Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Aralık '08

 
Kategori
Tarih
 

Aydın ihtilali- bir Türkçü ihtilal girişimi

“…Benim garazım fukarayı sıyânettir (korumaktır), voyvodaların memâliki (memleketi) vikayettir (kollamaktır)…”

Atçalı Kel Mehmet Efe

Atçalı’yı bilen var mı? Aydın’a bağlı bu küçük kasabanın, bundan yüz yıl önce bir ihtilâl girişimine sahne olduğunu, Türklüğün her bakımdan ezildiği bir ortamda, yüz binlerce Türkmen’le birlikte Osmanlı’ya başkaldırdığını, küçük bağrından, bir büyük yiğit çıktığını bilen var mı? Atçalı Kel Memet’i bilen var mı?

1819… Atçalı’nın yetiştirdiği bu büyük yiğit, çevresinde toplanan zeybekler ve Türkmenlerle beraber Aydın’a giriyor. Osmanlı şaşkın. Ne yapacağını bilmiyor. Çünkü bütün Aydın havalisi halkı, Atçalı’nın etrafında kenetleniyor. Osmanlı yönetiminin ve de gayri Türk unsurların baskıları altında inleyen Yörük ve yerleşik Türkmenler, Atçalı’yı “kurtarıcı” olarak karşılıyor ve lider belliyorlar.

Atçalı Kel Memet, sıradan bir efe değil. Zalim ve soyguncu derebeylerin korkulu rüyası. Osmanlı’yı bölgede temsil eden yöneticiler Türk değil. Derebeyleri Türk değil. Zaten Türk olsalar, ne Atçalı’ya ihtiyaç olur, ne de halk Atçalı gibilerini arar.

Osmanlı’nın son dönemleri çeşitli halk kahramanlarının eylemlerine sahne olmuş. Batı Anadolu’da Atçalı, Çakırcalı; Ordu’da Hekimoğlu, Rodop’ta Debreli Hasan ve daha niceleri. Ama Atçalı diğerlerinden bambaşka. Kendini var eden milletine adamış kendini ve Kuyucak’ta başlattığı ihtilâli, Aydın’da sona erdirdiğinde bölge, uzun zamandır görmediği şekilde adaletle yönetilmeye başlıyor.

Aslında o bir çoban ama milletini seven bir çoban. Dağa çıkış öyküsü de klasik bir öykü. Bir kızı seviyor, her yiğidin öyküsünün başı gibi. Ama kız, ağa kızı, bey kızı. Sevdasının karşılığını, ezilme olarak, işkence olarak görüyor Atçalı. Derken, başka çıkar yol kalmadığını görüp, dağa çıkıyor ve isyan ateşini yakıyor.

Çevresinde zeybekleri ve kendisine gönüllerinin kapılarını sonuna kadar açan Yörükler, köylüler ve yoksulluklarından ötürü sürekli itilip kakılan diğer Türkler ile yürüyüş başlıyor, ihtilâl başlıyor.

İhtilâl başlayınca korku salıyor dört bir yana. Korkanlar tabii ki, zalim, soyguncu, tefeci hainler. İhtilâlin son noktası konup Aydın’ı aldığında Atçalı, kentte bir tane hain kalmıyor. Kalabilir mi? Hepsi kaçıyor, kaçamayanlar da Atçalı’dan nasibini alıyor. Hemen faaliyete geçiyor Atçalı, yönettiği yerlerde halkın bütün ihtiyaçlarını karşılıyor, güvenlik sağlanıyor, kimsenin ırzı, namusu, malı ve canı tehlikeye düşmüyor. Halk Atçalı’yı seviyor. Sevdikçe gönlünü açıyor, açtıkça büyüyor, büyüdükçe efsaneleşiyor ve efsanesi dillerde söylenmeye başlıyor Atçalı Kel Mehmet Efe’nin.

