- Kategori
- İnançlar
Aydın dindar ile cahil dindar arasındaki farklar
Bir alanda aydın olan bir insanın temel özelliği, o alanda neyi, neden, ne kadar, niye, nasıl bildiğini bilmesinden gelir.
Bir insan bir şeyin ne olduğunu bilirken, o şeyin ne olmadığını bilmiyorsa, gerçekte o şeyin ne olduğunu bilmiyordur.
Eğitimin temel özelliklerinden biri budur. Size bir şey öğretirken, onun sınırlarını da gösterir. (Mutlak sınırı değil kendi perspektifinin ya da eriminin sınırlarını.)
Eğitim almamış bir kişinin o konudaki malumatları ise pusulasızdır. Çünkü sistemli eğitim almadığı için, bildiği şeyi konumlandıramaz.
Gerçek bilgi, bir şeyin ne olduğunu değil ne olmadığını bilmekten gelir. Ne olmadığını bilmek demek, aslında bildiğin şeye sınır çizmektir. Sınırı olmayan bilgi olamaz.
İnanç kavramı, bilgi kavramının zıttına işaret etmekle birlikte, sınırlara sahip olmak bakımından bilgiden farklı değildir.
Bir bilgi için olduğu kadar bir inanç için de, neden, nasıl, niye, ne kadar, nasıl, nereye kadar vs. soruları sorulabilir.
Bu soruları soran ve doğru cevaplar veren bir kişi aydın inançlıdır, ya da aydın dindardır.
Bu soruları soran ama yanlış cevaplar veren bir kişi potansiyel olarak aydın dindardır.
Bu soruları sormadan belli inançlara sahip olan kişi ise cahil inançlı, ya da cahil dindardır.
Konuyu, daha spesifik hale getirirsek;
Aydın dindar, dinsel inancının kaynaklarının neler olduğunu ve bunların sınırlarının nereye kadar olduğunu bilen kişidir.
Eğer bir dindar, inancını öznel olmaktan çıkartıp nesnelleştiriyorsa cahil dindardır. Çünkü nesnellik bilgiye aittir; öznellik ise temeli olmayan ve keyfiyete tabi inanca aittir.
Aydın dindar, inancının öznel olduğunu, sadece kendini bağladığını bilir. İster bir Tanrı'ya inansın, isterse at nalının bir uğur nesnesi olduğuna.
Aydın dindar, inanç ile bilgi arasında ayrım yapmış, bilginin nesnellik içerdiğini, inancın öznellik içerdiğini kabul etmiş ve bu ikisi arasında bilginin, inançtan daha öncelikli ve önemli olduğunu kabul etmiş kişidir.
Cahil dindar ise inancı, bilginin önüne koyan kişidir. Yani öznelliği, nesnelliğin önüne koyar. At arabasının teknesini atın önüne bağlar. Ya da Hoca gibi eşeğe ters binip, eşeğin kendisinin baktığı yöne gitmesini ister.
Olayı daha spesifik hale getirirsek;
Tanrı kavramı bir varsayımdır; peygamberler, kutsal kitaplar varsayımdır; nesnel bilgi değildir, temeli olmayan, insanlık tarihi boyunca ne analitik olarak ne felsefi olarak ne bilgisel olarak temellendirilmiştir.
Ancak, buna rağmen, bunlar vardır ve inanç olarak vardır. Yani, bu şu demeye gelir. "Evet, bu bilgisel olarak, analitik olarak, akılsal olarak, bilimsel olarak, deneyimsel olarak desteksizdir, ancak ben yine de buna inanıyorum."
İşta aydın dindar bunu diyebilen insandır.
Cahil dindar ise böyle düşünmez. Ona göre, Tanrı'nın ve diğer bağlantılı konuların varlığı kesindir, nesneldir. Hayat da buna göre düzenlenmelidir, insanlar buna göre yaşamalıdır.
Cahil dindarlığın iki nedeni olabilir. Birisi aslında dinlerin bir tür ideoloji olmasından, iktidar aygıtı olmasından çıkar. Bu aygıt, inancın öznelliğini, nesnelleştirir ve inançlıları bu anlamda politize ederek yanlış bilinç yaratır.
