Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ağustos '19

 
Kategori
Alışveriş - Moda
 

Ayakta Olmak Bayramdır

Bayram; sevgi, barış, paylaşma, hoşgörüdür. Her toplumun, her bireyin bayramı, bayram anlayışı farklıdır. Çocuk için bayram,atlıkarıncaya binmek,büyüklerinden bayram harçlığı almak, komşuları gezerek şeker toplamak… Genç için bayram, arkadaşlarla buluşmak, söyleşmek, eğlenmek… Kırsal kesim insanı için bayram kurbanını kesmek, pişirmek, çoluğu çocuğla yemek, komşuları ziyaret etmek… Çalışan insan için tatildir bayram. Olanakları elverirse deniz kenarına, bir yayla, dağ evine gidip dinlenmek… Kimisi de evinde dinlenmeyi yeğler. İşsizler, parası olmayanlar, evlerinde, kahvelerde zaman öldürürler… Yakınları şehit düşenler bir halk türküsü olan “Bayram gelmiş neyime, kan damlar yüreğime” yi söyleyedururlar; ama kimse duymaz. Mezar başlarında dua ederek teselli bulmaya çalışırlar. Ya, bizim gibi yaşlılar için bayram nedir? Ayakta olmaktır. Ayakta olmakla bayramın ne ilgisi var, diyeceksiniz. Ayakta kalmak, yaşlılar için. Çünkü her yaşlı ayakta değil.

“Ayakta olmak” sözü, benim değil; 7 Ağustos 2017‘de kaybettiğimiz yüksek lisanstan, Milliyet Blog’tan arkadaşım şair, yazar, eğitim profesörü rahmetli Erdal Ceyhan’ın. Hüseyin, bugün bayram diyordu.”Ne bayramı Erdal”,dediğimde, ayaktayız ya, derdi.

 

Can Yücel’e göre “Yaşamak Bayramdır.

Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz kalınca anlar insan…

Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir; sevmeninkini yalnızlık…

Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.

Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp “Çok şükür bugünü de gördük” diyebilmek…

Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.

Küsken barışmak, ayrıyken kavuşmak, suskunken konuşmak bayramdır.

Bir kitabı bitirmek, bir binayı bitirmek, bir okulu bitirmek, kâbuslu bir rüyayı, kodeste ağır cezayı bitirmek bayramdır.

En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini bölmek, korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, dara düştüğünde dost kapısını çalabilmek bayramdır.

Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede üstüne serilen battaniye, saçlarını müşfik bir sevgiyle okşayan anne bayramdır.

Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak bayram

Zorluklara tek başına göğüs gerebilmek, gereğinde haksızlığın üstüne yalın kılıç yürüyebilmek bayramdır.

Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış ilk rızkın konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son taksiti ödenirken sıkılan eller bayramdır.

Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda karşılayan yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi, nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır

Sonrasında gelen ilk diş bayramdır, ilk söz bayram,

İlk adım, ilk yazı, ilk karne bayram

Güne gülümseyerek başlamak bayramdır.

“İyi ki yanımdasın” bayram,

“Her şeyi sana borçluyum” bayram

“Hiç pişman değilim” bayram

Evlatların mürüvvetini görebilmek, eve dolu bir torbayla gidebilmek, konu komşuyla yarenlik edebilmek bayram…

Akşamları eskimeyen bir keyifle çay demleyebilmek bayramdır.

Zamanı donduran eski fotoğraflara nedametsiz bakabilmek, altı çizilmiş eski kitapları aynı inançla okuyabilmek bayram…

Yol arkadaşlarının yüzüne utanmadan bakabilmek bayramdır.

Alnı açık yaşlanmak bayramdır; ulu bir çınar gibi ayakta ölebilmek bayram

Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur.

Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler.

Deseler de böyle delilik, bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır.

Her gününüz bayram olsun! (Yaşamak Bayramdır — Can Yücel)

 

 Büyük kentlerin hemen tümü arife öncesi boşaldı. Bayram tatili yerine ulaşmanın heyecanı, coşkusuyla trafikte birçok sürücü, diğerini solamaya çalışırlar.  Trafik yoğunluğunda bayram tatili için yola çıkanlar, çıktıklarına çıkacaklarına pişman olurlar. Gittikleri yerlerde de bir telaş, bir acele etme, bir koşturmaca, bitmez. Her yerde; patırtı kütürtü, yüksek müzik (müzik denirse), tartışma, kavga, sıra bekleme, kazık atma. Kısa günün karı diyen sahillerdeki yemek yerleri, tatilcileri soyup soğana çevirmek için ne gerekliyse yaparlar. Yemek yiyebileceğiz bir yerden iki üç kişi 200TL’dan aşağı kalkamazsınız. Emeklinin bu gibi yerlere gitme sansı yok. Bu nedenle, ayakta olduğumuz sürece kendimiz pişirip kendimiz yeriz.

