkama ya da bir kaç karış üstümden geçecek şekilde gönderiyorlar.”
Güiza’nın yüzünden okunan ifade buydu.
“Haksız mıydı?”
Yerden göğe kadar haksızdı. Çünkü futbolculuğun yarısı da o topun nereye gideceğini hissetme sezgisine dayanır. Güiza’da eksik olan şey de bu zaten. Pozisyonları kafasına yerleştiremiyor. Oysa sahada durduğu yeri kuşbakışı olarak dışarıdan görebilmeli, arkadaşının topu göndereceği yeri kestirebilmeli.
“Öyle olsaydı Real Madrid’te oynardı.”
Zaten Fenerbahçe’ye hep böyleleri düşüyor. Güiza’nın yakaladığı pozisyonları gole çevirememiş olmasının yukarıdaki sezgi ile değil, beceri ile alakası vardır. %25 de buysa Güiza’ya bir %25’lik bir kısım kalıyor zaten istatistikler de bu kadar diyor.
Maçın bitimine son on dakika kala oyundan çıkarken Koch'a yaptığı hareketi kabul etmemiz mümkün değildi.
Ancak onun yerine oyuna giren Semih'in de Baroni ile saha içinde iletişimi de ilginçti. Fenerbahçe'nin ileri ucunda oynayan futbolcuların gerilim taşıdığı sonucu çıkıyor ortaya ki bu hiç de iyi görüntüler olmuyor.
Fenerbahçe transferin sonlarına doğru iki Brezilyalı dahil etti takıma. Santos’u herkes tanıyordu. Ancak Cristian Baroni kapalı kutuydu.
“Kimdi bu ismi bilinmez futbolcu?”
Hatta ilk maçlardaki gösterişsiz futboluyla bir çok yorumcunun eleştiri oklarını üzerine çekmişti. Ancak Baroni her maçta biraz da Santos’un futbolculuğunu da ekleyerek giderek yıldızlaşıyor. Bugün orta sahanın tek hakimiydi. Tek paslarla ileriye attığı toplar mükemmel bir zamanlama taşıyordu. Rakibe baskı uyguluyor, ceza sahasının içinde rakip oyuncunun önüne yatarak topun kaleye gitmesini engelliyor. Son dakika rakip ceza sahasının içinde gol alıyor, belki de kendisine yapılan faulle penaltısı verilmiyor.
Baroni böyle oynamayı sürdürürse Fenerbahçe’nin en önemli yabancı trasferi olmuş olacak.
Bugün Fenerbahçe’den iki oyuncunun daha ismini vereceğim. Mehmet Topuz, beni yine yanıltmadı. Sağ kanatta çok iyi oynuyor. İlk yarı sahanın en iyileri arasındaydı. Kuşkusuz Bilica da Fenerbahçe defansının en önemli oyuncusuydu.
Bu maçın ceza tahtasına kaleci Volkan’ı yerleştireceğiz. Volkan ile Rüştü arasında santi ters orantı var. Biri iyiyken diğeri mutlaka kötü oluyor. Son maçlarda Volkan’ın yine topları izlediğini, kontrol ettiklerini kaçırdığını, ilk müdahalerde zamanlama hatası yaptığını sıkça görmeye başladık ki; zaten tablo ortada. Bugün Fenerbahçe’nin kalesinde gol olmaması biraz da hak etmemesindendi. Takımın en arkası ve en ilerisindeki iki oyuncuyu saymazsak takım halinde çok iyi mücadele ettiler. Volkan’ın bu hali bütün takımı tedirgin ediyor olacak artık Baroni bile altı pas üzerinden topun önüne yatıyor.
Alex ve Lugano’nun el/kolla müdahale etmesi yüzünde sarı kart almaları çok ilginç notlar oldu. Lugano’nunkini “zeka tutulması” anı olarak gördüm. Hani Alex’in hareketi refleks olabilir de, Lugano ne yapmak istedi, anlamak mümkün değil. Hakemin Carlos’a ve Vederson’a gösterdiği sarı kartları da hakemlik bakımından anlamak mümkün değildi.
Fenerbahçe ilk defa Avrupa’da bir grubu lider bitirmeyi üstelik bir maç kala garantiledi. Bu nereden bakarsanız bir başarıdır. Bu başarıyı küçümseyenler de olacaktır; ancak bu galibiyet bir anlamda şifa gibidir.
Fenerbahçe Avrupa’da oynadığı beş maçta da iyi top oynadı. İşini ciddiye aldı. Sonuçta da armağanı liderlik ve gruptan erken çıkmak oldu. Aslında bu lige bir işaret olmalı, ders alınmalı. Ben futbolcunun, teknik adamın formsuzluğunu, bir iki maçlık şanssızlığını anlayabilirim. Ancak bütün takımın aynı isteksizlikle maça çıkmasını kabullenmek mümkün değil.
Fenerbahçe önümüzdeki maçta Manchester United’ın böyle zamanlarda yaptığı gibi takımındaki as oyuncuları kenara alarak bir rotasyon deneyebilir. Sheriff maçı bunun için çok da iyi bir prova olabilir.
Uzay Gökerman