Atçalı, samimiydi, ciddiydi ve âdildi. Öyle ki, onun bu niteliklerini dönemin Osmanlı Padişahı bile fark etmiş etmesine ama böylesine yiğit bir Türk’ü kazanmak yerine katledilmesini ferman buyurmuş.

“Aydın’ı iyi yönetiyor ama sonuçta isyân etmiştir. Öldürülmesi gerekir”…

İsyânın bastırıldığı 10 Haziran 1830 tarihine kadar geçen egemenlik süresince, bugünkü tâbirle milliyetçi-toplumcu diyebileceğimiz bir yönetim sergilemiştir. Eğer demokrasi, halk yönetimi ise demokrasinin en mükemmel örneğini sergilemiştir. Aydın’ın Tepecik köyü yakınlarında, Osmanlı güçleriyle giriştiği savaşta öldükten sonra bir daha Aydın ve civarı için uzun yıllar boyunca adam gibi yönetim olmamıştır.

Atçalı’nın diğer efelerden bazı farkları vardır. Aslında bu farkların kökeninde, Atçalı’nın sonu yatmaktadır. Mesela Çakırcalı Mehmet Efe, elinde Atçalı’dan çok daha büyük bir fırsat olmasına rağmen, ihtilâl yolunu değil de, çete savaşı yolunu seçmiştir. Bunun nedeni sorulduğunda ise hep Atçalı örneğini vermiştir.

Atçalı örneği, Türk milletinin sosyolojik yapısı ile ilgili bizlere çok önemli fikirler vermektedir. Bir çobanın bir anda halk önderi oluşu ve ezilen Türklüğün ayaklanışı gibi durumlar, bizlere Türk milleti ile ilgili fikirler vermektedir.

* * *

Türkçü, milliyetçi bir karakter sergileyen Aydın İhtilâli’nin önderi konumundaki Atçalı büyük ihtimalle “milliyetçilik” ve “Türkçülük” gibi kavramlardan bîhaberdi. Çünkü o dönemde toplumun, en okumuş kesimlerinin bile bu kavramlardan haberi yoktu. Ama…

Türkçülük ya da milliyetçilik, bilgi midir sadece? Yani Türkçülük, Türkçülüğün ne olduğunu bilmek midir? Yoksa Türklüğü yaşamak mıdır? Eğer Türkçülük, Türkçülüğün ne olduğunu bilmekse, Atçalı’ya Türkçü diyemeyiz. Aynı şekilde Çakırcalı’ya da diyemeyiz. Ama öze baktığımızda, bunlar Türkçülüğün “has”ını uygulamamış mıdır? Atçalı’nın Türkmenlere dayanması, Türk olmayan soyguncuların kaçışı, Çakırcalı’nın Arnavut ve Çerkezlere haddini bildirmesi. Bunlar Türkçülüğün en muhteşem örnekleri değil midir? Öyledir ve öyle olduğu içindir ki, 1819-1830 Aydın İhtilâli, bir Türkçü ihtilâldir. 19. yüzyılın ilk ve tek “Türkçü” ihtilâlidir.

Ruhun şâd Atçalı…


Aydın dağlarında gezerim gayri
Yazıldı fermanım okundu gayri
Aldım martinimi çıktım dağlara
Dünya bir olsa tutulmam gayri

Atçalı Mehmet'im bilsinler beni
Yoksulun yanında görsünler beni
Koyarım bu yola bu tatlı canımı
Dünya bir olsa tutulmam gayri

Oniki yaşımda binerdim taya
Minnet etmezdim paşaya beye
Bizi yaman bildirmişler devlete
Dünya bir olsa tutulmam gayri

26 Haziran 2006

Kutlu Altay

 
Toplam blog
: 8
: 1460
Kayıt tarihi
: 15.12.08
 
 

Öğretmenim. Sosyal Bilgiler Öğretmeniyim. Bunun yanında fotoğrafçılık yapıyorum ve yazıyorum... Bu ..