Diğeri ise daha basit bir şeydir. Kişi bu cahil dindarlığı bir kültür olarak alır ve sürdürür. Üzerinde düşünmez, inanç nedir, bilgi nedir, nesnellik nedir, öznellik nedir vs. Bu konular onu hiç ırgalamaz.
Bizim toplumda ikisi de var. Hem dincilik denen bir şey vardır. Bir ideoloji olarak, bir toplum düzeninin idealizmi olarak savaşımı verilmektedir ve aynı zamanda kültürel olarak da, bu konularda hiçbir zaman gerçek, akılcı ve bilimsel yaklaşım ülkede hakim duruma getirilemediği için, insanlar inançlarının gerçekten nesnel şeyler olduğunu düşünme eğilimi içindedirler.
Siyasal İslam ya da dincilik, inancın bilginin önüne geçirtilmesidir. Bu insanoğlunun ürettiği emeğe/bilgiye aykırıdır. Hangi ırktan, toplumdan, kültürden, zamandan olursa olsun, yüzlerce yıllık insanoğlunun düşünce tarihinde ortaya çıkan sonuca göre, inanç ile bilgi ayrımı yapılmış ve inanç bilgiye göre geri plana itilmiş ve sadece kültürel olarak tanınmıştır.
Siyasal İslamcılık ya da benzeri dincilikler ise bunu kabul etmezler, onlara göre Tanrı gerçekten vardır, varsayım değildir, varsayım olmadığı için, inanca karşı her türlü karşıt düşünce, akılsal ya da bilimsel çaba stoplanmalıdır.
Ancak sağduyu, makul akıl, aklı başında olma, insanoğlunun ürettiği bilgiler açısından bakıldığında bu tamamiyle yanlıştır. O nedenle cahil dindarlıktır.
Türkiye bugün cahil bir dindarlığın pençesi altındadır.
Çünkü bu ülkede inanç, Tanrı'nın ve diğer konuların bir varsayım olduğu noktasında algılanmakta değildir. Bugün iktidarda olan güce göre gerçekten bir Tanrı vardır, gerçekten bir kutsal kitap vardır, gerçekten Muhammet bir peygamberdir.
Ama ne yazık ki, bunlar tarihsel ve bilimsel gerçeklere ayıkırıdır.
O nedenle bunun cahil dindarlık olduğunu söylemek; tarihsel ve bilimsel gerçeklere uymayı, inançlara uymaktan daha erdemli, daha onurlu, daha aklı başında, daha insani bir tutum olarak görenlerin boyun borcudur.
Son olarak, dinler, insanı ne ahlaklı, ne erdemli, ne vicdanlı, ne dürüst, ne iyi, ne de adil kılacak güce sahiptir. Dinler, bırakın bu güce sahip olmayı, belli düzeylerde ve derecelerde, bunlara karşıt sonuçlar üretir.
Unutmayalım, din olduğu için ahlak yoktur, ahlak olduğu için din vardır.
Din olduğu için erdem yoktur, erdem olduğu için din vardır.
Din olduğu için vicdan yoktur, vicdan olduğu için din vardır.
vs.
Evet, dinler, tarihsel süreç içerisinde, toplumlar için belli normlar, yasalar, düzenler ve ilkeler sağlamıştır. Ancak dinler aşılmıştır ve kültür olarak kalmışlardır.
Bunu hala toplum düzeni olarak sürdürmeye çalışmak, ideoloji haline getirmek, bunu üstelik, tüm diğer akılsal ve bilimsel insan emeklerine, yanlış olarak, karşıt bir şekilde koymak, cahilliktir.
Aydın dindara karşı saygımız sonsuz, hangi alanda olursa olsun, sınırını bilen her kişiye karşı olduğu gibi, ama cahil dindara karşı ise empatiyle, anlayışla ve sabırla cahilliğini ortadan kaldıracak bir çabaya girmek bir insanlık borcudur.