Bayramdan önce, bayramda fiyatlar artar; artan fiyatlar, bayramdan sonra da devam eder. Alaçatı’da; ayran 40TL, lahmacun 50TL. Alaçatı, böyle de Bodrum, Marmaris, Antalya, Datça, Kaş Kalkan, Kuşadası, daha mı ucuz? Suda haşlanmış mısırın tanesi 5TL. Bu fiyatlardan alıp yediğimiz yok da duyuyoruz, görüyoruz.

İncir üretimin merkezinde yaş incir,10 TL. Kuru incir üretimi ihracatının %70’e yakın en önemli bölümü Aydın ilinden sağlanmaktadır. Tire, Ödemiş ve Bayındır ilçelerinde %30’u, yani İzmir ilinde üretilmektedir.

“Dağlarından yağ, ovalarından bal akan şehirtanımlaması kentin tarımdaki gücünü özetliyor. Ne var ki bu ilimiz, Jeotermal elektrik santralleri karbondioksit, hidrojen sülfür, argon, amonyak, azot, metan ve radon (Ar, Co2, H2S, P,N2, Rn, CH4) gazlarının Atmosfere salınmasıyla dağlarından yağ, ovalarından bal akamaz duruma gelme tehlikesiyle karşı karşıya. Bu nedenle de incir fiyatları çok arttı.

Şeftalinin, incirin bol olduğu Aydın’da Kuşadası’nda; şeftali 5-6,i ncir 10TL. Geçen yılın iki katı meyve, sebze fiyatları; ama kapış kapış satılıyor.

Diyar yandan, bayramlarda orman yangınları da artıyor. Bu bayramda, özellikle sahillerde yüzlerce orman alanı yandı, yok oldu. Orman yangınlarının % 94’ün insan kaynaklı olduğu ülkemizde, özellikle bu bayramda, mangal keyfi ya da sigara izmaritlerinin atılmasıyla binlerce hektar orman yok oldu. Sahillerde orman kalmadı. Ormanları bilinçsizce yakılan, yanan bir ülkede, bayram sevinci mi olur?

Biz, ağaç, yeşil düşmanı bir toplum mu olduk, bilmiyorum. Yazlıktaki evimizde balkona dek dalları uzanan bir fıstık çamı vardı? Kendimizi orman içinde hissediyorduk. Dallarının yarısı kesilmiş. Daha doğrusu kolu kanadı kalmamış. Kendimizi ormanın içinde hissediyorduk. Bayramla ne ilgisi var, diyeceksiniz. Salt Kaz Dağları’nda ormanlar yok olmuyor. Bu gidişle Türkiye, yakın tarihte çölleşecek; yaşanmaz duruma gelecek. Yazık değil mi?

Yakılan, yok edilen ve satılan ormanların acısı arasında, bayram sevincinden yansıyan çığlıklar, anlaşılmaz bir uğultu gibi geliyor, bana. Yer üstü ve yer altı kaynaklarını bilinçsizce tüketen bir toplum yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Böyle bir toplum aklını yitirmiştir. Deliren bu toplum için “her gün bayramdır.”

 Kurban kesme, artık sosyal ve ekonomik gerilemenin yaşandığı, ekonomik sıkıntıların tavan yaptığı bu günlerde zor gözüküyor. Ancak, Çağdaş Eğitim Vakfı ve LÖSEV gibi kuruluşlara bağışta bulunmak, daha yararlı olacağı düşüncesindeyim.

Türkiye Deri Sanayicileri Derneği (TDSD) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Matlaş, "Geçmiş yıllarda gerçekleşen kurban kesim rakamlarına bakıldığında bu yıl Kurban Bayramı'nda kesime gidecek kurbanlık sayısı 850 bin büyükbaş ve 2,5 milyon küçükbaş. Ancak kurbanların deri ve bağırsaklarının çoğu bilgisizlik nedeniyle israf olmakta ve hiçbir işe yaramamaktadır." ifadelerini kullandı. Kimileri de sakatlarını yeterince değerlendirmiyor.

Bireyler, artık bayramlarda bile tasada ve kıvançta ortak değil. Yıllardır bu topraklara serpiştirilen ayrımcılık tohumları giderek boy veriyor. İnsana özgü yaşama sevincine, özgür olma, özgür düşünme yetisine, inancı da inançsızlığı da sorgulama isteğine, adalet arayışlarına, ket vurulduğu bir döneme geldik.

Ne var ki bayramlar; huzur, sevgi, mutluluk, dostluk değil; kargaşa, kazıklanma, huzursuzluk, yorgunluk… Değişen dünyada, insanı sarıp sarmalayan sorunlar, bayram sevincini üzüntüye, sevinci onulmaz acılara dönüştürebiliyor.

 

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..