Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Aralık '08

 
Kategori
Sınavlar
 

Türk gençliğinin en büyük sorunu at yarışları

Atlaştırılmış insan sürüleri… Seçimler… Terör… Suç oranlarında patlama… Şiddet… Uyuşturucu… Fuhuş…

Haziran ayı, her yıl Türkiye’nin en büyük at yarışlarının yapıldığı ay. Bu ayda hipodromlar dolar ve jokeyler, ellerinde kırbaçları ile atlarına binerler. Bu yarışlarda bir farklılık vardır ama. Atlar, bildiğiniz atlardan değildir. Jokeylerde bildiğiniz jokey değildir. Kimse bildiğiniz gibi değildir, bu yarışlarda. Peki, öyleyse kim kimdir?

Türkiye Jokey Kulubü >>> ÖSYM

Atlı Spor Kulüpleri >>> Okullar ve Dershaneler

Seyisler >>> Öğretmenler

Jokeyler >>> Aileler

Hipodromlar >>> Sınavların yapıldığı okullar

Atlar >>> Öğrenciler

Sınavlarla öğrenciler yıllardır atlaştırılmıştır. Sadece yarış, düşünme. En yakın arkadaşların bile aslında senin rakiplerin. Onları geçmen lâzım. Şikeyse şike. Yalansa yalan. Eğer hedefe varmada işe yarıyorsa, kullan.

Arkadaşlarını ve dolayısıyla herkesi rakip olarak, daha doğrusu geçmek zorunda olduğu bir başka at olarak gördüğünde, onun için hiçbir değer kalmamıştır. Çünkü arkadaşlığa inanılmayan bir yerde ne kalır ki? Ama tabii ki, bunun çok daha farklı bir sonucu daha var. Nedir o? Tabii ki, stres. Daralacak, rahatlamak isteyecek, nihâyetinde karşısına biri çıkacak ve bir şey uzatacak. İster hap, ister esrar, ister ne belâ. O an öğrenci, uyuşturucunun zararları üzerine verilen konferansları mı dinleyecek? Hayır tabii ki. Sonra genç, evde, okulda, şurda, burda sorun çıkarmaya başlayacak. Herkes, hep bir ağızdan, aynı terâneyi okuyacak. “bu gençlik çok bozuldu.”

Ulan, o gençliği bozan sizsiniz.

Öğretmenin yapması gereken fazla bir şey öğretmek değildir. Öğretmen, öğrencilerin aile yapılarını iyi anlamak ve ona göre davranmak zorundadır. Ben bir keresinde, arkeolog olmak isteyen oğluna, “Lağımcı mı olacan lan” diyen bir veli ile karşılaşmıştım. Pendik’in varoşlarında bir okulda çalışıyordum o sıralar. Daha sonra İçerenköy’de de benzeri bir olayla karşılaştım. Resme çok yetenekli olan ve ressam olan kızı için annesi ile konuşurken, kızını Güzel Sanatlar Lisesi’ne göndermelerini istemiştim. Annesi bana şu yanıtı vermişti: “Ressam olup ne yapacak, çıplak karı resimleri mi çizecek”.

İllâ doktor ol, illâ mühendis ol, illâ Anadolu Lisesi’ne gir, illâ şuraya gir, buraya gir. Çocuk on bir yaşına gelir, altıncı sınıftadır, haydiii OKS (Ortaöğretim Kurumları Seçme Sınavı) adlı saçma sapan sınavı girmesi için yarışa sokulur. Dershâneler pankartlar asarlar, OKS için 6. sınıf kurslarımız açılmıştır diye. Ana babalar da, her şeyi biz biliriz hesâbı dershâne dershâne dolaştırırlar çocuğu. En sonunda bir dershâne bulurlar. Yok kış kampıydı, yok yaz kampıydı deyip, çocuğun bütün vaktini gasp ederler. Amma, lafa gelince, etrafa karşı bilinçli aile oluverirler…

Öğrenci sekizinci sınıfı bitirir, OKS’ye girer. Ama iş bitmez. Bunun daha ÖSS’si var. Aile tekrar başlar baskıya. Alır kırbacı eline, vurur Abalı’ya. Genç ne yapacak, bu arada çevrenin zorlaması ile sahteciliği öğrenmiştir. Şansı yoksa uyuşturucu tuzağına düşmüştür. Şansı varsa sınavı kazanmıştır. Üniversiteye girer. Üniversite biter ama… Karşısına bu sefer KPSS adı verilen melûn bir sınav çıkar. Hem de öyle böyle değil, en aşağı beş saat. Ohaaaa diyesi gelir insanın. Küfredesi gelir insanın. ÖSYM, ekmeğimi ye diye şarkılar yapılır. Ama… Sonuç alınmaz…

Türk gençliğinin en büyük sorunudur atlaştırılma. Zorla atlaştırılmaktadır. Hem de Yan “İngiliz” atı ya da “Arap” atı olacak şekilde…

Anlayan anlamıştır herhalde…

Kutlu Altay KOCAOVA

Bir Pazar sabahı…

 
Toplam blog
: 8
: 1460
Kayıt tarihi
: 15.12.08
 
 

Öğretmenim. Sosyal Bilgiler Öğretmeniyim. Bunun yanında fotoğrafçılık yapıyorum ve yazıyorum... Bu ..